Enheduanna’nın şair kız kardeşleri...
Her şiir doğası gereği mitosla, mitolojik söylemle akrabadır. Ama bu yazıda çeşitli biçimlerde belli halkların mitos, efsane ve bu alana yakın tarihsel birikimine uzanan şairlere değinilecektir.
Aydın Afacan
Bütün şair ve yazar kadınları “Enheduanna’nın kız kardeşi” saymak abartılı mı olur? Kimdir, dünyanın ilk kadın şairi hatta ilk şairi sayılan Enheduanna? İnternetteki ‘karmaşa’ ve ‘bire bin ekleyen’ popülist coşkuyla dolu yayınları bir yana bırakıp Kramer, Bottéro gibi gerçek uzmanların tespitlerine bakılırsa, Akkad Kralı Büyük Sargon’un, kızıdır Enheduanna: Tapınak başrahibesidir; başrahibe olarak atanmasında Sargon’un, Agade (Akkad) hegemonyasını yayma hedefinin de payı vardır. Nitekim olup bitenin anlatımı onun denetimindedir. Bir tür kâtiplikten ‘ben’in (şair bireyin) öne çıktığı metinlere uzanan serüvenini detaylı anlatan herhangi bir kayıt yok.
Ondan önce de şairler var, hatta Sümer metinleri dolayısıyla anılan bir iki isim de var; ne var ki ‘silik’ sayılabilecek düzeyde. ‘İlk şair’ olsun olmasın, eldeki yazılı kayıtlara göre ‘ilk kadın şair’... İnanna için yazdığı başta olmak üzere sınırlı birkaç metni başka bir yazının konusu elbette. Burada onun Türkiye’deki kız kardeşlerine ilişkin bazı değinmelerde bulunmak, başka yazı ve çalışmalar için esin kaynağı olur belki de. Her şiir doğası gereği mitosla, mitolojik söylemle akrabadır. Ama bu yazıda çeşitli biçimlerde belli halkların mitos, efsane ve bu alana yakın tarihsel birikimine uzanan şairlere değinilecektir. Şair kadınların giderek belirgin bir yer edindiği iki binli yıllar, aynı zamanda çeşitli mitoslarla bağların da nicelik yönünden göze çarptığı yıllar. Kimi, kadın etkinliğini önemli bir noktaya taşıyan feminist yaklaşımın enerjisiyle kimi de özel ilgi ve poetik çizgisi dolayısıyla çeşitli halklara ait mitos ve masallara uzanmıştır. Feminist yaklaşıma dayanan mitos ilgisi, bu hareketin dünya ölçeğinde mitoslara ‘saldırı’sının da izlerini taşır doğal olarak. Bu tür çözümlemelere dayalı saptamalar kuşku yok ki geniş kapsamlı yazılar gerektirir.
İki binli yıllar öncesinde Cumhuriyet’in erken döneminden Şükûfe Nihal -Başar- ve doğrudan Yunan mitologyasına uzanan bir şiiri ve bir iki göndermesiyle Gülten Akın; iki binlere doğru da Gülseli İnal, Lale Müldür, Ruhan Mavruk ve Asuman Susam gibi birkaç şairden söz edilebilir. -Bu şairlerin ilgili yapıtlarına Şiir ve Mitologya adlı çalışmamda yer vermiştim-. Mitos diline yakınlığı belirli efsaneler ile kurulan bağların ötesinde konumlanan şiirleriyle Gülseli İnal; geniş bir kültürel ve tarihsel alandan yoğun biçimde yararlanan Lale Müldür; insanın serüvenini, yakın çevreye ilişkin öğeler ve mitosları buluşturarak kuşatan Asuman Susam ve elbette her bir şairin yapıtları bu bağlamda ayrıntılı incelenebilir.
Son dönemin kadın şairleri, Batı’yla birlikte Doğu mitoslarıyla da ilgilendiler. Bazı adlar ‘toplumsal cinsiyet’ ve çeşitli sorunları, bulunduğumuz zamanın ‘mitik’ öğeleriyle birlikte ele aldı. Çok kültürlü, çok dilli bir coğrafya üzerine kurduğu şiirleri yine çok farklı mitoslarla buluşturan Halide Yıldırım ve bazı şiirlerinde doğrudan bazısında mitolojik öğelerin epeyce geriye itildiği, ‘öteki’ye duyarlı ve çağrışım alanı geniş şiirleriyle Elif Sofya’nın şiirlerine daha önce kısaca değinmiştim. Zehra Betül, antik metinlerden modern şiire, metinlerarası yolculukları seven şairlerden; şiirlerinin kadın kahramanları da dikkat çekiyor. Bu kahramanlardan biri de İskenderiyeli Hypatia; linç edilerek katledilen filozof için yazdığı şiir şu dizelerle açılır: “Bakışlarını benden kaçıran kadın/ baktığın yer mezarın”…
Ayşen Deniz N. insanın öyküsünü kuşatmayı deneyen Latmos’un Kayaları kitabında kimi gündelik pratikleri ‘küçük tragedyalarla buluşturan, yer yer hareketli dizelerle göze çarpan epik söyleyişle öykülemenin (narration) iç içe geçtiği ve edebiyat tarihiyle metinlerarası bağları, farklı biçim denemeleriyle dikkat çeker. Kimi şiirlerinde geçmişin gizemini çağımızın sıkıntılarıyla buluşturan Hilal Karahan, Gecikmiş Mumya kitabında Sylvia Plath’i selamlayan aynı adlı şiirde şöyle der: “Geçmiş ve gelecek,/ iki kibar illüzyon/…/ kendi ayak izinden daha güvenli nereye basabilir?” Gülçin Sahilli’nin Masumiyet Cambazı kitabında, Lilith, Güney Afrikalı aktivist, şair Diana Ferrus’un ‘I have come to take you home’ Saartje Baartman (Avrupa’da sergilenen ‘Hottentot Venüsü’), Amerikan Afrikalılarının Mami Wata’sına uzanan birçok semboller yer alır: “Ben de Mami Wata’nın dilek kabul vaktidir/ Hâlâ arka avluda güne bakarım/ Hâlâ güçlüyüm bir beyaz gül kadar”.
