Orwell’in İspanya İç Savaşı'ndaki yaşadıklarının ardından Stalin yanlısı komünistlere kin ve öfke duyar. Bu onu “gizli komünistler” veya "yol arkadaşları" olduğuna inandığı 38 kişinin adını İngiliz gizli servisine verecek kadar ileriye götürür.

Eric Arthur Blair kimdir?
Fotoğraf: DepoPhotos

Semiha Durak - Yazar

Konforlu ve güvenli pencerelerimizin önünde durmuş, otoriter rejimler tarafından bilginin manipüle edildiği, gerçeklerin çarpıtıldığı bir dünyaya bakıp "George Orwell olsa ne derdi?" diye soruyoruz. Totalitarizmi, sansürü ve dezenformasyonu sert bir şekilde eleştiren 1984’ün, popülist liderlerin yükseldiği ve gerçeğin karmaşıklaştığı bir çağda, yeniden yankı bulması ve kitaba duyulan ilginin gittikçe artması şaşırtıcı değil. Orwell’in tarihi kendi amaçları doğrultusunda yeniden yazmaya çalışan totaliter yönetimlere yönelik eleştirisinin günümüzün politik ve sosyal ortamındaki geçerliliği ortada. 

İsrail ile Filistin arasındaki savaşla birlikte artan dezenformasyon kampanyaları karşısında, insanlar kafa karışıklığı içinde aradıkları yanıtı Orwell’in 1984’ünde bulmaya çalışıyor. Fakat “dezenformasyon merkezi” diyebileceğimiz X’in başındaki Büyük Birader Elon Musk’ın bile, üzerinde "George Orwell ne derdi?" yazan yeni tişörtünün bir fotoğrafını paylaşması durumu iyice ironik hale getirdi. 

Bu aralar, “Orwell bugün hayatta olsaydı, İsrail’in geçmişini arındırma çabalarını devletin seçici hafızasını sorgular ve eleştirirdi” diyenlere rastlıyorum. Romanın tamamlandığı yılın 1948 olduğunu ve 1984’ün de adını 4 ve 8 rakamlarının yer değiştirmesiyle aldığı yönündeki yorumları düşününce, Orwell’in aslında Sovyetler Birliği’ni değil de 1948’teki işgal ve yıkımla kurulmakta olan İsrail devletini kastetmiş olduğuna inanabilirdim. Ancak Orwell’in hayat hikâyesindeki karmaşıklıklar ve çelişkileri göz ardı etmek pek mümkün değil. 

“George Orwell olsa ne derdi?” sorusundan önce belki de en doğru soru “George Orwell kimdir?” olmalı. Ya da daha doğru soru “Eric Arthur Blair kimdir?” 

Orwell, 1903’te Hindistan’ın Motiharı kentinde Eric Arthur Blair olarak dünyaya geliyor. Hindistan’da doğmasının nedeni, babasının o sırada burada kamu hizmetinde görevli olması. İngiltere’de elit bir okul olan St Cyprian’da, daha sonra da 18 yaşına kadar Boris Johnson ve David Cameron da dahil pek çok Tory politikacıyı yetiştiren meşhur Eaton Kolej’de eğitim alıyor. 1917’de Hindistan’daki İngiliz İmparatorluk Polis teşkilatına katılıyor ve o zamanlar Hindistan’ın bir eyaleti olan Burma’ya atanıyor. 1928’de geçirdiği bir hastalığın ardından İmparatorluk Polisi’nden ayrılıp “özgür ve eşit insanlardan oluşan bir dünya” ve sosyalizm inancıyla yazar olmaya karar veriyor. 

Orwell’i anlatan yazılarda, 1936’da faşizme karşı mücadeleye katılmak için gittiği İspanya’daki yılların onun için dönüm noktası olduğu söyleniyor. Kendisi de bunu da doğrulayacak şekilde "1936’dan bu yana yazdığım ciddi çalışmaların her satırı, doğrudan veya dolaylı olarak totaliterliğe karşı ve demokratik sosyalizm adına yazılmıştır" diyor. Fakat onun için asıl dönüm noktası olan şey, burada Stalinistler ile giriştiği ve onu ölümden döndüren kavga olmalı. Sonra oturup Sovyetler Birliği’ni sert bir şekilde eleştirdiği Hayvan Çiftiliği’ni, ardından da 1984’ü yazıyor. 

Orwell’in İspanya İç Savaşı’ndaki yaşadıklarının ardından Stalin yanlısı komünistlere duyduğu kin ve öfke onu “gizli komünistler” veya "yol arkadaşları" olduğuna inandığı 38 kişinin adını İngiliz gizli servisine verecek kadar ileriye götürüyor. Bunu da kısa süre sonra ölümüne neden olacak vereme yakalandığı sırada, sanatoryumda yatarken yapıyor. “Kripto-komünistler” listesinde Charles Chaplin ve Michael Redgrave de var. Orwell’in muhbirlik yaptığı bilgisi ve listenin varlığı ilk kez 1996’da, listedeki isimler ise 2003’te açıklanıyor. Fakat bütün bunlar internetin o yıllarda çok yeni olmasından dolayı uzun yıllar arada kaynıyor ve unutuluyor. 

Bu gerçekler şimdilerde yeniden gündeme gelse de, sadece belli bir kesim tarafından “solculara karşı casusluk yapan, karşıdevrimci bir muhbir” olarak tanımlanıyor. Ortada deliller olmasına rağmen Orwell’in Stalin karşıtlığının gölgesi gerçeklerin üzerini örtüyor olmalı. 

Orwell’in totalitarizm ve dezenformasyona yönelik eleştirileri geçerliliğini korusa da hakkındaki gerçekler 1984’e bir de bu gözle bakmak gerekliliğini ortaya koyuyor. Bilginin manipüle edildiği, gerçeklerin çarpıtıldığı bir dünyada tarihsel anlatılara eleştirel bir gözle yaklaşmak, sorgulamak gerekiyor, doğru. Ama buna önce Orwell’in ifade özgürlüğü konusunda söylediklerini, muhalif olma hakkına olan bağlılığını sorgulayarak, Eric Arthur Blair kimdir? sorusunu sorarak başlamak önemli.