Fotoğraflar: Zeki Çelik Melih Cevdet Anday’ın onyıllardır sahnelenen ‘İçeridekiler’ isimli oyunu artık sinema perdesinde. Hüseyin Karabey’in yönetmenliğinde çekilen filmde Caner Cindoruk, Gizem Erman Soysaldı ve Settar Tanrıöğen başrolleri paylaşıyor. 17 Mayıs’ta vizyona girecek filmin başrol oyuncusu Tanrıöğen’le filmden yola çıkarak özgürlükleri, darbeleri ve yaşadığımız seçim sürecini konuştuk. • Darbe yaşadınız mı hiç? Bir tanesinin üstüne […]

Faşizm  bulaşıcıdır ama özgürlük de öyle

Fotoğraflar: Zeki Çelik

Melih Cevdet Anday’ın onyıllardır sahnelenen ‘İçeridekiler’ isimli oyunu artık sinema perdesinde. Hüseyin Karabey’in yönetmenliğinde çekilen filmde Caner Cindoruk, Gizem Erman Soysaldı ve Settar Tanrıöğen başrolleri paylaşıyor. 17 Mayıs’ta vizyona girecek filmin başrol oyuncusu Tanrıöğen’le filmden yola çıkarak özgürlükleri, darbeleri ve yaşadığımız seçim sürecini konuştuk.

• Darbe yaşadınız mı hiç?

Bir tanesinin üstüne doğdum. 60 ihtilalinin üstüne doğdum. Mayısta ihtilal oldu ben ekimde doğdum. Onu tabii hissetmek anlamak çok mümkün olmadı. 12 Mart’ı da çok iyi anlayamadım. 12 Mart olduğunda biz ilkokulun bahçesinde Deniz Gezmişçilik oynuyorduk. Kaçmaca kovalamaca. 12 Eylül’ü ama baya gördüm, yaşadım tabii.

• Neler hatırlıyorsunuz? Var mı zihninize kazınan şeyler?

Militarizmin bütün toplum tarafından ne kadar yüceltildiğini hissediyorum. Örfi idare dendiği zaman suspus oluyordu herkes. Korku tabii ama saygı da vardı. Hoşlanıyorlardı askerin duruma el koymasına. 12 Eylül’de de hoşlandılar. “Oh” dediler ama sonra yaşanan “oh” denmeyecekmiş dedirtti. Seviyorlardı askeri. Gelse de kurtarsa durumu. Öyle olmadığını anladılar. Darbenin kurtarmadığını daha da batırdığını anladılar sanırım. Şimdi artık kimse darbe istemiyor. Sanırım tek olumlu tarafı da bu.

• Yaşananlar sizin ve toplumun üzerine ne tür travmalar yarattı?

Zaten doğamızda olan bir şey korku. Korkuyu perçemledi. O korkuyu geliştirdi. Dikkatli olma zorunluluğu hissettik. Sokağa çıkar çıkmaz dikkatli olmalısın. Bu insan için çok gergin bir şey. Toplumda bu da yaygınlaştı. Zaten herhalde biraz da korksunlar diye yapmışlardır darbeleri.

• İçeridekiler projesi size geldiğinde ne hissettiniz?

Bunun yapılıyor olmasına sevindim. Melih Cevdet’in İçeridekiler oyunun sinemaya uyarlanması beni sevindirdi. İçinde olmak daha da sevindirdi.

• Nasıldı ekiple çalışmak?

Güzel bir ansambl olduk. Her şeyi konuşarak çektik filmi.

• Zor muydu tek mekanda oynamak?

Oyuncu için fark etmiyor, reji için fark ediyor. Ha tiyatro sahnesinde oynamışsın, ha gerçek bir mekanda ya da bir dekorda oynamışsın. Reji de teknik olarak çözdü olayı. Arzu ettikleri resimleri rahatça buldular.

• İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak isteyen komiser, hayallere dalan ama çıkmazın içinde bir tutuklu ve diğer iki karakterin de kurbanı baldız rolünde 3 rolle karşı karşıyayız. Karakterlerin birbirleri üzerindeki iktidar durumlarını ilk bakışta nasıl yorumlarsınız?

