”Kalkalım!” dediler kaktık. Altı okka başımı;  “al, götür!” dedim ayaklarıma, isteksiz bir “ olur” çektiler ve çıktık hep beraber. Yan basan

”Kalkalım!” dediler kaktık. Altı okka başımı;  “al, götür!” dedim ayaklarıma, isteksiz bir “ olur” çektiler ve çıktık hep beraber. Yan basan ayaklarım, altı okka başım, dolu gövdem, yani bilcümle ben döküldük daracık ve kalabalık meyhane sokağına..” Bir de yağmur çiseliyor ki sulu sepken ve hava öylesine soğuk, öylesine adam kesen cinsten. Başka zaman olsa çoktan açardı bu hava adamı ama o an orada bana mısın demiyor. Öyle içmişiz yani..  Yürüyorum. Şehirde benimle beraber yürüyor. Fonda sallanan bir şehir – yoksa biz miyiz diyorum sallanan kendi kendime-.  Yürüyoruz, aşure dillerde her telden şarkılar, bir de Kokoreç Sadi’nin narası; -“Uyanın ulan kargalar!..”
Yaşar Kemal hayranı Terzi  Himmet’in yarı taklit yarı doğaçlama edebi sohbetini huşu içerisinde dinleyen masadaki topluluk , Burunsuz  Abbas’ın  hançeresini yırtarak “ çaaaayyylaaarrrrr..” çığlığıyla ve bir canavar düdüğü telaşıyla çayları masaya sürmesiyle yerlerinden sıçradı.
Cenap Hoca; “ Ülen Burunsuz, ödümüzü çatlattın. Seni zevzek oğlu seni… “ Sonra Himmet’e dönüp ;
-“Eee , sen devam et bakalım Himmet, şu topyekün köteklendiğiniz sahneye gel hele !”
Himmet ; -“ Geliyorum Cenap Hoca, az kaldı, geliyorum. Şimdi bizim Kokoreç önde naralar atarak mahallenin kargalarını uyandırmayı kendine iş edinmişken ve de biz Hüseyni makamından yol almakta iken yani, birden ellerinde kovalar, fırçalar üç-dört yerden bitme oğlan karşımıza dikilmez mi.”
Bütün masa hep bir ağızdan, heyecanla can alıcı sahneye doğru sıya sıya  kürek çekiyormuşçasına;
-“ Eeee, sonra??”
Kokoreçe olan hayranlığından ve gececi olduğu günlerde kokoreççi  kovaladığından kokoreç  lakabına layık görülen taksi şoförü Sadi lafı Himmet’in ağzından aldı; -“ Eesi abilerim bu gençler çekti bizi bir kenara  bir nasihat, bir nasihat sorma gitsin. Ee biz de genç sayılırız ne de olsa yermiyiz, diklendik tabi.”
Daha da ötesi sıktık yumrukları  atıldık üzerlerine.
Sırçınar korosu hep bir ağızdan tekrar;-“ Eee, sonra?”
Himmet , -“sonrası malum, temiz bir dayak yedik işte.” Himmet daha sonraları aynı gençlerle tekrar karşılaştıklarını, mahalleye yeni gelen bu gençlerle ilerleyen yıllarda epey bir dost olduklarını uzun uzun anlattı.
Bu köşedeki yerimiz dar olduğundan hikâyeyi kısa kesip  özetleyivereyim size: Olayın yaşandığı yıllar 70’li yılların sonu. Mahallede yazılama yapan gençler mahallede kalıcı çalışma yapıyorlar ve yıllar boyu unutulmayan ilişkiler yaratıyor. Terzi Himmet, Kokoreç Sadi başta olmak üzere pek çok mahalleliyi solcu kılan bu gençler . Şimdilerde , gençlikleri tedavülden kalkan bu yaşlılar takımdan Himmet sık sık ;
Eski bir Anadolu eviyim ben
Evlat,
Kapımı açtın mı
Hayat.. deyip ne kadar genç ve hayat dolu olduklarını anlatmaya çalışır.
Ne zaman gençlerden ve gençlikten söz açılsa Himmet her daim sırtında taşıdığı söz bohçasını hemen döküverir masaya.
Nitekim o gün de öyle oldu. IMF protestoları ve televizyon görüntüleri üzerine yine bohça döküldü masaya.
Hoşaf Sami; IMF Başkanı’na atılan ayakkabı üzerine yapılan yorumlara epey kızmış söyleniyordu;
-“Ülen allahsızlar, ülen kapitalist soytarıları, bu memlekette Sümerbank ayakkabı  mı bıraktınız da Nike giyiyor diye caanım gencin solculuğunu sorguluyorsunuz? Sizi leş kargaları sizi.”
Kasap Hüseyin; -“ ya, şu memleketin, yoksulların sırtındaki sülüğün dediğine ne buyrulur. Eylemciler kendini bilmez iki kişiymiş. Böyle diye diye Deniz’leri de Mahir’leri de katlettirdi bu uşakoğulları..
Cenap Hoca; -“Sen yine de ağzını bozma Hüseyin. Biliyor musunuz, bu kapitalistlerin işi gücü yalan, dezenformasyon. Ben en çok bu yüzsüzlüğe kızıyorum. Televizyondaki görüntülerde bankalar, finans kurumları ve reklam panoları kırılıp, dökülüyor. Hepimiz görüyoruz. Spiker efendi sanki bakkal, kasap, lokanta tahrip ediliyormuş gibi esnaftan söz ediyor. Ulan sistem sembolü bankaların neresi esnaf, bre cahiller… Bir de polisle birlik olup eylemcilere saldıranlar MHP’li faşistler değilmiş gibi sıradan vatandaş diye anons etmezler mi?  Aslında kendileri de bunun böyle olmadığını, gençlerin, tepkilerini sadece sistemin sembollerine karşı gösterdiğini bal gibi biliyorlar. Ama yok işleri çarpıtmak, dezenformasyon ya, işlerini yapacaklar…”
Kahveci Şiktan boşları alırken –“ Beyler ben size şöyle bol köpüklü bir kahve yapayım, öfkeniz biraz dinlensin, ha ne dersiniz?” diye lafa girince, Hoşaf Sami dayanamadı patladı;” bizim tenceremiz boş, öfkemiz dolu Şiktan öyle bir fincan kahve ile olacak iş değil bu . Ama kahveler senden olursa o başka bak” deyip Şiktan’ın cimri damarına basınca masada kahkaha, topu da patladı tabii…