Google Play Store
App Store

Erdoğan Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuklarında yeni isimleri deneyerek su alan iktidar gemisinin batmasını önlemek ve erken seçime taşıyabilmek istiyor. Baskın seçim hedefi, sadece belli kadro değişiklikleri ile evinin içini düzenlemeyi değil; giderek bir blok haline gelen muhalefeti etkisizleştirmeyi, HDP’yi seçimlere sokmamayı hedefliyor.

Erdoğan’ın manevrasızlığı

DİLAN ESEN

Ülkede ekonomi yönetimi ciddi bir değişikliğe uğradı. Birkaç gün arayla hem Merkez Bankası Başkanı hem de Hazine ve Maliye Bakanı değişti. Bankacılık tecrübesi olmayan Naci Ağbal Merkez Bankası Başkanlığı’na getirilirken eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan ise Hazine ve Maliye Bakanlığı’na atandı.

Bunun ekonomide ciddi bir eksen değişikliğine yol açacağını düşünenler olsa da, Erdoğan’ın varlığının buna engel olduğu görüşü daha sık dile getiriliyor. Ekonomist Mustafa Sönmez, “Erdoğan yeni koltuklarla erken seçime giderek gemiyi erken seçime kadar taşımak istese de pek manevrası kalmadı” diyor.

Berat Albayrak’ın istifası ve Merkez Bankası Başkanı’ın değiştirilmesiyle ekonomi yönetimindeki değişiklikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan, Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuklarında yeni isimleri deneyerek su alan iktidar gemisinin batmasını önlemek ve erken seçime taşıyabilmek istiyor.

Henüz 16 ay önce, Merkez Bankası’nın başkanlık koltuğuna oturan ve Erdoğan’ın sözünden çıkmayacağına inanılan Murat Uysal makul bir gerekçe göstermeden görevinden alınıp yerine hiçbir bankacılık deneyimi olmayan ama sadakati yüksek eski Maliye Bakanı Naci Ağbal getirildi.

Damat Berat Albayrak ise Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan devlet teamüllerine uzak arabesk bir üslupla ayrılmayı seçti; sosyal medya hesabından, “istifa ettim” dedi. Saray ise istifa değil, görevden af talebinin kabul edilmesi şeklinde yine arabesk bir karşılık verdi. Bu koltuğa da sadakati yüksek bir AKP'li olan eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan getirildi.

Sert bir türbülans yaşayan Türkiye ekonomisi, kadro değişimleriyle kolayca dengelenemez. "Tek adam aklı" ile birikmiş yapısal sorunlara çözüm arayanlar, gemiyi kayalara bindirmek üzere.

►​ Erdoğan’ın düşük faiz ısrarı nelere mal oldu?

İktidarının ilk 10 yılında dışarıdan bol dış kaynak kullanmanın rehavetini izleyen yıllarda bulamayan ve bunun yol açtığı iki haneli enflasyonu Erdoğan'ın faizleri düşük tutarak düşürme iddiası, ısrarı sorunları içinden çıkılmaz hale getiriyor. İktidar, tek adam rejimine geçilmesinin ardından büyüyen sorunlar karşısında hata üstüne hata yaptı. Yabancı yatırımcılar ürkütülünce sermayenin kaçışı da hızlandı. Ortaya çıkan ağır işsizlik ve yoksulluk, iktidara 2019’da yapılan yerel seçimlerde büyük kayıplar verdirdi. Erdoğan şimdi sadece seçmen tabanındaki bu erimeyi durdurmak ve seçmeni konsolide etmeyi amaçlıyor.

AKP'deki seçmen erozyonu durdurulmak isteniyor. Ekonomi de, iç ve dış politika da buna uygun şekillendiriliyor. Bir baskın seçimle seçmen güvenini yeniden kazanmayı düşünüyorlar.

erdogan-in-manevrasizligi-805022-1.

►​ Tek adam yönetiminin bugünkü durumda payı nedir?

Erdoğan, öteden beri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni amaçlıyordu. 24 Haziran 2018 seçimlerinin ardından bu hayaline kavuştu. Ancak “tek adama” olağanüstü yetkiler tanıyan bu sistem ile hükümet etmek, o kadar da kolay değil. Yabancı finans çevreleri sistemin rasyonelliğinden kuşku duyarak cazibesini uzun süredir yitiren Türkiye ekonomisine yatırımı durdurdu. Hatta içerideki yatırımlarını sonlandırmaya başladı. Rahip Brunson üzerinden ABD ile yeni sistemi daha ilk aylarında yaşanan kriz nedeniyle ortaya çıkan sert döviz türbülansı, bir kriz konjonktürüne soktu. Ekonomideki daralmanın yarattığı seçmen memnuniyetsizliği, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP’nin 25 yıldır elinde tuttuğu İstanbul ve başkent Ankara başta olmak üzere büyük kentlerde yerel iktidarı kaybetmesine neden oldu. Erdoğan bu moral bozukluğunu aşmak için ekonomide yeniden bir büyüme patikası yaratma amacıyla faizleri ucuzlatarak iç pazarı canlandırmak istedi. Ayak bağı olarak gördüğü Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı Ağustos 2019’da görevden uzaklaştırarak uyumlu bir isim olarak gördüğü Murat Uysal’ı bu koltuğa oturttu. Sonraki aylarda dilediği gibi bir para, hatta kur politikasını uygulattı. Faizler hızla düşürüldü, döviz kurları da Merkez Bankası rezervleri piyasaya verilerek bastırıldı. Dolar fiyatının 7 TL’ye çıkmaması için piyasaya verilen döviz tutarı 120 milyar doları aşarken bu açık da swap anlaşmaları ile, yani kiralık tahta bacaklarla kapatılmaya çalışıldı.

