Steinbeck üstünde dolaştığı bir manzara için konuşmuş, yola inmemiştir ve yolun etrafında neler olup bittiğini bilmemektedir. Daha doğrusu bilmezden gelmiş ve o yukarıdan bakmayı seçmiştir.

Entelektüel sorumluluk ve eylem ve John Steinbeck
Fotoğraf: Wikimedia

Özgün Enver Bulut - Yazar

Toplumsal hareketler bazen farklı yorumlanabilir. Bu fark elbette aktarılan ve anlatılanla, bilgilerin doğru kabul edilmesiyle ilgilidir. Oysa etik ve vicdani sorumluluk duyan her entelektüel bu bilgi aktarımlarını sorgular. Entelektüel, sadece düşünce üreten değil, düşüncelerini eyleme taşıyandır. Toplumsal ayrımcılığa, adaletsizliğe karşı çıkar, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin yanında yer alır. Oldukça bildik ve tanıdık cümleler gibi gelebilir. Belki yeni bir şey de değil söylenen. Bir anımsatma ve bugün geldiğimiz yere, kullanılan dile itiraz yazısıdır biraz. 

Selahattin Hilav’ın Entelektüeller ve Eylem1 kitabında, kitaba ismini veren makaleyi okuyunca, örnek verdiği iki isimden yola çıkarak; tavır, duruş, savaşa karşı çıkmanın, her türlü özgürlüğü savunmanın, kısaca entelektüel tavrın nasıl olması gerektiğini bir kez daha konuşmak gerektiğini düşündüm. Hilav, Bertrand Russell ve Jean Paul Sartre’ın eylemlerini örnekler. Russell, barışçı fikirleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılmasına rağmen “savaşa hayır” der ve ABD’nin Vietnam’da işlediği savaş suçlarının yargılanması için uluslararası bir mahkemenin kurulmasına öncülük eder. Sartre ise Nobel Edebiyat Ödülü’nü kabul etmez. 

Bize gelince... O yıllarda Türkiye’de sol muhalefet yükselişte, TİP meclistedir. Üniversiteler hareketli, gençlik hem teorik hem de pratik olarak aktiftir. Her anlamda büyük bir kırılma yaşanmaktadır. Dünyada olan biten her şey üniversiteli gençliğin gündemindedir. Etkin gazete ve dergiler çıkmaktadır. Ant ve Yön etkisi büyük olan gazetelerdir. Vietnam haberleri, yorumları her iki gazetede epeyce yer almaktadır. Yaşar Kemal, Fethi Naci, Selahattin Hilav, Fakir Baykurt, Attila İlhan, Can Yücel, Balaban, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi önemli edebiyatçılar da düzenli yazarları arasındadır gazetelerin. Bir duruş ve tavırları vardır edebiyatçıların. Vietnam’da yaşananlara, ABD’nin vahşi katliamlarına yüksek sesle tepki gösterirler. Bu konuda da nettir sosyalist aydınlar. 

Edebiyat sayfalarını, edebiyat yazılarını incelerken John Steinbeck’in Vietnam’a gazeteci olarak gittiğini öğrendim. Oldukça sert eleştiriler almış ve bunu sayfalarına taşımış gazeteler. Gazap Üzümleri, Bitmeyen Kavga, Fareler ve İnsanlar’ı yazan büyük bir romancının, ABD’nin Vietnam’da yaptığı katliamı görmezden gelmesi, kendine sunulan ve gösterilenle yetinmesi anlaşılır değil. Tam bir “yaratma, uydurma, imal etme fiili”ne kucak açmıştır Steinbeck. “Kendi başına değil, kendini takip eden boşlukla, düşüşle”2 ilgilidir onun aktarım biçimi. Ne Bertrand Rusell ne de Jean Paul Sartre’ın tavrı vardır. Bir entelektüelden beklenen eylem, Vietnam Savaşı’nı kuşbakışı gösteren bir helikopterin içinde başlamış ve orada erimiştir. “Kanı çekilmiş bir aktör vardır karşımızda ve ağza sakız olmuş zamanın içinde şişirme roller oynamaya hazırlanmıştır o. Evrenin güvelenen perdesi ve deliklerinden görülen maskeler ve hayaletleri”3 aktarmıştır. 

