Ülkemizde farklı olmak, bu gerçekle yaşamak zor. Birbirleriyle çelişen yazısız kurallarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bir köşede

Ülkemizde farklı olmak, bu gerçekle yaşamak zor. Birbirleriyle çelişen yazısız kurallarla yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Bir köşede kıstırılmış, yalnızlıklarına gömülmüş eşcinsellere daha ne kadar fazla kötü gözlerle bakmaya devam edeceğiz bilmiyorum. Evet çok şey zor ülkemizde. Kadın olmak zor. Ermeni olmak zor. Kürt olmak zor. Ama öğrenmeden, bilmeden kestirip atmak kolay. Ömrümüz boyunca öğrendiğimiz yanlışları bir kerede ‘doğru’ kabul etmek de maalesef bir günde, okunulan bir yazıyla, izlenilen bir filmle olacak iş değil. Osmanlı Devleti zamanında, eşcinseller batılı ülkelere oranla çok daha hoşgörülü bir çevrede yaşamışlarsa bu bugün neden mümkün olmuyor? Bilgisizliğimiz ve devlet görevlilerinin bu konuya bakış açıları gibi nedenler değişimi zorlaştırsa da biz bu açığımızı kapatmalıyız.
Geçenlerde, gelenek ve göreneklerimizi iyi bilen, ülkemize defalarca gelip gitmiş yabancı bir tanıdığımla bu konular üzerine konuştuk. İstanbul’da televizyonu açtığında birçok kanalda yarı çıplak, güzel kızların dans ettiğini görmüş, çok şaşırmıştı. Çünkü cinselliğin çok rahat bir şekilde yaşandığı Avrupa ülkelerinde çıplaklık bu kadar gözler önüne serilmiyor. Önemli olan bu görüntüler değil. Bu görüntülerin cinselliği ayıp saymış, bekaretin bozulmasını evlilikten önce günah bellemiş bir ülkede gösteriliyor olması. Biz eski Türk filmlerindeki evlilik öncesi ilişki ve  hatta çocuk sahibi olma gerçeğini izleyerek büyüdük. O filmlerin kadın kahramanlarını ‘namussuz’ bellemedik. Çünkü o kadınlar sevdikleri erkeklere inanmış sonra da aldatılmışlardı. Bir açıklamaları vardı yani. Onları yargılamadık sadece acıdık. Ya da sürekli eşcinsellik üzerine küfürler savururken, Zeki Müren’in, Bülent Ersoy’un hayranı olabildik. Onların cinsel kimliklerini sorgulamadan sadece sanatçı kimlikleriyle ilgilenebildik. Demek ki bunu başarabiliyoruz. Ancak araya duygusal etmenleri katmak gerekiyor. Çünkü hernekadar hoşgörüsüz olsak da duygusal bir toplumuz. Bu demek değil ki onların cinsel kimliğini kabulleniyoruz. Sadece ört bas ediyoruz. Görmezden geliyoruz.
Bugün konuşmak istemediğimiz, ‘ayıp’ saydığımız bu ‘eşcinsellik’ mevzusu yüzünden acı çeken insanların sayısı o kadar fazla ki… Farklı oldukları için, bunu gizlemek zorunda oldukları için, ve yasak kabul edilen bir cinsel tercihte bulundukları için vicdan azabıyla yaşıyorlar. Herkesi karşılarına alsalar bu sefer çok başka sorunlarla uğraşmaları gerekecek. Bunun da bilincindeler. Yürürken arkalarındaki fısıltıları görmezden gelmeyi bilmeleri gerekiyor. Çoğu kez ‘hastalıklı’ ya da ‘sapık’ muamelesi göreceklerini ve işin doğrusunu hiç anlamayacak olanlara rağmen, anlatmaya çalışmanın ne güç birşey olduğunu biliyorlar. Zaten ülkemizde eşcineller için ev kiralamak, iş bulmak bile zor. Kısacası gizleseler bir dert açıklasalar başka bir dert. Bu baskılar yüzünden kendilerine ait olmayan kimlikler ve seçimlerle hayatına devam eden, askerlik muayenesinde kişisel beyanları hiç sayılarak aşağılanan birçok eşcinsel var. Unutmayalım ki eşcinselliğin rahat yaşandığı Avrupa ülkelerindeki anlayışlı bakış açısı ve hatta yasalar bile çok eski yıllara dayanmıyor. Bunun yanında, Çin’de 2001 yılında homoseksüellik hastalık listelerinden çıkartılmış, şuan üniversitelerde ders konusu olmuştur. Şimdi bize zor gözüküyor ama önyargılarımızı bir kenara bırakıp hoşgörünün olduğu bir yaşama sığabiliriz. İnanın hepimize yer var.