Enerji için Akbelen’de kömür çıkarmak şart mı?
Ali Uğurlu - TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Önceki Dönem Başkanı, Mühendis, Dr.
24 Temmuzdan beri Muğla-Milas Akbelen Ormanlarında, Limak ve İC İçtaş ortaklığının işletmelerinde olan Kemerköy ve Yeniköy Termik Santrallerinin ortak kuruluşu olan YK Enerji, kömür madeni sahasını genişletmek için Akbelen ormanlarında ağaç kesimi yapıyor. Bölge halkı ve aktivistler YK Enerjinin maden sahasını genişletme planına karşı yaşlısıyla genciyle adeta canını siper etmiş, ağaçlara sarılarak ormanın kesilmemesi için mücadele veriyor. Muğla üç adet termik santralin faaliyet gösterdiği bir kent. Bunlar Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri...
Üçü de kömür yakıtlı ve eski santrallar. Bölge halkı neredeyse çeyrek asırdır bu santralların insan sağlığı ve çevresel etkilerine karşı mücadele yürütüyor. Bu konuda, santralların kapatılması ile ilgili kazanılmış davalar var. AİHM’in Türkiye’yi mahkûm ettiği kararlar bile var. Santraller kurulduğunda bunlara yakıt sağlamak için bölgede linyit sahaları da aranıyor. Linyit sahalarının açılması ile çevre felaketi yeni bir boyut kazanıyor. Artık santrallerin çevresel etkilerinin yanı sıra maden sahalarının da çevresel etkileri ortaya çıkmaya başlıyor. Zeytinlikler, tarım alanları ve ormanlık alanlar tahrip edilmeye başlanıyor. Köylü toprağını kaybediyor, göçe zorlanıyor ve sağlığından oluyor. Yatağanda insanların gün içerisinde sokağa çıkmaması için yapılan çağrılar daha dün gibi hafızalarımızda.
2021 yılı yazında bilindiği üzere ülkemizde Ege’den başlayıp Akdeniz’e kadar uzanan ve 155 bin hektar alanı kül eden yangınlar sonrası TMMOB bölgeyi ziyaret etmişti. Benim de Oda Başkanı olarak içinde bulunduğum TMMOB heyeti o günlerde yangın bahane edilerek ağaç kesilen Akbelen Ormanlarını savunanları ziyaret etmişti. 2019 yılından beri Akbelen Ormanlarını savunmak için mücadele eden köylülere, o gün bu durumun büyük ölçüde elektrik enerjisi özelleştirmeleri ve piyasalaştırılması gerçeği ile ilgili olduğu ve termik santraller tartışılmadan bu gerçeğin açıklanamayacağı anlatılmıştı.
Türkiye, 1980`lerde gündeme gelen özelleştirme ve piyasa yanlısı politikalar doğrultusunda, her alanda olduğu gibi elektrik sektöründe de planlama kavramından uzaklaştı. İlgili kamu kurumlarındaki teknik birikim yok edildi, elektrik alınıp satılan bir meta haline indirgenmiş, sektör özel şirketlerin sadece kâr etme beklentisine bırakıldı. Dünyada ve ülkemizde bu uygulamaların açmazları, sürdürülemezliği nicedir görülmektedir. Bu nedenle; genelde enerji, özelde elektrik sektöründe toplum yararını, sosyal adaleti, çevrenin ve insan sağlığının korunmasını öne alan politikaların ve uygulamaların geliştirilmesi, üretimden nihai tüketime kadar verimliliği artırarak enerji yoğunluğunu düşüren, uzun vadeli, ancak aşamaları ve ara hedefleri belirlenmiş planlama ve programların yaşama geçirilmesi zorunlu.
Kömür Yakıtlı Termik Santraller
Kömür temini için Akbelen Ormanlarının yok edilmesi söz konusu olan Yeniköy Santrali ile yakınındaki Kemerköy Santrali geçmişte 2013 yılında özelleştirilen santraller arasında. Santrallerde, kurulduğu yıldan sonra getirilen ek kısıtlamalar nedeni ile çevre yatırımlarının tamamlanması gerekiyor. Köylülerin şu aşamadaki direnişleri orman alanının santrale gerekli kömürü almak üzere açılacak maden sahası nedeniyle ormanın ve köylerinin yok olmasını önlemeye yöneliktir. Altındaki kömürü almak için maden işletmesinden kaynaklı ek çevresel sorunların ortaya çıkması ve köylülerin yaşamlarının etkilenmesi kaçınılmaz.
Madencilik de dahil olmak üzere, kömürün elektrik üretiminde kullanılmasının yarattığı önemli çevre sorunları var. Bu nedenle kömür yakıtlı termik santralleri çevre mevzuatı açısından sorunlu işletmeler. Bu santrallerde uçucu kül (Partikül Madde-PM10 ve PM2.5) kükürt dioksit, azot oksitler, karbon monoksit, karbon dioksit, ağır metaller (civa gibi) emisyonlar vardır. Çevre mevzuatına uyum için yapılan yatırımlar sadece desülfürizasyon ünitesi denilen ve kükürtdioksiti tutmaya yarayan ünitelerdir. Şu ana kadar santrallerin Kükürt Arıtma Tesisi sadece beş üniteden ikisinde tamamlanmıştır. Diğer emisyonların özellikle azot oksitlerin, karbon dioksit ve ağır metallerin tutulup arındırılması mümkün olmamıştır.
