Deneyimli gazeteci Fikret Bila, "CHP’nin genel başkanı değişse bile yeni genel başkanın da işbirliği aramak dışında yerel seçimlerde partisine bir sıçrama yaptırma olasılığı çok zayıftır. İmamoğlu şimdiden ‘İstanbul İttifakı’ diyerek bu zorunluluğu da duyurmuştur" diyor.

Fikret Bila: Yerel seçimlerde CHP yine ittifak arayacak

Söyleşi: Esat AYDIN

Ülkede uzunca bir süredir her şey, siyasal garabetinin var ettiği bir çöküşü yaşıyor.

Bu siyasal garabet; ekonomide, İslamlaşmada, vasatlıkta, her alana yayılan baskıda vücut buluyor. Siyasal-ekonomik düzlemde bu oluşu, gidişi, çöküşü sorgulamak gelecekte evrileceğimiz yere istinaden bir yol bulabilme umudu da aynı zamanda. 13 Mayıs’ta kağıttan kaplan görünen Erdoğan rejimi, bugün biraz da muhalefetin tuttuğu çanakla, İslamcılığın en belirgin, iktidarının en yoğun haliyle kalelerini bir bir sağlamlaştırırken, parlamentoda yer alan muhalif partiler seçimden sonra birçok eleştirinin odağında yer alıyor. Seçim sonrası hâlâ süren sancılar ve özellikle ana muhalefet partisinin yaşadığı iç karışıklık, gün geçtikçe başka aşamalara geliyor.

Yaklaşan yerel seçimler ise hem süreci hem de ana muhalefeti yönlendiren temel güç gibi görünse de koltuk savaşı gizlenemiyor. Her geçen gün büyüyen yoksulluk, yoksunluk, açlık, işsizlik, tahakküm, kararan ekranlar, cezalandırılan gazetecilik, hapsedilen gazeteciler ve bunun tam karşısında ne yaptığı belirsiz bir muhalefet, halka sürekli "biz olmazsak olmaz" diyenler, değişimciler, yenilikçiler, birbirine benzeyenler ve şaşa içinde bir iktidar… Halkın kendi derdine, siyasette herkesin de kendi derdine düştüğü bu resmi bu hafta yine Gazeteci Fikret Bila’nın değerlendirmesini istedik.

>> Muhalefet 2019’a giderken 2018’den, 2023’e giderken 2019’dan gelen bir hikâyeye sahipti. 2019’da karşılık bulan hikâye 2023’te bulamadı. Sizce bunun sebebi neydi? 

Bunun muhalefetten ve iktidardan kaynaklanan nedenleri var. Muhalefetten kaynaklanan nedenlerin başında 6’lı Masa’da İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in başından itibaren CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkması ve onu “kazanamayacak aday” olarak ilan etmesidir. Akşener ve diğer İYİ Partili sözcülerin de her fırsatta bu tanımı kullanmalarının özellikle İYİ Parti tabanında Kılıçdaroğlu’na karşı bir tereddüt yarattı. Aynı şekilde Akşener’in, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engellemek yerine Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş’ın aday olması için çaba sarf etmesi, bu olmayınca 6’lı Masa’yı devirmesi ve çok sert, suçlayıcı bir konuşma yapması da olumsuz etkenlerden biridir. İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı adaylıklarının kabul edilmesiyle Masa’ya dönmesi tabandaki tahribatı ve tereddütü giderememiştir.  İYİ Parti seçmeninin milletvekilliğinde partilerine, cumhurbaşkanlığında ise Sinan Oğan’a oy verdiği anlaşılmıştır. DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti’nin Kılıçdaroğlu’na önemli bir oy desteği getiremedikleri de ortaya çıkmıştır. Seçim öncesinde İYİ Parti’nin yüzde 15-20, HDP’nin yüzde 13’den fazla oy alacağı beklentisi yaratılmıştı. Ancak iki parti de beklentinin çok altında oy aldı. Eğer bu iki parti beklentiye yakın oy alsalardı Kılıçdaroğlu zaten seçilmiş olacaktı.

AK Parti gibi İYİ Parti de HDP de oylarını düşürmüştür. Oylarını 3 puan da olsa artıran tek parti CHP’dir ancak bu artış seçimi kazanmaya yetmemiştir. Muhalefetten kaynaklanan bir diğer neden: Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının tümüyle seçim kazandıktan sonrasına yoğunlaşmış olmasıdır. Seçimin nasıl kazanılacağı üzerinde durulmamış, seçimi kazanmış gibi sonrasında neler yapılacağı üzerinde yoğunlaşmıştır. Kılıçdaroğlu, Suriyeli sığınmacılara karşı toplumdaki tepkiyi görememiş, ilk tur öncesinde bu konuya fazla girmemiş, CHP’ye gelebilecek bir kısım oy Sinan Oğan ve Zafer Partisi’ne gitmiştir. Kılıçdaroğlu’nun zamanında göremediği bir olay da iktidarın sahte videolara dayalı, CHP ve 6’lı masayı PKK ve Kandil’le birlikte gösteren propagandasının toplumda önemli ölçüde karşılık bulmasıdır. Bir diğer etken de muhalefetin sandık güvenliğini tam sağlayamamış olmasıdır. İktidardan kaynaklanan nedenlere gelince… Başta devlet olanaklarını kullanmak, muhalefetin vadettiği asgari ücret, emeklilikte yaşa takılanlar gibi sorunları çözmesi, maaş artışı vaatleri, “çözerse yine iktidar çözer” beklentisini güçlendirmiştir.