Yaşar Kemal’in Ant dergisinde “Vietnam Arenası” başlıklı bir yazısı var. ABD’nin Vietnam’ı mezbahaya çevirdiğini ve dünyanın gözü önünde bu mezbahada çıplak, yoksul insanları, kesip doğradığını yazdıktan sonra Amerikalı sanatçılara seslenir: “Peki Amerikan sanatçıları nerede? Romancıları, şairleri, eleştiricileri, ressamları, müzikçileri, sinemacıları nerede? Vietnam’a karşı koyduğundan dolayı, bir Joan Baez’in dışında kaç sanatçı hapiste? Steinbeck mi? Vietnam kasaplarıyla birlik olduğundan bu yana, yazar soyunun bu yüz karasının kitaplarını tutmağa artık elim varmıyor.”4 

John Steinbeck, Newsday gazetesine Vietnam’dan “Alicia’ya Mektuplar” yazar. Bu mektupları Komsomolskaya Pravda gazetesince eleştirilince onlara yanıt verir. Verdiği yanıt bir entelektüelden çok, bir kamu görevlisi tavrıdır. Harbin düşündükleri gibi olmadığını ve gelip görmelerini tavsiye etmektedir. Klasik bir kolonyalist gözüyle değerlendirmelerde bulunur. “Hiçbir zaman hastane bulunmayan yerlerde, yeni hastanelerin dikildiğini, Vietkong teröründen kurtulan mültecilerin misafirhanelerde toplandığını göreceklerdir.”5 Bir kopuş yaşamıştır Steinbeck. Yaşamdan, geçmişinden ve romanlarından koparan şey ise “kolonyal söyleme ve milliyetçiliğe” kayan duygusal bir uzlaşı sağlamasıydı. Çünkü biz ve onlar ayrımına kadar gelmiştir. “Entelektüel kurgunun eylem ve deneyimlerinden koptukça çoraklaşmış”6 ve o çorak topraklarda militarizmi seçmiştir. 

Steinbeck’in mektupları ve gözlemleri sert eleştiriler alır. Le Monde gazetesi, onun Nobel ödülü konuşmasını anımsatır. “Yazarın ecdat yadigârı görevi, bir sürü ciddi başarısızlıklarımız ve günahlarımızı gözler önüne sermek, karanlık ve tehlikeli rüyalarımızı, bir iyiye gidişi sağlamak ümidiyle anlatmak değil midir?” Le Monde yazarı Jacques Amalrie yazısını şöyle bitirir. “Steinbeck, konuştuğumuz birçok Amerikalı subayın büyük saygıyla söz ettiği hasmı, kana susamış zalim bir şeytan gibi göstermektedir. Vietnam savaşına karşı çıkanlar aleyhine açılmış bulunan kampanyaya Steinbeck de “ağızlarına bir yumruk indirilmesini hak ettiler” diyerek destek olmaktadır. Harpler birçok tahribat yapmıştır. Ama insan zekâsına suikast bu tahribatın en önemlilerinden biridir. Vietnam savaşı, yeni bir kurban yaratarak bu kuralı doğrulamaktadır. Büyük bir yazarı bizden almış, onu propagandacı yapmıştır.”7 

Dünyanın vicdanı Vietnam için sızlarken, insanlar savaş karşıtı eylemler yaparken, Steinbeck’in Vietnam’ı ve Vietnam halkını sıradanlaştırması, iktidarın diliyle konuşması ve özellikle hümanizm karşıtı dil kullanması onu savaşın tarafı yapmıştır. Bu nedenle Sovyetlerin ünlü şairi Yevgeni Yevtuşenko John Steinbeck’e bir şiir/mektup yazar.

Hakkı yok kimsenin rahat bir köşede yaşamağa 

Yalan söylüyorsa eğer politikacılar 

Yere batsın tüm politikacılıkları! 

“Ama” diyeceksin, 

“Neden politika yapmalı?” 

“İyi biliyoruz ki kirli iştir politika!” 

Hayır, John, yürek ve akıllara  

seslenirken 

Yiğitlik ve namustur politika. 

Bugün artık hiçbir şey anlaşılmaz değil dünyada. 

Temiz süt emmiştir savaşan her insan. 

Ve işte sana Lowel, en içteni  

ozanların, 

Yırtıyor bir davetiyesini Beyaz Saray’ın. 

Bir savaşçı değil tabii Joan Beaz. 

Senin yanında zayıf bir kızcağız 

Duymadın mı annelerin çığlığının yankılandığı 

Vietnam üstüne söylediği şarkıyı? 

