Eskiden olağan olan solculuktu

Serkan Simen

Her ne kadar tarihe göz kırpıyor gibi gözükse de, aslında başlıktaki “eski”, 1990’lı yılların ilk yarısında doğanların üniversite okuduğu yıllara tekabül ediyor. Eskiden, genel kanı ve olağan olan, gençliğin siyasallaşmasının genellikle parlamento dışı sol seçenekler doğrultusunda olmasıydı. “Gezi nesli” diyebileceğimiz 2010’lu yılların ilk yarısında üniversiteye başlayan genç kuşaklar için ki o dönemlerde liselerde de örgütlü mücadelenin yoğunluğu göz ardı edilemez, kendini solda tanımlamak –veya daha önemlisi sağda tanımlamamak– bir önkabul ve hatta beklentiydi.

Lakin “Z kuşağı” olarak adlandırılan ve geçtiğimiz seçimlerde ilk kez oy kullanan “ağır internet” nesli, bu tanımlamaların ve konumlanışların çok uzağında yer alıyor. Bu dönüşümü anlamak için öncelikli olarak tarihsel bir dönemlendirme yapmak zaruri gözüküyor. 

Öncelikle, solun ve devrimci fikirlerin bizlerin kuşağında nasıl görece daha kolay bir şekilde yaygınlaşabildiğini anlamak lazım. 2008-11 arası liselerde gelişen, özellikle sınav skandallarıyla katmerlenen, mücadele havası, geçmiş yıllardan farklı olarak üniversitelere çok daha politik ve örgütlü bir neslin girmesine olanak sağladı. Antiparantez, özellikle Ankara’da lise hayatını geçiren ve her devrimci anmasında Karşıyaka Mezarlığı’nın yolunu tutan gençler için Hatırla Sevgili dizisinin rolü yadsınamaz. Bu siyasallaşma dalgası özellikle 2012-15 (net olmamız gerekirse 10 Ekim) sürecinde ülke gençliğinin görünürlüğüne büyük katkıda bulundu. Ki o dönemde, bugünden farklı olarak, gençlik hareketleri için hedef kitle mevcut iktidara karşı eleştirileri bulunmasına rağmen kendini –artık çok da var olmayan– apolitik olarak tanımlayan kesimdi. Lakin, 2015 ve 2016 yıllarında ülkeyi derinden sarsan malum olaylar, mücadelenin geneline olduğu gibi gençlik hareketine de büyük darbe vurdu.

Kendini solda tanımlayan örgütlü/örgütsüz gençler özellikle seçim süreçlerinde daha etkin olmak üzere bir şekilde varlıklarını sürdürdüler. Ancak, 2019 sonrasında ülke ve Dünya genelinde yaşanan dönüşümler ve krizler, gençliği farklı arayış ve aidiyetlere itti. Elbette bu yazıda 2019 öncesinde bütün gençliğin sol fikirlerden etkilendiği gibi bir iddia bulunmuyor.

Gelgelelim, gücünü kaybeden sol hegemonyaya karşı önceden marjinal sayılabilecek ırkçı, milliyetçi ideolojilerin açıkça ve kitlesel bir şekilde sahiplenilmeye başlandığı ve propagandalarının yapıldığı rahatlıkla görülüyor. Kuşkusuz ki bu değerlendirmeyle ilgili birçok tespit yapmak mümkün. O zaman, çuvaldızı önce kendimize batıralım. Dünyada artık sol/sosyalist olarak kabul edilen ideolojik formasyonların ve pratiklerin özünde yoğun kimlik siyaseti etkisinde radikal demokrat bir çizgide olması ve bu tariflendirmenin, özellikle ABD ve Batı Avrupa menşeili “sol” cenahlar tarafından, tüm dünyaya hegemonik bir şekilde yeni sol olarak “yutturulması” gençlik başta olmak üzere halkın sol fikirleri gerçeklikten uzak bir parodi gibi görmesine sebep oluyor. Yani, başka bir deyişle, insanların sol fikirlerden ve pratikten anladığı birkaç “marjinal” grubun gerçek hayat ve sorunlarından uzak komik sayılabilecek taleplerle bir araya gelmesi. Neyse ki ülkenin sahip olduğu farklı koşullar ve güçlü devrimci geleneğinden ötürü Türkiye’de sol henüz bu seviyeye gelmediyse de, sosyal medyanın da etkisiyle algı bu yöne kaymakta. Özeleştiriye devam etmek icabında, yukarıda bahsedildiği örneklendirmenin tam tersi bir biçimde bazı sol ve gençlik hareketlerinin bizlere bile itici gelebilen bir sol sekterlik benimsemesi ve gene gerçeklikten kopuk 20. yüzyıl sloganları ile politika belirleyip gençliği saflarına çağırmaları da yeni neslin sol toplumcu hareketlere mesafe koymasındaki önemli etkenlerinden biri. Gençliğin kendi arasındaki ilişki ve iletişim dinamiklerinin değişmesi de sol söylem ve dilin ve hatta mücadele arkadaşlığının/yoldaşlığın yeni gençlik arasında “utanç verici” olarak algılanmasına sebep oluyor. Aynı şekilde eylemsizliğin de yeni olağan olması ve sosyal medyada “politik” gözüken kesimlerin belki de hiçbirinin en ufak bir siyasal eylem veya örgütlülük içerisinde yer almamış olması ve hatta bu çabaların garip bir utanma duygusu ile karışık bir şekilde küçümsenmesi yeni neslin sola bakış açısını da gösteren etkenlerden. Belki de 2011-15 arasındaki gençlik hareketlerinin atılım sürecinde “gerçek” insanlar olarak “gerçek” sorunları “gerçekçi” bir şekilde çözme noktasında buluşulduğu için o dönemde kayda değer bir başarı sağlanmıştır. Bu da başka bir yazının konusu... 