Özellikle CHP’yi Kandil’le birlikte gösteren yoğun propaganda da seçmeni ekonomik sorunlardan çok beka sorununa yoğunlaştırmış ve seçmen ekonomik krizden çok beka ve terör güdülerinden etkilenerek oy kullanmıştır. Ayrıca iktidarın, sayısı tam bilinmeyen Suriyelilere vatandaşlık verip oy kullandırması da önemli etkendir. İktidar bu konuda amacına ulaşmıştır.

>> 2024’e giderken muhalefet yeni bir hikâye yaratır mı, bu nasıl olur?

Bu sorunun yanıtı büyük ölçüde CHP’de nasıl bir değişim olacağına bağlı. Bu değişimin lider değişimini kapsayıp kapsamayacağı henüz belli değil. CHP, yerel seçimlere Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında girecekse 2019 ve 2023 seçimlerinde olduğu gibi yine muhalefette işbirliği, ittifak kurulmasını sağlamaya çalışacaktır. Kılıçdaroğlu bu iktidarı sandıkta yenmenin yolunun muhalefet partilerinin sandıkta birlikte hareket etmeleri olduğunu düşünüyor, bu düşüncesi değişmiş değil. İYİ Parti ve diğer muhalefet partileri yerel seçimlere kendi adaylarıyla gireceklerini açıkladılar. Ancak seçim yaklaştığında büyük kentler başta olmak üzere CHP ile İYİ Parti arasında seçim işbirliği yeniden gündeme gelebilir. CHP’nin genel başkanı değişse bile yeni genel başkanın da işbirliği aramak dışında yerel seçimlerde partisine bir sıçrama yaptırma olasılığı çok zayıftır. İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığını ilan eden İmamoğlu, şimdiden “İstanbul İttifakı” diyerek bu zorunluluğu da duyurmuştur. Özgür Özel de genel başkan olsa başka bir yol izlemesi mümkün değildir.

>> CHP Genel Başkanlığı yapmış iki isim, Murat Karayalçın’ın mektubunun ve Altan Öymen’in “tek adam sistemi bize de sirayet etti” sözünün CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu için anlamı nedir? 

Karayalçın’ın mektubunda doğru saptamalar ve öneriler olsa da “geçici” genel başkan olmaya hazır olduğunu açıklaması mektubun amacı bakımından etkisini azaltmıştır. Buna karşın Kılıçdaroğlu tüzük ve program değişikliği ile parti üyelerine daha fazla söz hakkı tanınmasını sağlamayı amaçlamış görünüyor. Bu girişim “tek adam”, “oligarşik yapı” eleştirilerine karşı atılmış bir adımdır.

>> İmamoğlu basın toplantısında kesinlik bildirmemekle birlikte “İstanbul’a adayım” dedi. Aynı toplantıda “adayım demedim, yola çıkıyorum ” gibi bir söz de sarf etti. Bu sözler bize ne gösteriyor? CHP Genel Merkezi ve Kemal Kılıçdaroğlu sürece ilişkin nasıl bir konumda yer alıyor? 

İmamoğlu’nun bu sözleri tek hedefinin İstanbul Belediye Başkanlığı olmadığını, değişim talebini sürdüreceğini ve İstanbul’u kazanması halinde CHP Genel Başkanlığı’na ve cumhurbaşkanlığına aday olacağını gösteriyor. İmamoğlu’na “CHP genel başkanı olmak istiyorsan önce İstanbul’u tekrar ve daha güçlü şekilde kazan, belediye meclisinde CHP çoğunluğunu sağla, sonra vekâleti bir CHP’liye bırak ve genel başkan ol” diye öneride bulunan Kılıçdaroğlu’dur. İmamoğlu bu öneriye hemen olumlu yanıt vermemiş ancak süreç içinde Kılıçdaroğlu’nun önerdiği gibi İstanbul adaylığı kararını vermiş, liderlik ve cumhurbaşkanlığı adaylığını seçimi kazanmasından sonraya bırakmıştır.

>> CHP içinde İmamoğlu’ndan kurtulmak pahasına İstanbul’u gözden çıkaranlar olduğu söyleniyor, siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? 

İmamoğlu İstanbul seçimini kaybederse, liderlik ve cumhurbaşkanlığı iddiası çok büyük yara alır. Ancak İstanbul’u kazanacak en güçlü isim yine İmamoğlu’dur. Bunu başarırsa Kılıçdaroğlu’nun koşulunu yerine getirmiş olacak, eli güçlenecek, önü açılacaktır. CHP İstanbul’u gözden çıkaramaz. İstanbul’un kaybedilmesi CHP’yi zayıflatır.

