Telekom işçilerinin hak mücadelelerine destek olma ve onlarla dayanışma eylemlerine katılanlar, bu eylemlerinin sonuç getirici bir katkıya....

Telekom işçilerinin hak mücadelelerine destek olma ve onlarla dayanışma eylemlerine katılanlar, bu eylemlerinin sonuç getirici bir katkıya dönüşebilmesi için yeni örgütlenme biçimlerine ihtiyaç olduğunu sanırım görmüşlerdir. Çünkü Telekom grevi, verilmeye çalışılan onca destek ve gösterilen dayanışmaya rağmen, Hü-kümet-Medya-Telekom işverenliği üçlüsünün elbirliğiyle kırılmaya çalışıyor, ancak emek hareketi bu grev kırıcılığını geriletebilecek bir tepkiyi henüz gösterebilmiş değil.

Elbette Telekom grevcilerine destek için grev yerlerine desteğe koşan olan tüm emekten yana parti ve kuruluşların, Haber-İş Sendikası'na maddi destek veren sendikaların, Telekom'daki yasa dışı grev kırıcılığını Meclis gündemine taşıyan Ufuk Uras'ın çabaları, emek hareketinin minimum düzeyde de olsa bir dayanışma içerisinde olduğunu gösteren umut verici örnekler. Novamed grevinde de, THY grev oylamasında da, Tuz-la'daki iş cinayetlerinde de aynı dayanışma anlayışı içerisinde davranılmıştı.

Ancak sermaye kesiminin çalışanların hak mücadeleleri karşısında nasıl davrandıklarına bakıldığında bunun daha ötesine geçilmesi gerekiyor. Çünkü, sendikaları, odaları, dernekleri ile her türden işveren örgütleri, onların programını uygulayan AKP iktidarı ve onlara bağlı devlet yönetiminin her kademesinden kamu görevlileri, sermayenin halkla ilişkiler servisi çalışan holding medyası ve her daim entelektüel katkıya amade belli bir akademisyenler grubu, emeğin her türlü hak arayışının karşısında anında organize olup ve gündeme hakim olabiliyor.

İster Telekom grevindeki gelişmelere bakın, isterse yakında yeniden yürürlüğe konulacak Sosyal Sigortalar Kanunu değişiklikleri ile ilgili gündemi takip edin, bu organize faaliyeti her olayda görmek mümkün.Siz Telekom grevi ile ilgili medyanın sansasyonel sabotaj haberlerine daldırmış olabilirsiniz, ama aynı gazetenin ekonomi sayfasında SSK'nın açıklarının bütçe üzerindeki yükü ile ilgili istatistiklere boğulmuş bir analiz dizisi yayımlamış oluyor. Yine eşzamanlı olarak, Çalışma Bakanlığı'nda görevli bir üst düzey bürokrat, herhangi bir işveren örgütünün alakasız bir şehirde düzenlediği bir sempozyumda sunum yapacak akademisyenlerden önce yaptığı açış konuşmasında emekli aylıklarının çalışanların asgari ücretlerinden yüksek oluşundan şikâyet eden bir açılış konuşması yapıyor.

Emek karşıtı kesimin bu işleyişi göz önüne alındığında, tüm insani ve emek yanlısı niyetlerimize rağmen bizlerin emek hareketi ile dayanışma ve eylemlerine destek amacıyla yaptıklarımızın, sermayenin emek hareketini etkisizleştirme ve baskı altında tutma konusundaki günümüzde uyguladığı yöntemlere karşı koyabilecek güç ve kapsamda olmadığını kabul etmek durumundayız.

Emeğin bugünkü parçalanmış yapısının tahrip ettiği sınıf dayanışmasının tekrar sağlanabilmesi, giderek güçsüzleşen sendikaların sadece üyelerinin değil tüm çalışanların temel hakları konusunda gündeme müdahil olması, kendili-ğindenciliğe bırakılmış mücadele anlayışının birleşik bir emek hareketine dönüştürülmesi en başta emek örgütlerinin görevi.

Bunun dışında emek hareketi ile dayanışma içerisinde olan ve eylemlerine destek olmaya çalışanların da yapabileceği başka şeyler yok mu? Çalışanların bir kısmının hak taleplerine ilişkin mücadelelerinin bizzat içerisinde olmayabiliriz. Kendi çalıştığımız koşullarda böylesi hak arama mücadelesinin koşulları mevcut bulunmayabilir. Pek çok sebeple, sadece çalışanlara destek olup, onlarla dayanışma içerisinde olmanın ötesinde elimizden bir şey gelmeyebileceğini düşünenler olabilir. Ama sendikasızlaştırmalar, kırılmış grevler, sefalet ücretine çalışmak zorunda kalışlar, bizim de asli sorunlarımız değil mi? Neden tüm çalışanları ilgilendiren temel konularda birleşik bir hareket örgütlenemiyor? Bu soruların muhatabı hepimiz değil miyiz?