Aslında herkes özgür olmak istiyor. Kendi kararlarını kendisi vermek istiyor. Otorite tarafından dayatılanı yapmak kimsenin işine gelmiyor. Komiserden bahsediyorum. Hayat bir şekilde onu oraya koyuyor. İşim bu duygusuyla yapıyor. Filmde de söylüyor, “Benim işim bu. Şimdi bunu sana yapıyorum ama yarın senin gibi düşünenler iş başına geldiğinde senin gibi düşünmeyenlere de yaparım” diyor. Savunması da bu. Görev adamı. Bir yandan da emekli olup gitmeyi düşünüyor. Ve ekliyor: “Benden iyisini bulabilecekler mi bakalım?”

• Darbenin bir getirisi mi bu, yoksa o karaktere ait şeyler mi?

Hiçbir şey karaktere dair değil. Hayatta olan biten hiçbir şey insanlara dair değil. İnsanların maruz kaldığı şeyler. İnsanı kendi haline bıraksan bunların hiçbirini istemez. Ne o komiseri ne o tutukluyu olmak ister. İster ki insan konuşarak, gülüşerek anlaşılsın. Kimse aç ve açıkta kalmasın. Kimsenin temel insani ihtiyaçları zor olmasın. Ama insana bırakılmıyor işte.

• Siz cezaevinde yattınız mı hiç?

Hayır yatmadım.

• Ama bir sürü arkadaşınız vardır herhalde.

Çok arkadaşlarımız var. Hala var. Arkradaşlarımızın yarısından fazlası cezaevinde yatmış insanlar. Bir durumu anlamak için illa o durumu yaşamış olmak gerekmiyor. Ben askerlik yapmamıştım, Ankara’da öğrenciydim. Denizli Akşam Lisesi’nden arkadaşım Ankara’da askerdi. Ankara’ya her indiğimde uğruyordum yanına. Nöbetçi astsubaya, “Denizli’den geldim döneceğim ben” diyordum. Bir keresinde aynı nöbetçi astsubaya toslamışım hatta. Askerlik yapmamıştım ama askerliğin nasıl bir şey olduğunu, o ziyaretin onun için ne kadar kıymetli olduğunu biliyordum. Bunu yaşaman gerekmiyordu. Cezaevinde yaşaman gerekmiyor cezaevinde tutukluluğun ne demek olduğunu anlaman için. Ya da işkence görmen gerekmiyor işkencenin ne kadar iğrenç bir şey olduğunu anlaman için. İlle de yaşaman gerekmiyor. Yaşamadan da anlayabilirsin.

• Filmin sonunda baldızın yaşadığı kırılımı nasıl anlamalı?

Zeki bir kız. Tanıdığı, bildiği birisi var karşısında, eniştesi. İdolü bir de. Özendiği bir karakter. “Birçok şeyi senden öğrendim. Kitapları senden okudum” diyor. Tanıdığı insanın nasıl değişmiş olduğuna şaşırıyor. Sonra durumu algıladıktan sonra o duruşuyla o eski insan haline getiriyor. Bulaşıcı. Faşizm de bulaşıcı, özgürlük de, humor da öyle. Faşist bir insanın yanında faşizme maruz kalan bir insan faşistleşebilir. Bin tane ustadan belki bir tanesi “Ulan ben çırakken çok dayak yedim, bu çocukları dövmeyeyim” der. Ama 999 tanesi döver. Bu da öyle bir şey. Hayatını ezberde yürütmeyle düşünüp tartarak yürütme arasındaki fark.

• Ama bir yandan da özgürlüğün de ne demek olduğunu çok net bir şekilde anlatan bir metin.

Hayat da anlatıyor aslında özgürlüğün ne demek olduğunu. Oyunun bir de o tarafı var. Tamam cezaevinde değilsin, işkence görmüyorsun ama ne kadar özgürsün? En dipte o var. Hangimiz özgürüz Allah aşkına? Cezaevinde değiliz ama ne kadar özgürüz? Bütün bu ayrımcılıkların, kutuplaşmaların arasında ne kadar özgür olabiliriz? Hayat bir yandan sana eşya diye, para diye bir şey dayatıyor. Bir yandan sen özgürlüğünün peşindesin. Nasıl olacak?

• Sizce nasıl olabilir gerçek özgürlük tanımı?