Gelelim yazının ana meselesine: Gençler neden ve nasıl sağ ideolojilerden bu denli etkileniyor? 2020 ve 2021 yıllarında hayatı esir alan pandemi sürecinde Dünya’nın politik ve ideolojik bir dönüşümden geçtiği çok yazıldı çizildi. Yalnızlık ve kimliksizlik bunalımında boğuşan gençliğin ekonomik ve siyasal koşulların getirdiği zorunluluklara da bağlı olarak sosyal medyada geçirdiği zaman ve kısıtlanmış sosyal ilişkileri bir yandan belirli ideolojik aparatlardan gelen her bilgiyi koşulsuz bir biçimde “süngervari” bir biçimde emmelerine sebep olurken, diğer yandan ise artan bireyselcilikle paralel olarak kimi değerlerin kaybolup gaddarlığa ve kindarlığa varan tutumların gelişmesine neden oluyor. Göçmen ve sığınmacı meselesi, muhalefetin iktidardan çok eleştirilmesi, sanki 20 yıldan uzun bir süredir başımızda yokmuşçasına anlaması güç bir “lider dediğin yumruğunu masaya vuracak” güzellemesi ve belki de en büyük etkenlerden biri olarak da Tiktok, Youtube, Instagram’da yer alan kısa videolar ve –muazzam bir vasatlıkla– Twitch, Youtube gibi platformlarda canlı yayan açan “bilge” fenomenler sağ/ırkçı ideolojilerin en büyük yayılma zeminlerini oluşturuyor. Öyle ki, tamamen yanlış bir bilgiyi tekno bir şarkı eşliğinde milliyetçi resimlerle süsleyerek video yapan (ve bundan para kazanan) paylaşımcılar aslında bizim ulaşamadığımız milyonlara rahatlıkla ulaşıyor. Keza, bu yayınlarda Kenan Evren’den tutun, işkenceci Esat Oktay Yıldıran’a veya JİTEM’e bile güzellemeler bulunabiliyor. Bu kanalların söz konusu tarihsel şahıs, kurum ve olayları meşrulaştırması ayrı bir sorun olsa da, asıl mesele Türkiye’nin politik çıkmazının (sebep olanlar üstte adı geçenler değilmişçesine) çözümünün de buralardan geçtiğinin gençliğe kabul ettirmesi. İnternette yer almayan hiçbir şeyin gerçek olmadığına inanan yeni kuşakların da bu yayıncılar ve videolar aracılığıyla “öğrendiklerini” herhangi bir tarihsel kaynakla teyit etmemesi veya tekziplere kulak asmaması da sağa sürüklenişin sebeplerinden. Bu gibi propaganda araçları, ne yazık ki, gençliğin artık olağan siyasal konumlanışının ırkçılığa varan bir milliyetçilik olduğunu ortaya koyuyor ve aynı zamanda sol devrimci fikirleri marjinalize ederek bir köşeye atıyor.

Elbette kişinin kendi hatıralarını romantize ederek anması ve kendinden sonraki nesle yönelik serzenişte bulunması insanlık tarihi kadar eski. Lakin burada tartışılan konular, araçlar ve söylemler objektif anlamda nesiller arası farklılık gösteriyor. Mesele, hangi neslin daha fedakâr, cüretkâr, adanmış veya çalışkan olup olmadığı değil. Mesele, yakın dönemde hepimizin şahit olduğu ve kendince tecrübe ettiği gözlemlerin yazılıp çizilerek tartışılması ve sorunların göz ardı edilmeden çözüm aranmaya çabalanmasıdır. Bu minvalde, bir sonraki hafta aynı başlıkta yukarıda tartışılan sorunların biraz daha detayına inerek çözümlerini aramaya çalışacağız. Yeni olağanı yaratmak bizlerin elinde.