Bunlar ne yazık ki çevreye verilmekte ve çevre felaketine yol açılmaktadır. Sağlık açısından çok daha önemli bir sorun olarak görülen 2,5 mikrondan küçük partiküller ülkemizde yönetmeliklerde ve ölçümlerde dikkate bile alınmamaktadır. Partikül madde ve kükürt dioksit kömür santrallerinin yıllardır bilinen ve önlem alınması gereken başat kirleticileridir. Ancak kömür santrallerinin yarattığı çevre sorunları bunlarla sınırlı değildir. Güneş ışığında hidrokarbon radikalleriyle reaksiyona girerek yer seviyesinde ozon/fotokimyasal sis yaratan azot oksitler, ağır metaller gibi kirleticilerinin yanı sıra kömür santralları iklim değişikliğinin en önemli nedeni olarak görülen karbon dioksit emisyonları açısından da en önemli kirletici kaynaklardan biridir.
Santrallerin özelleştirilmesi aşamasında firmaların, çevre ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmek için gereken yatırımları yapıp, işin gerektirdiği yetkin bir işletmecilik ortaya koymak yerine kısa vadeli bir bakış açısıyla elektrik satışını sadece bir kazanç alanı olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Söz konusu santraller üstelik kapasite mekanizması, alım garantisi gibi desteklerden de yararlanmaktadır.
Görüleceği üzere bu santraller sadece kükürt oksitler açısından tehlikeli değillerdir. Azot oksitlerin, ağır metallerin, karbon dioksitlerin ve partikül maddelerin emisyonlarını önlemek deyim yerindeyse imkânsızdır. Bu nedenle söz konusu santrallerin çevre mevzuatına uyum sağlaması çok zor hatta saydığımız kirleticiler açısından da imkânsızdır. Bu nedenle yapılması gereken kömür yakıtlı bu santrallerin Avrupa da olduğu gibi kapatılması ve yenilerinin de inşa edilmemesidir.
Zamanla teknolojik önlemler geliştirilmişse de, çevre ve halk sağlığı açısından önlem alınması gereken kirletici parametrelerin sayısı da artmış, sınır değerler de giderek düşürülmüştür. Batı ülkelerinde kömür santrallerinden uzaklaşılmasının önemli nedenlerinden biri çevre ile ilgili gerekli yatırımların kömür santrallarının maliyetlerini giderek artırması gerçeğidir.
Elektriksiz Kalır mıyız?
Bütün bu yaşanılan, çalışmasa bölgenin elektriksiz kalma gibi hiçbir riskinin olmayacağı ve artık dünyada yeni yatırım için kredi verilmeyen bir termik santral için ormanlar ve çevre katledilmektedir. Geçenlerde Özgür Gürbüz yazdı; Yeniköy santralı 2022’ de 2,8 milyar kWsaat, Kemerköy de 4,3 milyar kWsaat üretim yapmış. Buna karşılık Türkiye’ nin 2022 yılı üretimi 326 milyar kWsaat. Yani Yeniköy termik santralinin toplam Türkiye üretimi içerisindeki payı %0,85, Kemerköy santralinin ise %1,25 gibi çok düşük bir değer. Ülkemizde şu an 105 bin MW kurulu güç var. Üretilen elektrik ve kurulu güç ülke ihtiyacının çok çok üstünde. İhtiyacın en yüksek olduğu Temmuz ve Ağustos aylarında bile ihtiyaç duyulan güç 50 bin MW civarında. Dolayısıyla bu santrallerin çalışması ya da çalışmaması ülkenin elektrik arzında da talebinde de herhangi bir sorun yaratmayacaktır. Uzmanların görüşüne göre elektrik üretiminde ve iletiminde bilindiği üzere toplamda %20-25 ölçüsünde tasarruf etmek mümkün. Bu değer 60 milyar kWsaate (%18,5) karşılık gelmekte.
Başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji yatırımları sayesinde suyu, havayı, çevreyi ve doğayı kirleten, iklim değişikliğine neden olan kömür yakıtlı termik santrallar kolayca kapatılabilir.
2013 yılında bu santrallere çevre mevzuatına uyum sağlamaları için gerekli yatırımları yapmak üzere uzunca bir süre verilmişti. O tarihte henüz kamu mülkiyetinde olan termik santrallerin büyük bölümü zaman içinde özelleştirildi. 2019 yılına gelindiğinde bu santrallerin gerekli yatırımları yapmadığı görüldü ve süre bir kez daha uzatıldı. Ortada "kirletmeye devam" edilmesi için yaratılmış fiilî bir durum vardı. Bu yatırımların yapılması için yedi yıl çevreyi kirletmeleri pahasına bu santrallere izin verildi. Sürenin sonunda bu yatırımlar yapılmayınca süre iki buçuk yıl daha uzatılmak istendi. Geçmişte enerji sektöründe özelleştirilmeler için getirilen gerekçeler arasında, sektörde kamu kaynaklarının yatırım yapmak için yeterli olmadığı, buna karşılık özel sektörün enerji alanına sermaye ve kaliteli yönetim getireceğine dair savlar yer aldı.
Bugün görüldüğü üzere bu savlar tutmamış, birtakım muafiyetler ile özelleştirilen santrallerin yeni sahiplerine ayrıcalıklar sağlanmış; yapmaları gereken çevre yatırımlarını yapmamaları göz ardı edilerek hem yatırım maliyeti hem de işletme maliyetinden avantaj sağlamalarının yolu açılmış, tüm bunlar yurttaşların sağlığı ve çevre duyarlığı hiçe sayılarak yapılmak istenmiştir.