Erivan’da bir televizyonu muhabiri soruyor

 Erivan’da bir televizyonu muhabiri soruyor. Soru şu: Okul yıllarınızda Ermeni soykırım konusunda kitaplarınızda ne gibi bilgiler vardı. Bir an durup düşünüyorum. "Gerçekten okul yıllarında bize herhangi bir şey öğretildi mi" diye. "İnanmayacaksınız ama hatırlamıyorum" oluyor yanıtım.

 Hiçbir şey hatırlamıyorum. Unuttuğumdan değil ama okul yıllarında Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili bize hiçbir şey öğretildiğini hatırlamıyorum. Geriye dönüp bakınca bunun inkârdan değil yok saymaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Soykırım, tehcir, kıyım, katliam, ihanet ya da adını ne koyarsak koyalım, Ermeni meselesinin yıllarca tarih kitapları ile birlikte zihnimizden silindiğini düşünüyorum. Orwell’ın tarih silicileri gibi, biz de silinmiş bir resmi tarih üzerinden yürüyoruz.

 Zaten 1970’lerin sonunda Asala’nın Türk diplomalara yönelik saldırılarına da anlam verememiştik. Ne olmuştu da Ermenilerin bir örgütü diplomatları öldürür olmuştu. Biz Ermenilere ne yapmıştık ki?

 Türkiye’de yakın zamana kadar Ermeni meselesi görülmemiş, gösterilmemiş, unutulmaya bırakılmıştır. Türkiye’nin böyle bir sorunu yokmuş gibi davranılmıştı. İşte Erivan’da sorulan bu soru, belli bir tarih diliminin kolektif hafızalardan nasıl silindiğini, nasıl atlanıldığını bir kez daha hatırlatmıştı..

 KIRILMA NOKTASI
Türkiye’de Ermeni meselesi ile ilgili sorular "özgür tarihçiler" tarafından daha cesurca sorulmasına rağmen resmi tarih hala baskın unsurdur. Yani o soruları sormak hala cesaret ister, hala bazı tehditlere göğüs germeyi gerektirir. Tüm tehdit ve engellemelere rağmen ilk eşik geçtiğimiz hafta sonu aşılmıştır. Bundan böyle Türkiye’de Ermeni meselesi ile 1915’de ne olduğu ile ilgili konular daha rahat tartışılacaktır. Sorun Halil Berktay’ın söylediği gibi "Soykırım olup olmadığı ili ilgili değildir". Çünkü tartışmaya soykırımdan başladığımızda "alkış-küfür" parantezi aşılamamaktadır. "Soykırım" dediğinizde birileri sizi alkışlarken, diğerleri küfür etmektedir. Konu 1915’de yaşananların özgürce tartışılması ve masaya yatırılmasıdır. Çünkü o yıllara dair bilgilerimiz kıt ve sansürlüdür.

 Eşik aşılmıştır. Çünkü, hafta sonu gerçekleştirilen Ermeni Konferansı Murat Belge’nin deyişiyle Türkiye’nin demokratikleşmesine, tartışma kültürüne küçük ama önemli katkıda bulunacaktır.

 Aşılan eşik sadece Ermeni meselesinin tartışılması değil, üniversitelerde tüm handikaplarına rağmen hâlâ bilim özgürlüğüne, akademik özgürlüğe, üniversitesinin gerçek anlamındaki kimliğine inanan bilim insanlarının varolduğunu kanıtıdır. Ve Türkiye’nin aydınları hareket geçtiği, kararlı olduğu zaman başarı olabileceğini göstermiştir Yani bu konferans içeriği kadar yapılabilmiş olmasıyla birçok noktada tarihe kırılma noktası olarak düşülecektir.

 SORUN MİLLİYETÇİLİKTE
Sorun iki tarafın milliyetçi anlayışları arasındaki itiş-kakışta iki tarafın resmi tarih yaklaşımında, Ermeni diasporasının kendi varoluşunu bulduğu katı anlayıştadır. Çünkü milliyetçilik her toprakta aynıdır, birbirine benzer ve aynı kaynaktan beslenir. Resmi tarihler, altında ezilen Türk ve Ermeni kolektif bilinçleri düşmanlıktan başka bir şey oluşturmaz.

 Önemli olan iki ülke insanın kendi zihinlerindeki, vicdanlarındaki kabulleridir. Vicdanlardaki sessiz yargı, tarihin üstündedir. Ve bu yaklaşım hepsinden, hatta tarihin ağır yükünden kurtulmak açısından çok daha önemlidir. Bu yüzden tartışmak, öğrenmek yüzleşmek ne kadar ağır olsa da insanı arındırır, özgürleştirir. Hırant Dink’in söylediği gibi yaşayacağımız ve gömüleceğimiz topraklar ortaktır.