Bir kere eşyayla olan ilişkiyi en aza indirmek gerekiyor. Eşyanın kölesi olmaktan kurtarmak gerekiyor. Bütün hikâye orada düğümleniyor. Daha fazla kar mevzuunda. Sen oraya hizmet etmezsen insanın ihtiyaçları atla deve değil, kimseye o kadar çok para gerekmiyor. Hayatın senden istediği kadar parayı, emeği ve zamanını satarak karşılayarak kendine bir alan yaratman gerekiyor. Herkes bunu yaparsa kapitalizm iflas eder. Para ve eşya piyasası bir gecede çöker. Bütün küre insanları buna karar verse bir gece batar kapitalizm. Para sirküle ettikçe işe yarayan ve değerlenen bir şey. Dolaşımı kestiğin zaman anlamını yitirir. Her türlü hırsımızı, rekabetimizi kullanıyor sistem. İnsanın insana rakip olacak neyi var abi? Rekabet derdindeysen kendinle rekabet et. Bırak başkasını. El adama güler diye bir laf var. Eller gülsün diye biz neler yapıyoruz. (Gülüyor) ‘El ne der?’i attım hayatımdan ve rahatladım.

• Bağımsız filmlerin sinema salonların da bu kadar az yer almasını nasıl yorumluyorsunuz?

Aslolan toplumun ilgisi. Siz toplumu yalan dolan bir şeyin içerisinde, sahte mutluluklarla avutarak, köleleştirip sömürürseniz o onda alışkanlık yapıyor. Yüzleşme dediğimiz şey kolay bir şey değil. 40 yaşında bir insandan yüzleşme beklemek biraz hayaldir. 40 seneyi çöpe atması demektir ve böyle bir şey mümkün değildir. İnsanlar yüzleşmeyi sevmiyor. Sevseler gelirler bu filmleri izlerler. Biz nasıl yalapşap filmlerin afişinden, gelişinden çöp olduğunu anlıyorsak, toplum da bu filmlerin yüzleşme filmi olduğunu anlıyor ve gitmiyor. Seyirci giderse o mecra açılır. Bunu yapanlar da zaten böyle bir beklenti içinde değiller. Beklentiler olsa yapmazlar. Öyle bir kategorize de yok. Film var, film olmayan var. Yok arthouse, yok sanat filmi. Böyle bir kategorize yok. Film var, film olmayan var. Bundan 100 sene sonra sinema öğrencilerine örnek gösterdiğinde bunların içinden gösterecekler. Çünkü film olanlar bunlar. Bir mevzu konuşuyor. Bir mevzu konuşmazsa film değil. Hayata dair bir mevzuyu konuşmuyorsa film değil. Net. Eğlenceli başka bir şey. Kusurluya, beceriksizliğe örnek göstereceklerse de bu filmlerin içerisinden gösterecekler. Çünkü film olanlar bunlar. Topluma lazım olanlar da bunlar. Dikkat ederseniz kalanlar da bunlar. İnternette bütün sinema tarihi var hemen hemen. Onların izlenmelerine baktığınız zaman bu filmler izleniyor. Zaman içinde kalanlar bunlar. Gemide filminin seyirci izlenme sayısını hangi film yakalamıştır? Yaklaşamaz da, hangi 7-10 milyon? Kuştaktan kuşağa izleniyor.

Film olmayanlar bir ihtiyaçtan mı doğuyor?

Toplumu manipüle etmek için ne yapacaksın? Ya sulu zırtlak film adı altında bir şey kakalayacaksın. Çünkü bir insanın deli gibi tüketmesi için aptal olması lazım. Bu diziler, bizim yaptığımız diziler o reklamlar izlensin diye. Başka hiçbir amacı yok. Filmler de, magazin de öyle.

• Siz de yıllardır dizielrde oynuyorsunuz. Rahatsız mısınız?

Rahatsızım tabii. Hayat bana başka türlü yaşama şansı verseydi yapmam dizi mizi. Istırap dizi. Senaryosu yalapşap, dizisi öyle. Başka bir şey de bekleyemezsin. 150 sayfayı bir hafta içinde yazılacak, müziği konulacak, bağlayacak da yayınlanacak. Korkunç ve imkansız bir şey. Bunun içinde arkadaşlarımız zehirleniyor. O başka bir şey. Ondan sakınmak gerekiyor. Sadece izleyeni değil, çalışanı da zehirliyor.

• Bağımsız filmlerde, sizin gibi bilinen simaların oynatılması bu filmler için bir avantaj mı? Yönetmenler böyle bakabiliyor mu meseleye?