Şiirleri ‘Doğu’ ağırlıklı, farklı yönlerin rüzgârlarına açık Nevin Koçoğlu’nun Tanrının Vişne Bahçesi kitabındaki ‘lilith’ şiirinden şu dizeler örnek verilebilir: “alnı güneşe düşerdi lilth’in/ gölgesi sebe’ye/ altın çerağlarda yıldızlar yanardı/ baharat kokardı/ meryemin habercisi”. Petek İrdam’ın Ruhların Karanlık Gecesi farklı halkların mitoslarına ve çeşitli kültürlere uzanan şiirlerden oluşuyor; metinler arası ilişkiler üzerine kurulmuş bir kitap. Sema Güler de yolunu eski efsanelerin toprağına düşüren şairlerden; Uyanış Ağacı kitabında Yunan’dan Hint’e, Keltler’den Ortadoğu’nun kutsal metinlerine, dünya efsaneleri neredeyse ‘bir uçtan ötekine’ selamlanır: ‘Ölüm Minvali’ başlıklı şiirinde şöyle der: “Hiç uyanmamış ve uyanmayacak olan/ yaradılışın eksenin/ Lotus çiçeği,/ Bunu kim duyabilir?” Leyla Çağlı’nın Saksıdaki Deniz kitabındaki ‘büyü ve kadın’, ‘monolog’, ‘oğlumun babasına’ (thebai’nin kör oğlu!/ iki mektuptur gözlerin/ kapatsan da seninledir); Ağzımda Sustu Şehrazat kitabındaki ‘Yusuf ile Orpheus’ adlı şiirleri de mitos kaynağına uzanan örneklerden. Rabia Çelik Çadırcı da yoğun toplumsal duyarlığı şiirleştiren ve bunun için yer yer efsanevi öğelere başvuran şairlerden; Zehrimar kitabındaki ‘süveyda’ adlı şiirin bir kısmı şöyledir: “Ey süveyda!/nicedir hakikatsin/ ikrara setredilen / ah, kuş yüreğe işlenen…/ mezarıma sığmaz oldum/ gün ışığı yakar mı gözlerimi”. Didem Gülçin Erdem, Olmayanım İçinizde kitabındaki XVII bölümlü ‘ayin: el avlusu’ adlı uzun şiirinde Yunan mitosları, inanç ve efsaneler coğrafyasında Gağan, Bomosur (Baba Mansur), ‘Azday Halkı’ (Ezidîler) ‘Vartan’la buluşur. Ve Kadınla mitin buluşması da ayrıca belirtilmelidir: “Medusa’ya bakışı erken içime atılan taşın/ laneti adamlarınkinden fazla/ kadına edilen ah her zaman daha fazla/ başımı nereye çevirsem eski Yunan bir zehir/ nerede duracağım bana bir yer deyin…”
İlkiz Kucur’un Ama Ben İlkizim kitabındaki ‘Medusa’ şiiri… Nisa Leyla’nın gizemli, diyarlara uzanan kitabı MU, Dilruba Nuray Erenler’in Geceyi Uyut Göğsünde kitabındaki ‘Calliope’ şiiri… Nuray Tunç’un Işık Atlası’nda Emily Dickinson’a ithaf ‘Andromeda’nın şiiri’… Pınar Aka’nın Şairin İkizi kitabındaki ‘Labirent’, ‘Narkissos’, ‘İkaros’ adlı şiirleri… Bu yazıda, girişte belirtilen sınırların gözetildiğini tekrar belirteyim. Burada söz konusu olanların, bende bulunan veya bir şekilde haberdar olduğum yapıtlarla sınırlı olduğunu da belirtmem gerekiyor. Elbette ayrı ayrı alınıp incelenecek olanlar var. Dolayısıyla buradaki ‘derleme’nin eksiklerinin olduğu da kuşkusuzdur. Enhedduanna’nın, Saphho’nun diğer ‘şair kız kardeşleri’ de başka yazıların konusu olsun diyerek…