Tabii, senin planların var 

İyi bilirsin ne yapacağını 

Ama yakmıyor mu boğazını 

Cangıldan yükselen şu dumanlar? 

Peki duymuyor musun Bob Dylan’ı, 

Torunun yerinde senin  

boğuk sesli gitarlı 

Lanetlerken savaşın patronlarını? 

İnan ki sevgili John, istemezdim 

Saygısız ve ikiyüzlü konuşmak 

Ve benzemek malum kişilere 

Ama söyle bana,  

çok sevgili koca John: 

Fazla yumuşak değil misin  

bu olanlara karşı? 

Steinbeck bu şiire de yanıt verir. ABD’nin Vietnam’da yaptığı her türlü vahşetin, katliamın, pisliğin arkasında durur. “Bütün harplerden ne kadar nefret ettiğimi iyi bilirsiniz. Üstelik bu harpten özel ve kişisel nedenlerle de nefret ediyorum. İlhamını Çin’den alan bu harbe karşıyım. Harpten yana olan bir tek Amerikalı tanımıyorum. Fakat... Siz benden harbin yarısına, bize ait olan yarısına karşı çıkmamı istiyorsunuz. Ben de bütün harbi suçlamak için, sizi bana katılmaya çağırıyorum. Pilotlarımızın çocukları bombalamak için uçtuklarına herhalde inanmıyorsunuz? Masum sivillere karşı kullanılmak üzere, bomba ve ağır teçhizat gönderdiğimize inanmıyorsunuz? Bu 1953 Doğu Berlin, 1956 Budapeşte, 1959 Tibet değildir. Benim gibi siz de biliyorsunuz Ghenya, biz petrol depolarını, ulaşım yollarını ve oğullarını öldürmek için taşıdıkları ağır ve etkili silahları bombalıyoruz. Bu petrol ve silahların nereden geldiğini de, siz herhalde benden daha iyi bilirsiniz. Ümit ederim ki, eğer bu silahlar gönderilmeseydi, bizim Vietnam’da asla bulunmayacağımızı da bilmektesiniz.”9 

Edward Said’i de bu yazıya dahil etmek gerek. Filistin meselesinde Filistinliler için adalet arayışında bulunmuş, meşhur sınır fotoğrafında yer almış bir entelektüel ve eylemcidir. O bir uçağın ya da helikopterin penceresinden bakmamış, sınıra yürümüştür. Nurdan Gürbilek, Sessizin Payı’nda  Walter Benjamin’den; “Yürünerek katedilen yolun, uçaktan seyredileninkinden farklı bir gücü olduğunu” aktarır. “Uçaktan bakan aşağıda geniş bir manzara, alabildiğine uzanan bir düzlük görür. Yol düzlüğün içinde, çevresindeki araziyle aynı yasaların buyruğunda ilerliyordur. Sadece yolu yürüyerek kateden kişi, yolun nereye hükmettiğini öğrenebilir.”10 Durum tam da bundan ibarettir. Steinbeck üstünde dolaştığı bir manzara için konuşmuş, yola inmemiştir ve yolun etrafında neler olup bittiğini bilmemektedir. Daha doğrusu bilmezden gelmiş ve o yukarıdan bakmayı seçmiştir. Kurbanlar John Steinbeck’ın kadraj ve metinlerine girmediği gibi, celladın gözüyle okuduğu Vietnam onu kamu görevlisi yapmıştır. 

Notlar 

1) Entelektüeller ve Eylem, Selahattin Hilav, YKB, 2008 

2) Çürümenin Kitabı, E. M. Cioran, Metis, Temmuz 2023 

3) A.g.e. 

4) Anlatılan Onların Şiiridir, Özgün E. Bulut, Totem, 2024 

5) “Sovyet Basınında Steinbeck”, Yön, Sayı: 201, 3 Şubat 1967 

6) Dorian Gray’ın Portresi, Oscar Wilde, Vakıfbank Kültür Yayınları, 2019 

7) “Sovyet Basınında Steinbeck”, Yön, Sayı: 201, 3 Şubat 1967 

8) “John Steinbeck’e Mektup, Yevgeni Yevtuşenko”, Çev: Özdemir İnce, Yön, Sayı: 180, 9 Eylül 1966 

9) “Steinbeck ve Vietnam Harbi”, Yön, Sayı: 173, 22 Temmuz 1966 

10) Sessizin Payı, Nurdan Gürbilek, Metis, 2014