“Hep duyuyorum: Demokratik, demokratikleşme, demokrasi… Nedir demokrasi?” diye soruyor bizim ufaklık. Ne yanıt vereceğim ona? “Bak çocuğum…”

“Hep duyuyorum: Demokratik, demokratikleşme, demokrasi… Nedir demokrasi?” diye soruyor bizim ufaklık. Ne yanıt vereceğim ona? “Bak çocuğum…” mu diyeceğim, “açarsın sözlüğü, bulursun sözcüğü, bakarsın karşılığına... Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiştir. Türkçe önerilen karşılığı El Erki…

Halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen siyasi yönetim biçimi. Yöneticilerin yönetilenler yanınca seçilmesi… Yurttaşlar arasında ekonomik bakımdan büyük ayrımlar ve ırk ya da mezhebe dayalı ayrıcalıkların olmaması gerektiğini savunan, kısacası bir eşitlik düşüncesi… Toplumsal yönetimin, insanlar arasındaki ayrımlara göre değil de, benzerliklere dayanması gerektiği tezi üzerine yükselen eşitlik ilkesine dayalı yaşam biçimi…” ”Bu kitap bilgilerini bırakalım da, biz’den başlayalım demokrasiye, bu evden…” diye bir çıkış yapmaz mı ufaklık?! Bakalım ne gelecek arkasından?

“Diyelim ki bu evde benden beş tane daha var...” “Beş ufaklık daha ha? Vay vay vay…”  “Aynen. Yani bir örnek verebilmem için lafın gelişi, ama bitmedi… Veee beş tane de büyük ufaklık!”  “O da ne?”  “Benden daha büyükler…” “On çocuk ha? Tanrı korusun!”  “Şimdi, bu evin yönetimi için seçim yapıyoruz ve oyların çoğunu sen alıyorsun.”  Hoşuma gitmedi değil: “El erki çoğulculuk demek zaten! Kısaca demokrasi.” diyorum. Gözlerini şöyle hafiften kısıyor önce ve sonra patlatıyor bombayı: “Bu evde yok ama!”  “Bu evde başka bir türü olabilir. Demokrasinin değişik tanımları var. Çoğunluğun yönetimi, azınlığın haklarını güvenceye alan yönetim biçimi, yoksulların yönetimi gibi birçok tanım kullanılmış.” Çok hazırlıklı geldiği belli ufaklığın.

Sorgulamayı sürdürüyor: “Benim adıma, yönetimi sen ele aldın. Doğru mu?” “Sayılır. Senin adına burayı ben yönetiyorum. Eee?”  “İyi de azınlıkta kalan biz’e ne oluyor?”  “Haklarınızı anayasa koruyor.” “Nasıl?” “Anayasal demokrasi… Yurttaşların anlatım ve dini inanç özgürlüğü gibi bireysel ve toplu haklarını güvence altına alıyor. Belirli anayasal kısıtlamalar çerçevesi içinde uygulandığı yönetim biçimi olarak gelişmiş…”  Gerisini dinlemeden coşuyor:  “Ben istediklerimi yapamıyorum, isteklerin doğrultusunda yaşıyorum. Ne yiyeceğimden tut da ne okuyacağıma kadar sen karar veriyorsun.”  “Saptırma. Ben öneriyorum yalnızca, senin iyiliğin için.” “Yok canım! O dediğin kitaba başlamamışsam ‘parayı hiçbir zaman koz olarak  kullanmam’ desen de çaktırmadan harçlığımı kesen sen! Şunları yapmasam, bunları etmesem suratın bi karış dolaşan, konuşmayan sen! Höt zöt yapan sen!… Demokrasi dediğin bu baskıcılık mı?” “Evet, bu toplumlarda bir bakıma demokrasi böyle bir şey. Bu evi hele seni idare etmek kolay değil.” “Ciddi olalım!” diyor. Bak sen şuna!  “Başa geçmek için benden oy aldın ama isteklerim gerçekleşmiyor. Şimdi, ‘çoğunluk sende’ diye baskı yapıyor musun yapmıyor musun onu söyle?”  Daha bu yaşta, pes yani…

Bizim ufaklığın kafası iyi çalışıyor. Mutlaka siyaset okumalı… İlgim artıyor: “Peki sen neden taktın bu konuya?”  “Daha önce de, demokraside bütün insanlar özgürdür, insanlar özgürce düşünme ve düşüncelerini açıklayabilme hakkına sahiptir, demiştin unutma!”  “Dedim de… Özgürlük, başka birisine zarar vermeden, yani beni burada kalpten götürmeden istediğini söyleyebilmendir.” diyorum. “Yine baskı, yine duygu sömürüsü!” diye bastırıyor.  “Yo, yo… konuş… Ama değil mi ki böylesi önemli konuyla ilgilisin, ‘hangi yönetim biçiminde demokrasi? Sosyalizmde ‘ne’ demokrasi?’ diye bir araştırmanda yarar olabilir. Marks, Engels ve bence hele Lenin ne diyor bu konuda çok önemli. Onları okuyunca; bir ev örneğinden yola çıkarak demokrasiyi  bir kalıba oturtmanın doğru olmayacağını anlayabilirsin.” “Bunlar da nereden çıktı şimdi?  ‘Özgürlük ve eşitlik istiyorum bu evde’ derken sen olayı yine karıştırıyorsun.”

“Ufaklık, şöyle deniyor: Gerçek bir demokrasi ancak işçilerin üretim araçlarını ve erki ellerinde bulundurdukları sosyalizm ile olanaklıdır. Demokrasi yoksa sosyalizm de yoktur, sosyalizmin olmadığı yerde gerçek bir demokrasi yoktur.”  Anladıııım, şimdi de ‘sosyalizmi çalış biraz’ çıkacak bunun arkasından. “Bak bir, ne yitirirsin; zamanı geldi artık.”  “Bilirim ben ne yitireceğimi!” “Neymiş?”  “Cebimdeki… Uçar gider benim bu haftaki harçlık!”