Diyanet şimdi de çocukların evlerine kadar girecek. Adeta zamanında Fethullahçıların yaptığı gibi yeni bir “abi-abla modeliyle” karşı karşıyayız. Tüm bunlar yukarıdan aşağıya dayatılırken Diyanet, MEB’e paralel bir eğitim düzeni yaratıyor. Bu noktada laiklik mücadelesinin önemi vurgulanmalı.

Eğitimdeki yeni paralel yapı

Mustafa Kömüş - Gazeteci

Eğitimde son dönemde en büyük tartışma konularından biri Çevreme Duyarlıyım ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi. Açılımı “Çevreme Duyarlıyım ve Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesi olsa da olayı çevre duyarlılığı ile çok da bağlantısının olmadığı çok kısa sürede kendini gösterdi. İmamların okula girişini öğrencinin ise camiye götürülmesini “yasallaştıran” bu proje, Diyanet, MEB ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın imzaladığı protokolle hayata geçti.

Adına manevi danışman denilen imamlar, vaizler okullarda derse girmeye başladı. Bununla da yetinmeyen Diyanet’in yeni bir proje daha başlattığı ortaya çıktı. Üstelik bu sefer Milli Eğitim Bakanlığı’nı bile dahil etmeden… Adına Genç Gönüller denilen bu projeye göre Diyanet çocukları camiye götürecek, evlerini ziyaret edecek ve ev ödevlerini bile yaptırabilecek. Diyanet bu yolla çocukların hayatına daha fazla müdahale etmeyi amaçlıyor. İktidardan aldığı güçle de bu amacında büyük yol katetti 

BURAYA NASIL GELİNDİ? 

Bu konuya döneceğiz ama önce 2012 yılına gidelim. O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan bir toplantıda “Dindar nesil yetiştirmeyi hedefliyoruz” dedi. Bu sözler söylendiğinde ne bu kadar imam hatip vardı ne de 4+4+4 sistemine geçilmişti. 8 yıllık kesintisiz eğitim sürüyor, Erdoğan da İslamcıların sürekli tekrarladığı “İmam hatiplilerin mağdur edildiğini” iddia ediyordu.  

Peki bunun ardından ne oldu? Eğitim sistemi tamamen gerici bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Eğitimcilerin, demokratik kitle örgütlerinin ve muhalefetin tüm tepkilerine karşın 4+4+4 sistemi Meclis’ten geçti. Abdullah Gül’ün jet onayıyla da devreye girdi. Bu sistem iki şeyin önünü net bir şekilde açtı: Gericileşme ve piyasalaşma.  

Sistem devreye girdiği andan itibaren özel okulların sayısı arttı, imam hatiplerin ortaokul kısımları tekrar açıldı. Bir iki yıl içinde imam hatip liselerinin sayısında net bir artış yaşandı. 2011-2012 yılında imam hatip lisesi sayısı 537, öğrenci sayısı ise 268.245’ti. 2014-2015’e gelindiğinde ise imam hatiplerin sayısı lisede 1.017, ortaokulda 1597’ye, buralarda okuyan öğrenci sayısı ise lisede 668.381, ortaokulda 385.830’a çıktı. Bu veriler de gösteriyor ki sistem değişikliğinin hemen ardından eğitimdeki dinselleşme bizzat iktidar eliyle hızlandırıldı.  

Bunun yanına MEB, gerici vakıflarla imzaladığı protokolleri de ekledi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında “Cemaatlerle ve tarikatlarla protokole devam edeceğiz” demesi günlerce konuşulmuştu. Bu protokoller de ilk olarak Tekin’in müsteşar olduğu dönemde imzalanmaya başlandı. Protokoller sayesinde Nakşibendisinden Nurcusuna cemaatlere bağlı vakıfların yanı sıra TÜGVA, Ensar, İlim Yayma gibi AKP’ye yakın gerici vakıflar da okullara girdi. Bu protokollerde vakıflara o kadar geniş yetkiler tanındı ki, AKP güdümündeki yargı bile buna katlanamadı. Birçok protokol iptal edildi.  

Elbette ki eğitimdeki gericileşme bununla da kalmadı. Seçmeli dersler eliyle imam hatip olmayan ortaokullarında da adeta imam hatip müfredatına geçiş yapıldı. Zorunlu tutulan dinî içerikli seçmeli dersler, okul müdürleri tarafından velilere dayatıldı. Son olarak MEB tarafından yapılan düzenlemeyle de her öğrenci en az bir dinî içerikli dersi seçmek zorunda bırakıldı.  

Tüm bu yapılanlar da akademik eğitim isteyen velileri okullardan kaçırdı. Seküler hayatı olan ve özel okullara çocuklarını gönderebilen aileler bunu tercih etti. AKP de bunu özendirdi. Özel okullara teşvikler verildi. Bu teşvikler neticesinde hem özel okulların sayısı arttı hem de öğrenci sayısı. Ülkedeki her 5 okuldan 1’i özel. Son dönemde de özel okul ücretleri devasa oranlarda zamlandı. AKP’nin politikasıyla büyüyen özel okullar, büyük şehirlerde seküler kesim için bir mecburiyet haline geldi. Bu sayede de dinî eğitim ücretsiz hale geldi, bunu istemeyenler ise yüksek ücretler ödemek zorunda bırakıldı.  

ABİ-ABLA MODELİNE GEÇİŞ 

Bunlara değindikten sonra Diyanet’e tekrar dönelim. Önemli bir konu daha var ki bu çok daha tehlikeli. 4-6 yaş Kuran kursları. Diyanet tarafından açılan bu kurslarda hiçbir pedagojik eğitimi olmayan eğitmenlerle çocuklar yüz yüze bırakıldı. Bu konuda defalarca da şikâyet geldi. Çocuklarını buralara göndermek zorunda kalan velilerin söyledikleri ise dehşet vericiydi. Başını kapatmayan veliler çocukları tarafından cehennemlik olmakla suçlandı.  

İşte tüm bunlarla yetinmeyen Diyanet şimdi de çocukların evlerine kadar girecek. Adeta zamanında Fethullahçıların yaptığı gibi yeni bir “abi-abla modeliyle” karşı karşıyayız. Tüm bunlar yukarıdan aşağıya dayatılırken Diyanet, MEB’e paralel bir eğitim düzeni yaratıyor. Bu noktada laiklik mücadelesinin ne kadar önemli olduğu mutlaka vurgulanmalı. Çocuklarımıza dayatılan bu gerici zihniyetle mücadele hem onların geleceği hem de ülkenin geleceği açısından artık en önemli gündemlerden biri olmalı. Bu konuda sendikalardan siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerinden eğitim alanında faaliyet gösteren her kuruma görev düşüyor. Gericiliğe karşı kaçak dövüşmek yerine iktidarın bu dinci politikaları karşısında her alanda örgütlü bir karşı duruş artık kaçınılmaz.