Günnur Aksakal’ın kaleme aldığı Sır, kısacık ama sayfalarca süren, duru ama muğlak, sessiz ama sükûnu bozan öykülerden oluşuyor. Çizimler ise bu ikiliklerin direnç direklerinden; karanlığı, buğuyu, sisi, çıkışı, sonu tamamlıyor.

Eşyanın suretindeki insanın derûnundaki 'sır'
Sır, Günnur Aksakal, Resimleyen: İsmail Sertaç Yılmaz, The Poet House, 2024

Yağmur YILDIRIMAY

The Poet House’un ürettiği “slow book”larıyla -yaratıcısının endüstrileşmeye kaçmadan el emeğiyle ortaya çıkardığı kitapçıklar- daha önce birçoğumuz tanışmıştır.

İsmail Sertaç Yılmaz’ın çizimleriyle ortaya çıkan bu nesneler; şiirlere, öykülere başka bir kavrama alanı açan çalışmalar. The Poet House’un, aksine bir seyir izlediği bu kitapçıklarına Günnur Aksakal’ın Sır’ı da eklendi. İki öykü ve Yılmaz’ın çizimleriyle şekillenen, zihne renklerin, rayihaların doluştuğu bu çalışma, yazarın ilk eseri.

NEFES ALMA MEKANI

İlk öykü “Sır”, tahnit yapan bir annenin derûnundaki gize dair anlatıcı-kahramanın dilinden yazılmış. Gençliğinden beri bu işe merak salan anne, -kurşunla öldürülmemiş olması şartıyla- türlü türlü hayvanı gördüğünde sevinir, laboratuvara çevirdiği evinin bodrum katını kendisi için bir nefes alma mekânı olarak kullanır. “Hayvanat bahçelerine nazaran çok daha huzurlu” olan bu bodrum kat, evin kızı tarafından “tuhaf” karşılanmaz; anneye olan bağdan olabilir bu; dışarının buradan beter olan envai çeşit tiksinti veren nahoş kokularından ya da insana dair olanda muhakkak bir yerden bir musibetin çıkacağına olan inançtan.

Öykünün çetrefilden uzak, ama kesif yanı da bu esasen; durumun munisliğine yaslanan, eşyadan yola çıkarak annenin aşikâr olmayan hayatına giden yol.

Öyküde annenin ölümünden sonra kızının buldukları, gerçekte kadının hiç de düşünüldüğü gibi yalnız olmadığına kanaat getirtiyor. Onun, bu kimse tarafından onulmayacak yalnızlığı -ki zaten merhem isteyen de yok-, kızına bir miras gibi kalıyor, ama öyle bir yük gibi, yas acısı gibi değil, bir dirim arzusuyla.

“Son Kötü Gün” ise pekâlâ iyi yaşayabiliriz arzusunun akis bulduğu bir öykü. Teessüf edilen bir hayatı istememek herkesin hakkı. Öyle yapmak istiyor bu öykünün karakteri; tekrar tekrar deniyor tutunmayı.

Bir evin yakıldığına tanık oluyoruz, evin kızı tarafından. Bu kız, yaktığı bu ateşin bir yıkıma meydan vereceğini biliyor elbet ama oradan; o göz seyirmelerinden, tek kalışlardan, yaftalamalardan kendini bulacağına dair bir ferahlık hissediyor.

Evvelini bilmediğimiz birçok şey var öyküde; neden evi birden fazla kere yaktı, ilk ve en merak edilen soru mesela. Fakat bu muamma, hadisenin derininde okuru kendiyle bırakmanın bir nişanesi.

SÜKÛNU BOZAN ÖYKÜLER

Sır, kısacık ama sayfalarca süren, duru ama muğlak, sessiz ama sükûnu bozan öykülerden oluşuyor. Çizimler ise bu ikiliklerin direnç direklerinden; karanlığı, buğuyu, sisi, çıkışı, sonu tamamlıyor. En nihayetinde Sır, eşyanın suretindeki, insanın derûnundaki gizi açığa çıkarmaya teşvik ediyor. Koleksiyonluk bu çalışma, zihni kuşatan perdeleri yırtmak isteyenlere iyi gelecek.