İktidarın sosyal hayata müdahalesi kavramı üzerinden okumak mümkün olsa da bu aynı zamanda açık bir gövde gösterisidir, sadece kendi istediği hayatı dayatmak üzerinden değil, “sen istediğin hayatı da, benim sana verdiğim oyun alanında yaşayacaksın” müdahalesidir.

Festival ve konser yasakları: İktidarın gövde gösterisi

Recep Yılmaz

AKP’nin kültür sanata olan düşmanlığı, hegemonya kuramaması, bağımsız alanları her zaman düşman ilan etmesi hepimizin artık bildiği, yadırgamadığı ve hatta olmaması gerekmesine rağmen normalleştirdiği bir durum oldu. 

2023 Genel Seçimleri’nin ardından günümüze çokça festival iptal edildi, en son tam da sizin bu yazıyı okuduğunuz vakitlerde yapılması gereken KuzeyFest iptal edildi. Bu iptaller sadece “yaşam tarzına müdahale midir?” yoksa “kültür sanat alanında hegemonya kuramamasından ortaya çıkan bir düşmanlık politikası mıdır?” diye sorgulama yapmak da mümkün ancak en temelde ikisini de bir arada yaparak adeta bir taşla iki kuş vurmakta.

Kuruçeşme’de zamanında “gürültü şikâyetleri” ile kapatılan konser alanının iktidar sanatçılarına oyun alanı olması için açılabilme rahatlığı varken bu sektörde gerçekten üretim yapmak isteyen insanların, gençlerle birlikte müziklerini söylemek isteyen insanların festivalleri iptal edilmekte. Sinop’taki KuzetFest aslında bu saldırılarının artık bir sebebe de yaslanmadan yapılabilirliğini tekrardan bize göstermiş oldu, valilik yasak kararı verirken gerekçe bile göstermedi.

İktidarın sosyal hayata müdahalesi kavramı üzerinden okumak mümkün olsa da bu aynı zamanda açık bir gövde gösterisidir, sadece kendi istediği hayatı dayatmak üzerinden değil, “sen istediğin hayatı da, benim sana verdiğim oyun alanında yaşayacaksın” müdahalesidir. Garip tarafı da kültür sanat alanında geniş bir kesimin bununla tatmin olup iktidarın oyun alanında küçük muhalifcikler olarak hayatını devam ettirmesi. Buna istersek “hayatta kalma mücadelesi”, istersek “üretim yapmak için feragat edilen şeyler” diyelim ama temelde bunun soygun düzeninden bir noktada nemalanmak olduğu gerçeğini de görmeden geçemeyiz. 

Bütüncül ve uzun tartışma alanlarına girmeden, tüm bunlara rağmen iktidarın bu alanda kültürel hegemonya oluşturamamasındaki en büyük etkenlerden biri, kültür sanat emekçisi bir kesimin toplumda temsil alanının çok geniş olması ve iktidarın yanında yer almaması. Toplumun büyük bir kesimine müzik sektörü emekçileri “hobileriyle uğraşan bir grup insan” gibi gösterilse de bunca baskıya bunca saldırıya rağmen hâlâ iktidardan yana çanak tutmayan, ekonomik zorluklara, politik saldırılara rağmen kültürel üretimlerine devam etmekte ısrar eden insanları da görmek gerekiyor.

Bunca cümle ve açıklama hâlâ tam olarak sorunun boyutlarını tam anlatamamakla birlikte sadece bir pencereden bakmak yerine, yasaklar ve sosyal hayata müdahalenin içerisinde sektörde var olmaya devam eden müzisyen ve şarkı yazarı Deniz Tekin ve Güney Marlen ile uzun zamandır menajerlik ve organizatörlük yapan Serkan Fidan’ın değerlendirmeleri ile başka gözlerden de görelim: 

Güney Marlen:

Sanat, insanların hayat akışı içerisinde kendilerine tüm dünyevi dertlerden sıyrılacakları, nesilden nesle aktarılan, duyguları ve aklı besleyecek en önemli araçlardan biri. Müzik de bu aracın en etkili kollarından. Müzik, bir olmayı, iyileşmeyi, yaşama daha dayanıklı devam edebilme gücünü sağlayan kuvvetli bir iletişim yolu. Bir toplumun kültürel anlamda kendini ifade ediş şekli ve hayal gücünü kullanarak dinamizmini artırma yöntemi; olmazsa olmazı. İnsanların hem yasını hem neşesini temsil eden bir güzellik, müzik. Bu müzik kültürünün canlı kanlı ifadesini sağlayan konser, festival vb etkinlikler, özellikle günümüzde ülkemizde insanların çok ihtiyacı olduğu bu etkinliklerle anlam ve farkındalık yaratabileceği, yaşadıklarına yoldaş bulacakları, bunlardan hiçbiri değilse de eğlenebilecekleri alanlar yaratmakta. İnsanların müziğe yeme içme kadar ihtiyacı var. Bunların organize edilişini, sırf bunların güzelliğinden yoksun insanlar tarafından ya da farkındalık düzeyi yüksek olsa da kötü kalpli rütbeli insanlar tarafından politik istismarlarla ve rant aklıyla iptal edilişi, 21. yüzyılda bu toplum için ve özellikle hayat heyecanlarını tüm olup bitene rağmen korumaya çalışan gençlik için büyük kayıp.

