Ele avuca sığmayan bir roman

IRMAK ADA

“Bir romanın en önemli yeri, ilk cümlesidir.
Hıh. Kimin umurunda?
[Bir kalem bulun ve buracığa giriş cümlesini siz yazın, buyurun:]”

Daha önce “Dublörün Dilemması”, “Korkma Ben Varım”, “Ruhi Mücerret”, “Antika Titanik” ve “Fink” gibi romanlarının yanı sıra “Derde Deva Randevu” ve “Tabancalı Kız” gibi eserleriyle farklı kişiliğini yansıtan Murat Menteş’in Alfa Yayınları tarafından yayımlanan yeni romanı “Afili Hafiye” bu sözlerle açılıyor. Okura bu cümle için geniş bir alan bırakıyor Menteş ve roman boyunca da belirli konularda onu da hikâyenin içine çeken ya da belki hikâyenin içinden kendine bakmasına fırsat tanıyan benzer boşluklar bırakıyor. Mekânın, zamanın, karakterlerin ve dahi tüm olayların vuku bulduğu evrenin durmaksızın değişip dönüştüğü bir romanda, okura da kendi evrenini yaratma imkânı sunuyor belki de.

“Afili Hafiye” özel bir hayvanat bahçesindeki bir çatışmayla başlayıp dünyadaki varlığı kanıtlanamamış, hiçbir kameraya yakalanmamış bir kadının peşine düşen, bu kaçma kovalamaca oyununda okuru ilgi çekici karakterler ve akla hayale gelmedik suçlarla tanıştıran akıcı, sürprizli, komik ve derin bir roman.

Derinliği büyük oranda “Afili Hafiye”nin ana karakteri Kayıp Şahıslar Bürosu komiseri Alp Laçin O’nun, karısı tarafından kayıp olarak bildirilen şair Okan Yunus Okyanus’la iş çıkışları Otomatik Pilot adlı barda yaptıkları sohbetlerden kaynaklanıyor. Bir yandan macera hız kesmeden devam ederken bir yandan da Alp Laçin O’nun önce Okan Yunus Okyanus, ilerleyen bölümlerdeyse “Çekik Gözlü Dev” Yahya Hayhay’la giriştiği felsefi ve edebi sohbetler okuru bir yandan düşüncelere gark ederken bir yandan da farklı bir hikâye katmanı oluşturuyor. Yahya Hayhay’ın bir roman makinesi icat etmiş olması ve Okan Yunus Okyanus’un ise şimdiye dek yalnızca şiirle iştigal etmiş ancak yaşını başını alınca ancak olgunluk dönemi sanatı olarak gördüğü romana yönelmiş olması hasebiyle, romana ve romanın toplumdaki yerine ve işlevine dair tartışmalar öne çıkıyor. Alp Laçin O, “Bana öyle geliyor ki, romancı umudunu esere dönüştüren, sarsılmaz bir iyi niyetle hareket eden, muhatabına en üstün değeri atfeden ve manevi / entelektüel olanaklarını cömertçe paylaşıma açan kişidir” derken başka bir karakter de, “Zihin açıcı kitapların birçok bölümünü tam manasıyla anlamadan okuruz. Gene de o kitapları severiz. Çünkü bizi düşünmeye ve değişmeye yöneltirler. Hakikatli kitap, okurun suyuna gitmez, onu pohpohlamaz. Rahatlatıcı değildir. Masaj koltuğu mu bu?!.. Aksine, insanın kafasını kurcalar. Birileri böyle kitaplar yazmalı” görüşünü öne sürüyor. Hatta Avrupa medeniyetinin her şeyden ziyade bir roman uyarlaması olduğunu iddia ederek romanın toplumu kurgulama vazifesi üstlendiğini dile getiriyor. Sıradan bir polisken kendini tanrılarla savaşan mitoloji kahramanlarının yerinde bulan Alp Laçin O’nun hikâyesi, Murat Menteş’in kendine has mizahi ve derinlikli anlatımı ve okurun aklını sürekli tetikte tutan kurgusuyla ilk andan itibaren yalnızca yüksek tempolu bir polisiye değil, aynı zamanda fantastik ve bilimkurgunun da sınırlarında gezinen bir düşünce kitabı olarak da okunabilir. 

Tuhaflığın normalleştiği, sıradanlığın sıradışı kaldığı, işlenen suçların bile mucizevi olduğu ve “Gerçek” kelimesinin gerçek anlamında kullanılmadığı “Afili Hafiye”, Menteş’in evrenine en hazırlıklı okurları dahi hazırlıksız yakalamayı başaracak, ele avuca sığmayan bir roman.