Bu politika, sürdürülmesi pek mümkün olmasa da iki çeyrek yıl büyüme sağladı. 2020 ikinci çeyreğinde, pandemi şartlarında milli gelirde yüzde 10’a yakın daralma yaşanınca bu politika kesintiye uğradı. Mart-Mayıs kapanma döneminin ardından karar verilen erken açılma, hem pandeminin yeniden tırmanışına hem de ekonomide kısa bir canlanmanın ardından yeni türbülanslara yol açtı.

Özellikle ekim ayında hızlanan döviz tırmanışı karşısında bu politikalar çaresiz kaldı. Toplumsal homurtular ise dinci ve milliyetçi hamlelerle yatıştırılmak istendi ama olmadı. Şimdi de kadro değişiminde umut aranıyor. Ürkerek faizlerin artırılması gerektiğini ima eden Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal günah keçisi seçildi ve 7 Kasım Cumartesi günü görevden alındı, yerine eski Maliye Bakanlarından Naci Ağbal getirildi.

►​ Neden Naci Ağbal ve Lütfi Elvan?

Yeni sistemde Strateji ve Bütçe Başkanlığı görevini yürüten Ağbal’ın hiçbir bankacılık deneyimi olmaması, "liyakatten uzak bir atama daha" şeklinde yorumlara neden oldu. Berat Albayrak ise bu atamayı onaylamadı ve istifasını verdi. Aile içi kavgayı andıran bu ayrılığa Erdoğan karşı çıkmadı ve yerine eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’ı getirdi.

Erdoğan rejimine, iç ve dış ekonomik aktörlerce duyulan güvensizliğin aşılmasına bu atamalar yardımcı olacak mı bilinmez ama Erdoğan’ın beklentisi bu yönde. Atamalardan sonra döviz kuru belli inişler yaşasa da anlamlı gerilemeler göstermedi. Yeni Merkez Bankası Başkanı Ağbal, aylık para kurulu toplantısında 19 Kasım’a kadar faizlere dokunulmayacağını söyledi. Bu, bazı kesimlerce bir faiz artış taahhüdü gibi algılansa da, anlamlı bir faiz artışının gerçekleşmeme ihtimali daha muhtemel.

►​ Bundan sonra süreç nasıl gelişecek?

Tahminler o ki, Erdoğan kurumsal devlet aklını kullanacak bir sistemi dışladığı için, atamalar pek bir şeyi değiştirmeyecek ve “Tek akıl” yine hakim olacak, yanlışlarda ısrar sorunları büyütecek ve geminin kayalara binme riskini artıracak.

Yüzde 12’deki tüketici enflasyonunun dar tanımlısı yüzde 13,2, geniş tarımlısı (gerçeği) yüzde 30’u bulan işsizlik azalmak yerine tırmanışta. Merkez Bankası brüt rezervleri önümüzdeki 12 ayda çevrilmesi gereken 181 milyar dolarlık dış borcun ancak yüzde 46’sına yetiyor. Ocak-Eylül dönemi cari açığı 28 milyar doları buldu ve çıkan sermayeye ek olarak kayıt dışı sermaye çıkışlarının Merkez Bankası rezervlerini 43 milyar dolar erittiği anlaşıldı. Dövizde tırmanışın yerini gerilemeye bırakması çok zor. Pandemide yükselen ikinci dalganın Erdoğan rejimine hiç de yardımcı olmayacağı çok açık. ABD’de iş başına gelecek Biden yönetiminin Erdoğan’a ne sürprizler hazırladığı ise henüz bilinmiyor.

Göz önündeki bu katı gerçeklere karşılık Erdoğan’ın belli maliyetleri göze alarak bir “bahar” aralığı yaratmaya çalıştığı ve bu aralıkta bir baskın seçim yaparak ihtiyacı olan seçmen güvenine kavuşmayı amaçladığı açık.

Bu baskın seçim hedefi, sadece belli kadro değişiklikleri ile evinin içini düzenlemeyi değil, giderek bir blok haline gelen muhalefeti etkisizleştirmeyi, üçüncü büyük parti HDP’yi seçimlere sokmamayı, seçim konjonktüründe muhalif medyayı susturma gibi niyetleri de içeriyor. Erdoğan’ın manevra alanı giderek daralıyor.