Festivaller, sırf belli kesimlerin örf ve âdetleriyle örtüşmediği düşünülen etkinlikler olduğu için yasaklanamaz. Yasaklanırsa da uzun zamandır zaten düşük standartlarla var olduğu iddia edilen demokrasi kültüründen bahsedilemez.

Öte yandan festivallerin sanatsal içerikleri ve ekonomik şekillenişiyle ilgili birçok eleştiri yapabiliriz. Bu ayrı bir konu ama insanların kalbine ve yaşam birikimine bu kadar ilaç olabilecek faaliyetlerin böyle baskı altına alınması, bu çağda bir güldürü halini alıyor.

İnanıyorum ki toplumumuzun çoğunluğu bu saçmalıkların karşısında duracak. Bu karşı durma eylemlerinin katalizörü, bu toplumu önemseyen mücadeleci ve akılcı insanlarımız olacak. Adalet, hayat boyu sağlanamayacak olsa bile adalet için mücadele edip hayattaki iyilik-kötülük dengesini sağlayan insanlarımız yani. 

Bugünler de geçecek ama keşke hayatımızın akıp giden zamanını böyle talihsizliklerle geçirmiyor olsaydık. Belki de hayat durmaksızın bir mücadele ediş alanıdır. Kim bilir…

Böyle bir konuya değindiğiniz için teşekkürler.

Deniz Tekin:

Son birkaç senedir festival, konser, canlı müzik organizasyonları üzerinde artan baskının yerel uygulayıcıları belediyeler, valilikler, yerel yöneticiler oluyor. Ortak söylemde “güvenlik endişesi, alkol ve müzik içeren eğlence şemasının toplumun ‘ahlaki’ değerlerine uymaması, gençler için endişe” gibi sebepler gösteriliyor, ama etkinliğe bir hafta kala bildirilen bu görüşün ve iptal sebebinin bu etkinlikler organize edilirken başında alınan izinlerde belirtilmediğini gözlemliyoruz. 

Müzik endüstrisiyle ve canlı müzik organizasyonlarıyla sınırlı kalmamak üzere herhangi türden sanat faaliyeti üzerinde Gezi dönemi sonrası giderek artan baskının birkaç boyutundan biri de ekonomik. Kültür Bakanlığı’yla iletişim içinde bir mesleki temsil alanı (meslek birlikleri dışında aktif bir müzik sendikası ya da müzik emekçilerinin yekten kaydolabileceği, sigortalı ve tanımlı çalışma pratiğini tesis edecek bir yapı) veya herhangi bir regülasyon da olmadığı için canlı müzik piyasası serbest piyasa dinamikleriyle şekilleniyor, diğer sektörlerde olduğu gibi artarak madden ve çalışma koşulları bakımından güvencesiz hale geliyor. “Toplumun ahlaki değerleri” öne sürülerek tepeden inme gerçekleşen bu iptallerin gösterilen gerekçesi samimi değil, amacı hedef şaşırtmak. İktidara yakınlığıyla bilinen büyük çaplı festival organizatörlerinin etkinlikleri sürerken, iptal edilenler genelde küçük çaplı, son birkaç senedir düzenlenen etkinlikler oluyor. 

Bu tanımsızlığın sonucu bir şekilde “var ama yok” olmak gibi. Türk müzik endüstri(m)sisi özünde sermaye hareketine endeksli bir serbest piyasa dinamiği oluşturan, tarafların çoğunun kayıt dışı çalıştığı bir alan olarak kalmaya devam ettiği sürece paydaşları ve emekçileri politik gündem ve dönemin güç odağı etrafında sürüklenmeye ve sürünmeye mahkûmdur. 

Serkan Fidan:

Geçen sene Burhaniye Kaymakamlığı Zeytinli Rock Festivali’ni iptal ettiğinde bir röportajda “Mevcut iktidar anlayışı bir seçim daha kazanırsa ülkenin sosyal ve kültürel anlamda nasıl bir çöle dönüşeceğini gösterdikleri için bu kararı verenlere teşekkür ederim” demiştim. Bunun üstüne ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Festivallerin ve konserlerin iptal edilmesi ile ilgili sorulara yanıt vermek, hatta sosyal medya üzerinden tepki göstermek dahi artık zül geliyor. Zira bu tepkiler bir sonuç veriyor mu emin değilim. Bir taraftan işleyen hukuksal süreçler var. “Büyük toplumsal tepkiler mahkemeleri ve hâkimleri olumlu mu etkiliyor?, yoksa üzerlerindeki siyasi baskı arttığı için olumsuz mu etkiliyor?”, bundan da emin değilim. Böyle şeylerin mahkemelerin vereceği kararları etkilemesini zaten hiç anlayabilmiş değilim. 

Bildiğim tek şey kültür endüstrisini daha zor günlerin beklediği. Sektör cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına kaygılı bir şekilde giriyor. 

Zaten ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun etkileri ile boğuşurken bir taraftan da etkinlik alanlarımızın türlü yasaklarla daraltılmasıyla baş etmemiz gerekiyor. Nefes almak her geçen gün zorlaşıyor…