Ne çok seviyoruz herşeyi, herkesi sınıflandırmayı. Hayatımıza giren ya da girmeyen herkesi onlara yapıştırdığımız etiketlerle  anıyoruz

Ne çok seviyoruz herşeyi, herkesi sınıflandırmayı. Hayatımıza giren ya da girmeyen herkesi onlara yapıştırdığımız etiketlerle  anıyoruz çoğu zaman. Tek bir eylem, tek bir olay ya da ağzımızdan çıkan tek bir cümle yetiyor kategorileştirilmemize. Eşitlikten bahsedecek olsak komünist, ülkemize duyduğumuz sevgi ve bağlılıktan bahsedecek olsak şoven olup çıkıyoruz kafalarda. Etiketler yapışıyor isimlerimizin üstüne ve kayda geçiyoruz bilmediğimiz ve belki de hiç keşfetmediğimiz  yönlerimizle. Doktor Bey, Komünist Doktor olarak değişebiliyor mesela. İnsan beyni bilgisayar gibi çöpe atıp kurtulamıyor gereksiz bilgilerden. Bir köşede saklıyor bilgileri ve vakti geldiğinde o çöp kutusundan çıkarıveriyor naftalin kokulu hatıraları, isimleri ve etiketleri...
Ne olmak istiyorsun sorusunu beş yaşındaki bir çocuktan yirmibeş yaşındaki bir gence kadar sorabiliyoruz. Küçük yaşta başlıyor birşey olabilme baskısı. Ya hiçbir şey olmak istemiyorsak? Elbet insanın ilgisini çeken birşeyler vardır değil mi? Ama ya bütün bu birşeylerden hiçbir sosyal sınıfa ait olmadan yaşarsak? Boş gezenin boş kalfası mı yazarsınız etikete yoksa ne istediğini bilmeyen mi? “Şu bizim Avukat Hanım'ın ne istediğini bilmeyen oğlu” diye mi geçer adımız mesela? Peki ya istemiyorsak haftanın beş günü aynı saatte kalkıp, aynı otobüsle aynı yollardan geçip aynı insanlarla para karşılığında masa başında bulunmayı? İstemiyorsak emir vermeyi, emir almayı? Anarşist mi olur kaydınıza geçen, yoksa şımarık kelimesini mi uygun bulursunuz? Ya sabahları temizliğe giden, akşamları yağlı boya resimler yapan bir kadınsak? Deli uyar mı kategoriye? Ya da şiirler yazan bir garson? İnsan her zaman para kazandığı meslekle mi anılmalı? Şiirleri belki de hiç yayınlanmayacak birine şair diyemez miyiz? Gözyaşı döksek, güçsüz sıfatı geçer kayıtlara. Susup içimize atalım desek, kalender yazılır bu sefer. Hakederek de olsa hapse girmiş ama cezasını fazlasıyla hem kapalı bir hücreyle, hem vicdanıyla çekmiş birini neden ömürleri boyunca cezalandırırız? Onların etiketlerini neden söküp atamayız bir türlü? Çoğu zaman eleştirdiğimiz kanunlardan daha acımasız olmayı nasıl başarabiliyoruz?
Maalesef insan başkalarının gözünde nasıl göründüğünü bir kenara bırakıp yaşamayı zor başarıyor. Statülerimizden sıyrılıp sadece bir insan olarak anılmak korkutuyor bizi biliyorum. Ömür boyu 'bir şey' olabilmek için çırpınıp duruyoruz ne de olsa. En iyisi ben suskun kalayım. Ne de olsa sükut altın diye öğretildi bizlere. Adımı ketum olarak geçirin kayıtlarınıza.