Festival kavramı; insanoğlunun eski çağlardan bu yana evrilterek geliştirdiği, kültürel bir pazara dönüştürdüğü, sosyal birleşmelerin tematik bağlamlar yaratarak....

Festival kavramı; insanoğlunun eski çağlardan bu yana evrilterek geliştirdiği, kültürel bir pazara dönüştürdüğü, sosyal birleşmelerin tematik bağlamlar yaratarak kutsandığı günleri kapsar. Sponsorluk sistemi, uzman ekonomistlerce değerlendirilen ve çağımızın olmasa olmaz bileşkesidir. Hızla küreselleşen ve sınırların kalktığı dünya da, festivallerde bu değişimden nasibini alarak, sınırları yok etmeyi başarmış ve bir araya getirdiği kitlelerin çeşitliliğini artırmıştır. Kanımca bu gelişim, kapitalizm ve küreselleşmenin tek olumlu yanını işaret etmekte. Dünyanın herhangi bir yerinde üretilen sanat yapıtı, sanatçısı tarafından tamamlandıktan sonra; kitlelerle buluşmasının sınırları bir tür sınırsızlığa dönüşür. Yapıtlar, eş zamanlı olarak tüm dünyada izlenebilir, dinlenebilir ve paylaşılabilir bir hal alır ki bu durum sanatı ve sanatçıyı kuşkusuz besler, hatta üretimlerinin çıkışında ateşleyici görevini görür.

Festivalin en önemli dinamiği, festivale ev sahipliği yapan kenti anlamlandırarak, kentin kimliğine etkileri büyük katkıları sağlayabilmesidir. Günümüzde festival, kent kültürüne eklemlenmeyi başarmış bireyin, metropol insanının gerçek bir buluşma noktası haline gelir. Sadece izleyici için değil, üretici yani sanatçı içinde bir buluşma noktasını ifade eder. Kentin itibarı ve kentlinin yaşama pratikleri, teması ne olursa olsun o kentte yapılan festivallerin nitelik ve nicelikleri ile direkt ilişkilidir. Kentin, ‘birey’in hayatına yaptığı tüm müdahaleler, yine kentin ‘birey’ine sunduğu festivalle katlanılabilir olur.
27 yıl önce, İKSV’nin birkaç disiplini içeren festivalinde bir haftayı kapsayan ‘sinema gösterimi’, gördüğü ilgi sonucu; sinema günlerine dönüşmüş ve yıllar içinde, bir ayı kapsayan, Uluslararası İstanbul Film Festivali kimliğine kavuşmuştur. Kuşkusuz, festivalin gelişim çizgisini belirleyen en önemli dinamik, sinema ve festival sevdalılarının gösterdiği sevgi ve büyük ilgidir. Bu bağlamda ‘festival’ kavramı, amacına ulaşarak kendi kitlesini ve o kitlenin yaşama alışkanlıklarını oluşturur.

En basitinden ne yapacağını bilemeyen kentli, bir ay boyunca film izlemek için programlar ve ne yapmalıyım sıkıntısından kendini kurtarır. Bu durum dahi bireyin sosyal yaşantısına başlı başına bir çözümdür; kenti yaşayanlar buradaki ironiyi daha iyi anlayacaktır. İstanbul film günleri başladığında, kentte ne olur? Her şeyden önce kentin baskıcı, zaman zaman da sıkıcı ve kasvetli havası dağılır. Bir tür umudu da barındıran şenlik başlar. Yıl içinde filmlerini tamamlamış sinemacılar yarışmaya gönderdikleri filmlerinin akıbetini bekler, yapımcılar yeni ortaklıklar kurmak için çabalar. Sinema yazarları hangi filme hangi aralıkta gideceklerini düşünmekten bir tür depresyona girerler. Zaman zaman festival civarında, sırt çantalı, dağınık suratlı kişiler görürseniz, belirtmeliyim bu kişiler sinema yazarlarıdır.

Ve festival takipçileri, yurtiçi ve yurtdışından gelen yüzlerce izleyici… Festivalin üç hafta öncesinde çıkan film katalogları ile başlar süreç. İlk iş bir katalog alarak filmleri öğrenmek ve film seçkisine başlamaktır. Öğrenciler, bir araya gelerek, belirledikleri filmler için topluca kıracakları ders saatlerini örgütlerler. Mesaisi saatleri yoğun olanlar, festival kataloğunu ellerine aldıklarında, çoklukla canları sıkılır. Hatta bu sıkıntı kişiyi neden çalışıyorum sorusuna kadar götürür. İzleyecekleri çok fazla film vardır lakin zaman kısıtlıdır. Festivalin yeni uygulamalarından gece yarısı seansları imdada yetişir. Bu seansları takip eden, sinema tutkunları, işe uykulu gözlerle gitme riskini göze alırlar.
Film festivali, sinema deneyiminin geçmişini bugünle buluşturur. İzlediğimiz ve izlemekten bıkmadığımız ustaların toplu gösterimleri ya da yaşları gereği bu filmleri ilk kez izleyecek yeni kuşak adına, film festivali üzerine düşeni yapacak, sanat tarihinin başyapıtlarını bugüne eklemleyecektir.

Birkaç yıl öncesine kadar bilet fiyatları bahane edilerek izlenmeyen festival, son yıllarda kişilerin bu bahanelerini ortadan kaldırmıştır. Üç buçuk liraya dahi bilet bulmak mümkün hale gelmiştir. Kentte film festivali havası esmeye başladı mı nefes almamız kolaylaşır. Filmler ve taşıdıkları öyküler, tıkanan damarlarımızı açar. Burada bahsetmek istediğim festival içeriğinden çok, bir festivalin kişinin yaşamına katkıları üzerinden okunabilir. Bir arkadaşım film festivalinde geçirdiği en güzel zamanların, film izlemek değil, film aralarında geçirdiği dakikalar olduğundan bahsetmişti. Film aralarında tartışılan filmlerin hayatiyet kazandığı bu zamanlar, deneyimin büyüklüğünün başlangıcıdır.

Sanat yapıtı sadece kişisel algının sonucu algılan bir süreç değildir. Bir arada izlenen, üzerine konuşulan her yapıt çoğalır ve başkalaşır, tıpkı kişinin kendisi gibi. İster filmleri izleyin, ister filmleri izlemiş kişilerin suretlerini, sonuç aynıdır.
Festival dönemi boyunca kişi kendine şu soruyu sorabilir. Hayat bir film karesine sığar mı?