Geçen günlerde Birgün’de "Artvinli yol arkadaşları" imzalı kocaman bir ilan çıktı. Dikkatinizi çekmiştir, yarım sayfaya yayılan ilan. Gözden kaçması ne mümkün. Arasınd

Geçen günlerde Birgün’de "Artvinli yol arkadaşları" imzalı kocaman bir ilan çıktı. Dikkatinizi çekmiştir, yarım sayfaya yayılan ilan. Gözden kaçması ne mümkün. Arasında tanıdıklarınız vardır elbet. Yüzü aşina gelenler olmuştur, onca fotoğraf arasında. Fotoğraflar acımasızdır derler. Bir yandan yaşlandığınızı resmederler, bir taraftan da yitirdiğiniz sevdiklerinizle ilgili anıların canlanmasını sağlarlar. Acımazsızlık buradadır işte. Anılara vesile olurlar ama anıların sıcaklığıyla tezatlık içerirler. Durgundur, hareketsizdir fotoğraflar; sizin yüklediğiniz anlam dışına çıkmaları zordur. Yanıltıcı olurlar bu bakımdan.

Ama o gün, Birgün’deki ilanda yer alan fotoğraflara baktığınızda yanılma ihtimali aklınıza gelmedi değil mi? Size bakan her çift göz, sizi anılara, o güzelim arkadaşlıklara taşımadı mı? Bir başka anlam yüklemediniz mi fotoğraflara? Fotoğraflar, bir başka dünyanın yaratılması için gerektiğinde çarpışmanın şart olduğunu hatırlatmadı mı bir kez daha? Bir kez daha ‘genç yaşta ölümü göze alanları n, bildiği bir şeylerin olabileceğini’ düşündürmedi mi? Onların bildiklerini, bizlerin unuttuğunu hatırlamak buruk bir ağırlığa neden olmadı mı yüreğinizde? Ölen arkadaşların gözlerindeki masumiyeti özlediğinizi hissetmediniz mi? İlanın çıkışından birkaç gün sonra Artvin’in Şavşat ilçesinde bildiri dağıtmak isteyen iki devrimcinin, bir grup faşist tarafından linç edilmek istendiğ ini okuyunca, ilanda yer alan arkadaşların gözlerindeki hüznün anlamını çözebildiniz mi? Kim demişti, ne önemi var; bir parça değiştireyim özgün halini: "Ah Şavşat kimlere kaldın sen."

ŞAVŞAT’IN ESAS SAHİBİ
Şavşat’ın asıl sahibi Ensar Karahan’dır. Bakmayı n, birkaç çapulcunun caka satmasına sokaklarda. İlandan hatırlarsınız yüzünü. Vakitsiz aramızdan ayrılanlardan birisi de odur. Neden mi vakitsiz ayrılmıştır: Özlemek faslına dahil duyguları sıralayabiliriz, huzur içinde. Bir de şunu ekleyebiliriz: Ensar ve arkadaşları vakitsiz ayrılmasaydı aramızdan, birkaç faşist Şavşat sokaklarında terör estirebilir miydi?

Ensar Karahan, 1957 yılında Şavşat'ta doğdu; Karaköy'de. Köyün geçim kaynağı ormancı lıktı. Bütün orman köylüleri gibi yoksullukla boğuşuyorlardı. Sosyalizme lise yılları nda meyletti. Lise bitti, bir ara İstanbul’a gitti çalışmak için, Şavşat geri çağırınca, hiç tereddüt etmedi. Fotoğrafından da belli oluyor, değil mi; Ensar’ın gezdiği sokaklarda faşistlerin tutunması ne mümkün. Şavşat’ta anti faşist mücadelenin ileri isimlerinden birisiydi; aman vermiyordu faşistlere. Şavşat’ı yetim bırakmak istemediği için kazandığı halde okumak istemedi, Rize Eğitim Enstitüsü’nde. Bu günlerde sık gözaltına alındı. Her defasında işkencelerden geçirildi. İnatçıydı; aman istemedi işkencecilerinden. 12 Eylül gelip çattığında bu kez çağıran Artvin’in dağları ydı. Bu çağrıyı alınca da tereddüt etmedi. Dağın çağrısına ses veren yalnızca o değildi elbet. Yüzlerce arkadaşıyla dağlara sığındı. Koşullar olumsuzdu; şiddetli çatışmalarla karşı karşıya kalıyorlardı. Öyle anlar yaşadılar ki; Ensar pek çok kez hem kendisini hem de beraber olduğu arkadaşlarını nice kuşatmalardan kurtardı. Şavşat sokaklarını çekip çeviren Ensar, dağların da toparlayıcısı olmuştu.

Birkaç çatışmanın böyle sonuçlanması, Ensar’ın ününü iyice pekiştirdi. Kulaktan kulağ a yayılan öykülerin baş kahramanı haline geldi. Mucizevi olaylar anlatılıyordu hakkında. Dağa çıkmasından yedi ay sonra yakalandı. Bir itirafçı, sığınaklarının yerini askerlere göstermişti. Yakalanması polis ve askerler için bir gurur vesilesi oldu. Artvinliler için ise tam bir yıkım. Subay, Ensar ve arkadaşlarının yakalandıklarını tescil etmeyi uygun gördü. Şavşat sokaklarından yürüyerek getirdi onları karakola. Peşlerinden Şavşatlılar akın akın karakola doğru yola çıktılar. Evler boşaldı, dükkanlar kepenk indirdi. Çoluk çocuk peşinden koşturdu kalabalığın. Karakolun önü tam bir miting alanı haline geldi. Bu durumu zaferini ilan etmek için bir fırsat sayan karakol komutanı Ensarları bahçeye çıkardı ve kalabalığa seslendi: "Bu komünistler yüzünden çok çektiniz. Ama sonunda yakaladık. Sizi bu asilerden kurtardık." Komutan halkı n olumlu tepki vereceğini, kendisini alkışlayacağı nı sandı ama beklediği olmadı. Yavaş yavaş ortam başkalaşıyordu. Şavşatlılar’ın Ensar ve arkadaşlarına bir teşekkürü olmalı ydı. Gecikmedi bu fasıl. Bir süre sessizlik oldu. Sonra bir Şavşatlı’nın sesi yükseldi kalabalı k arasından; "Ensar abi nasılsın?" Ensar Karahan gülerek yanıt verdi: "İyiyim." Karakolun önündeki küçük meydan bir anda kahkahaya boğuldu. Herkes gülüyordu. Komutan sinirlendi kaçınılmaz olarak. Ensarları içeri aldı; dışarıdaki kalabalığı dağıttırdı. Ensar Karahan Şavşatlıları bir kez daha güldürmeyi başarmıştı. Ensar, bu olaydan beş gün sonra 31 Mayıs 1981’de işkencede öldürüldü. ‘Şavşat sokaklarında hüzün ne zaman kol gezmeye başladı’ diye soran olursa, ‘Artvin’in güler yüzlü kahramanın ölüm haberinin duyulduğu anda’ denilebilir, hiç tereddüt etmeden.