Sanmıyorum. Yönetmenler istiyor ki, kıyıda köşede, bir karede görünen karakteri bile iyi bir oyuncu oynasın. Ünlü olduğumuz için değil de, bu işe uygun olduğumuz için bizimle çalışıyorlar bence. Yılmaz Erdoğan iyi bir oyuncu da, öyle de bir 1500 kişi kazanırım mantığı işe yaramıyor. İyi filmse sinema tarihine geçiyor. Gişede yine şansı yok. Bakma, Takva 550 bin yaptı ama o zaman gündemle örtüştü. Bir de ayıkamadı millet, cemaat. Oraya kafaları basmadı. O yüzden iş yaptı.

• İmamoğlu’nun “Sanatçılar konuşacak” sözüyle beraber alışık olmadığımız bir şey oldu ve birçok sanatçı hep bir ağızdan destek verdi İmamoğlu’na.

Söylemek istiyorlardı da korkuyorlardı. İnsanın işinden gücünden olmasından korkması da anlaşılabilir bir şeydi. Biraz cesaret buldular. Bu kötülük yıkılmaz dendiği noktada bir ümit verdi Ekrem İmamoğlu. İktidarın da bütün korkusu bundan zaten. Buradan bir çözülme yaşarsak batarız diye düşünüyorlar. Ki batacaklar. Batıyorlar şu anda. Batmaktalar.

• Sanatçılar için de bu bir patlama mıydı? Refleks miydi?

Dertlerin dışarı dökülmesi durumu oldu bence. “Aa değişebiliyormuş, değişebilecekmiş” cesareti geldi. Ben bunu bağlıyorum.

• Türkiye’de olmaktan mutlu musunuz?

Tabii ki mutluyum. Burası benim ülkem. İnsanını, doğasını, dilini seviyorum. Bu dille para kazanıyorum. Sevmememin imkanı yok. Ama daha başka olabilir, daha iyi yaşanabilir bu ülkede. Yaşadığın yer bu kadar çarçur edilmez. Bu sadece insanı değil çevreyi de harap ediyor. Koca ülkenin sanayiini Bursa-Adapazarı-Şarköy üçgenine topladılar. Bu buraya gelin demek aynı zamanda. Buraya gelin demek ne demek, daha kolay yönlendirecek. Bütün dert bu aslında.

• Yaşanılan geçim sıkıntısını hep beraber yaşıyoruz. Ondan bahsetmeyeceğim bile ama elimizden alınan bir de ifade özgürlüğü var. Böyle bir iktidarla karşı karşıyayız uzun zamandır. Sanatçıları ne kadar etkiliyor bu durum?

Beni çok mutlu ediyor bu durum. Ne kadar sıkıştırırlarsa o kadar çabuk patlar. Öyle de oluyor zaten. Bu toplumun da bunları yaşaması gerekiyormuş gibi geliyor. İnsan hayatından örnek verelim. İnsan bazı travmalar yaşar ve o travmalar o insanı ya hasta ya da insan eder. Toplumlar da böyle. Toplum da insan metabolizması gibi. Aynı kurallar işliyor. İyi oldu diye düşünüyorum. Her şerde bir hayır vardır derler ya. İyi oldu. Toplumun da bunu görmesi lazımdı. Görsün ki, kimse artık senin Allah’ını kullanarak, dinini, milliyetini, cinsiyetini kullanarak çıkıp efendilik taslamasın. Görsünler. Görmüş olmaları iyi oldu. Bunun yaşanmış olması iyi oldu. Daha fazla yaşamayalım o yeter. Umarım bir anca önce çıkarız. Anksiyete nöbeti geçiriyorduk. Herkes! Topluca sesini çıkarmak artık bu anksiyetenin dışa vurumu. Bütün toplum anksiyete sahibi oldu. Yarın ne olacağını kimse bilmiyor. AKP’ye oy verenler dahil. Ama artık iyi bir şey olmayacağını biliyor. Meydanda çünkü

• İmamoğlu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Dilini beğeniyorum. Yapıcı, manipülasyonlara meydan vermeyen. Ama sessiz de kalmayan. Hakkını arayan ama bunu bağırıp çağırmadan söyleyen. Düzgün bir insan olarak görüyorum. Diziye yeni karakter geldi. Dizi reyting kaybetmeye başlayınca yeni karakter girer. Diziye yeni karakter girdi. (Gülüyor)

• Filme dair izleyiciye bir mesajınız var mı?

İzlesinler. Bir şey kaybetmezler. İzlemediklerinde ettiklerinden daha fazla zarar etmezler.