Ekonomide “normale” dönüşün faturası vatandaşa

Semih Güven - Ekonomi Gazetecisi 

Türkiye ekonomisinde gelir adaletsizliğini büyütme odaklı uygulanan politikalar nedeniyle hayat pahalılığı hızla tırmanırken, vatandaş kredi kartlarına ve banka kredilerine yönelerek günü kurtarmaya çalışıyor. Buna karşın, ekonomide “normalleşme” adı verilen uygulamalar nedeniyle yükseltilen kredi faizleri, borcunu borçla döndürmeye çalışanları tamamen çaresiz bırakmış durumda. 

Türkiye ekonomisinin tamamen siyasi hedeflere ulaşma adına krizi ötelemek için borçlanma odaklı büyüme stratejisinin ekonomiyi getirdiği durumu özetlemek, yeni dönemde karşılaşacağımız politika değişikliğinin nedenlerini ve olası sonuçlarını anlamamız için oldukça önemli. 

İlk olarak kredi faizlerine bakacak olursak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından açıklanan “Bankalarca açılan kredilere uygulanan ağırlıklı ortalama faiz oranları” verilerine göre; 22 Eylül 2023 haftası itibariyle ihtiyaç kredilerinde faiz ortalaması yüzde 58,93’e tırmandı. 2023 Mayıs seçimlerinde bu sayı yüzde 40,14’tü. Böylece, sadece son dört ayda ihtiyaç kredilerindeki faiz yükü 19 puan yükselmiş oldu.  

KART ADEDİ DE KARTLI HARCAMALAR DA TIRMANDI  

Vatandaşın kredi kartlarına olan bağımlılığını görmek içinse Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine odaklanalım: BKM verilerine göre, 2023 Ağustos ayında Türkiye’deki toplam kredi kartı sayısı 111.392.363 adet oldu. Geçen yılın aynı ayında toplam kart sayısının 93.832.954 adet olduğu düşünüldüğünde son 1 yılda Türkiye’deki kart adedi 17,5 milyon adet arttı. Bununla birlikte, ağustos ayında kredi kartıyla yapılan harcamalar, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 136 artarak 301,7 milyar liradan 712,7 milyar liraya yükseldi.  

“EPİSTEMOLOJİK KOPUŞ” SEÇİM KAZANDIRDI  

Bir önceki dönemin Ekonomi Bakanı Nurettin Nebati’nin ifadesiyle ekonomide “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım”, 2023 seçimlerini kazanmak için ekonomik krizi vatandaşları anormal derecede borçlandırma yoluyla ötelemeye itti. Enflasyonun altında seyreden tüketici kredileri ile vatandaşların kredi kullanımı özendirilerek, piyasada “bolluk-bereket” havası estirildi. Kredi kartlarının ve ek hesapların limiti her geçen gün artırılarak vatandaşın seçime kadar “hayatta kalması” sağlandı. Ekonomide çarklar “bir şekilde” döndürülerek işsizlikte kötüye gidiş durduruldu, istihdamda daralma önlendi. Rezervleri yok etme pahasına dolar 19 lira seviyesinde tutularak hem ödemeler dengesinde “çok kısa vadeli” olası bir kriz önlendi, hem de muhalefetin kur üzerinden “ekonomiye dair sert çıkışlar” yapmasının önü alındı. Yüksek enflasyon - düşük faiz modeli, ekonomik krizi öreleyerek seçim kazanmaya yetti.  

DIŞ BORÇLARDA “ÖDEYEMEME” ENDİŞESİ 

İktidarın “seçim kazandıran” bu formülünün faturasının halka çıkarılma vakti geldiğinde, ekonominin dümeni “piyasanın adamı” Mehmet Şimşek’e verildi. Çünkü seçim kazandırmanın bedeli yüksek oldu. İç tüketimi canlı tutmak adına yapılan parasal genişleme hamlesi dış ticaret açığını tırmandırdı. 2020 yılında 46 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2022’de 109,5 milyar dolara tırmandı. Sadece 2023’ün ilk 8 ayında dış ticaret açığı 82,3 milyar dolara ulaştı. Ocak-Temmuz 2023 döneminde cari açık, geçen yılın aynı dönemine göre 10 milyar dolardan fazla artarak 42,3 milyar dolara yükseldi. Temmuz 2023’te kısa vadeli dış borç, geçen yılın temmuz ayına göre yüzde 11,2 artarak 165,8 milyar dolara yükseldi. Vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borçlar ise toplamda 210 milyar dolarla tehlike çanlarını çaldırdı. Dış borçtaki tırmanışın yanında döviz kurunun da son 3 ayda yüzde 40 artması, ödemeler dengesi krizini gündeme getirdi.  

“ACI REÇETE” YEREL SEÇİM SONRASINDA  

Dış borçların ödenemez noktaya gelmesine ilişkin endişenin her geçen gün artması, enflasyonun yüzde 60’a kadar ulaşması iktidarı “ekonomiyi soğutma” düşüncesine itti. Tüketimin dizginlenerek borçların makul sevi yelere çekilmesi (ekonomik daralma, kemer sıkma, işsizlik) krizden çıkış için uygulanacak. Faizlerdeki artış, krediye erişimi kısıtlayacağından piyasadaki canlılığın yerel seçimlere kadar “yavaş yavaş”, yerel seçim sonrası ise “hızlı hızlı” ortadan kaybolması sağlanacak. Haziran ayından bu yana Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 30’a yükseltmesine rağmen enflasyonun yüzde 60’a ulaştığı dikkate alındığında, faiz artışlarında iktidarın önünde uzun bir yol olduğu görülüyor. 

Ekonomik krizden çıkış için dayatılacak olan “acı reçete” tam olarak uygulanmak için yerel seçim sonrasını bekleyecek gibi dursa da sinyallerini şimdiden veriyor. Faizler artırılırken krediye erişim imkânları şimdilik sert tedbirlerle engellenmiyor. Piyasanın doğruları ile siyasetin doğruları bir noktada birleştirilmek istenerek yerel seçime kadar durum “idare ediliyor”. 

Ekonomik ve siyasi ikballeri için borçlandırdıkları milyonlarca yurttaşı ise asıl olarak yerel seçim sonrası çok zor günler bekliyor. Gelirlerin asgari giderleri bile karşılamadığı noktada vatandaşın borcunu döndürebilmek için daha yüksek faizlerle borçlanmaktan başka hiçbir yolu gözükmüyor. İktidarın dayatacağı acı reçeteyi asla kabul etmemek ve bu yolda mücadele etmek ise nihai kurtuluş için yegâne seçenek olarak yine önümüzde duruyor.