>> İmamoğlu ve Özgür Özel işbirliği, CHP için kamuoyunda beklediği değişimi getirir mi? Kendi başlarına birer aday olabilecek bu iki ismin Kılıçdaroğlu’nun karşısında birleşmesi bir karşılık bulur mu?

İmamoğlu ile Özel’in bir uzlaşmaya vardıkları ve görev paylaşımı yaptıkları anlaşılıyor. İmamoğlu İstanbul Belediye Başkanı, Özel CHP Genel Başkanı. Ancak Özel henüz adaylığını tam olarak açıklamadı. Eğer kurultayda Kılıçdaroğlu aday olursa Özel’in kazanma şansı çok zayıf olur. Kurultay yaklaştığında Özel, Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkmaktan vaz geçebilir.

>> İmamoğlu’nun AKP’li olası tüm rakiplerine göre önde olduğunu gösteren anket sonucu Erdoğan’ın İstanbul planına nasıl bir yön verir?

CHP için İmamoğlu en güçlü adaydır. Bu nedenle iktidar İstanbul adayını belirlemekte zorlanıyor. Bu da İmamoğlu’nun gücünü gösteriyor. İktidar güçlü bir aday gösterse bile İstanbul’da İmamoğlu’na karşı fiilen yarışacak olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır.

>> “İstanbul ve Türkiye’nin kaderleri mühürlüdür. Bu nedenle ben de kaderimi İstanbul’la mühürlü kabul ediyorum.” cümlesiyle İmamoğlu kendine nasıl bir konum belirliyor sizce? “İstanbul ittifakı” ve “büyük fotoğrafı asla ıskalamam” diyen İmamoğlu’nun hedefi ne? Bu hedefte CHP genel başkanlığı var mı, varsa nerede konumlanıyor?

İmamoğlu’nun bu sözleri İstanbul belediye başkanlığını kazandıktan sonra cumhurbaşkanlığına aday olacağını gösteriyor. Tabii CHP genel başkanı olmak da hedefleri arasında. Şimdilik o göreve Özgür Özel’i seçtirip, kendisi İstanbul’u kazanıp 3. kez Erdoğan’ı yenen tek siyasi olmak istiyor. Bunu başarırsa cumhurbaşkanlığı adaylığı da kesinlik kazanır. İstanbul’a mühürlüyüm İstanbul da Türkiye’ye mühürlü, büyük fotoğrafı ıskalamam derken hedefinin cumhurbaşkanlığı olduğu mesajını veriyor. İstanbul İttifakı derken de İYİ Parti ve Yeşil Sol Parti’ye yerel seçimde işbirliği çağrısı yapıyor. "Türkiye genelinde işbirliği yapmasanız bile benim kazanmam için İstanbul’da işbirliği yapalım” diyor. İktidarın İstanbul adayı kim olursa olsun İmamoğlu’nun asıl rakibi Erdoğan’dır. İktidarın İmamoğlu’na karşı İstanbul kampanyasını Erdoğan yürütecektir.

CHP kurultayında Kılıçdaroğlunun karşısına Özel’i çıkarmayı düşündüğü anlaşıldı. Özel kaybederse bir sonraki kurultay için Kılıçdaroğlu’nu rakip olarak görecektir. Bugün için İmamoğlu ve Özel’in beklentisi yerel seçimden önce veya sonra genel başkanlıktan çekilmesi ve İmamoğlu ve Özel’i desteklediğini açıklamasıdır.

>> Son olarak; tanıklık ettiğimiz son süreç bize gazetecilik ve basın özgürlüğü için de çok şey söylüyor. Otoriter iktidarın şedit baskısıyla birçok medya kuruluşunun kapanmasına, birçok gazetecinin işsiz kalmasına, hapsedildiğine tanıklık ediyoruz. İktidar gazeteciliği suç sayıyor. Ülke bir “gazeteci hapishanesi”ne dönüştürülüyor. Gazeteci Barış Pehlivan’a verilen ceza ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Neden gazetecilere "işkence" edilebilecek hiçbir fırsat kaçırılmıyor?

Barış Pehlivan’ın 5. kez cezaevine gönderilmesi hukuki değil siyasi bir karardır. Özgür gazetecilik yapmaya çalışan gazetecilere ve yayın organlarına gözdağıdır. İktidar, özgür gazetecilik yapmaya çalışan az sayıdaki gazetelere ve televizyonlara ağır baskı uygulamaktadır. Barış Pehlivan 5. kez cezaevine girerken katillerin, tecavüzcülerin, hırsızların, mafya mensuplarının kanunla dışarı çıkarılması kabul edilemez. Barış’ın bu kanundan yararlandırılmaması kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır ve hukuki değildir. Barış gibi Merdan Yanardağ’ın tutuklanması da siyasi bir karardır. Amaç özgür basını, gazetecileri ve yayın organlarını susturmak, halkın gerçekleri öğrenmesine engel olmaktır. Bu kararlar basın özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa’ya da aykırıdır.