Film festivalleri yaklaşırken: Sinemadaki emek sorununun kısa değerlendirmesi

Emine Uçar İlbuğa - Sinema Eleştirmeni, Prof. Dr.

Türkiye sinema tarihine bakıldığında bir dönem yılda 300’e yakın filmin çekildiği, izleyicilerin sinema salonlarını doldurduğu, film yıldızlarıyla özdeşleştiği, kimliklendiği, farklı hikâyeler, hayatlar deneyimlediği, toplumcu filmlerden melodramlara ülkenin sosyal, kültürel, ekonomik değişim ve dönüşümünü bugüne taşıyan Yeşilçam’dan geriye Yeşilçam sokağı, hâlâ tam olarak arşivlenememiş Yeşilçam filmleri, güvencesiz yaşam koşulları ile Yeşilçam emekçilerinin hazin hikâyeleri ilk akla gelenler oluyor.

Bugün ise hem ulusal televizyon kanalları hem dijital platformlar için çekilen dizilerin uluslararası pazardaki yerinin önemine karşın sinema, diziler ve festivale emek veren, özellikle arka planda çalışan, güvencesiz çalışma koşulları içinde ve örgütlenme konusundaki tüm çabalara karşın sektörün yarattığı ciddi bir prekarya var. Bu denli gelişen sinema, dizi sektörüne, artan festivallere, film ve dizilerin ulusal ve uluslararası TV kanallarında, dijital platformlarda pazarlanmasına karşın Yeşilçam örneğinde olduğu gibi Türkiye’de sinema sektörü neden endüstrileşemiyor?

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sinema tarihi yazımı uzun yıllar yönetmen ve filmler üzerinde odaklandı. Ancak özellikle son yıllarda yeni sinema tarih yazımı filmlerin gösterildiği mekânlardan izleyici deneyimlerine uzanan geniş bir yelpazede sinemayı farklı alanlarıyla araştırmaların odağına aldı. Çünkü sinema ve dizi sektörü bir yandan sürekli gelişen ve aynı zamanda süreklilik sağlanamadığı için gerileyen ama bu süre içinde devasa paraların kazanılmasına karşın bu kazancın sinemada yatırıma dönüştürül(e)memesi, hızla büyüyen ama kurumsallaşamayan ve dolayısıyla çalışanların, emek verenlerin sorunlarının giderek çözümsüz hale geldiği bir sektör olmaya devam ediyor. Uygar Şirin; Sinema (Kasım 2009), 15. Yıl Özel Sayısı’nda tam da bu konuya değiniyor ve neden hâlâ Türkiye sineması bir endüstri değil sorusunu soruyor ve “bir sinema endüstrisinin kendisini çeviren insan ve mali kaynaklar yaratması, kendi insan kaynağını kendi mekanizmalarını kullanarak yetiştirmesi, geliştirmesi ve onların kariyer inşa etmelerine olanak tanıması gibi, birincil malzemesi olan hikâye’nin ülke ve dünyadaki siyasal, toplumsal eğilimleri takip ederek sürekli olarak yaratılacağı, değerlendirileceği ve hayata geçirileceği bir ortamın oluşturması” gerektiğine vurgu yapıyor. Ne yazık ki Şirin’in de vurguladığı bu koşullar Türkiye sinema sektöründe kısmen karşılansa da henüz bir endüstri olmanın çok uzağında. Bu koşullarda reklam, dizi, sinema filmleri çekimleri, çekim sonrası üretim süreci gibi filmlerin gösterimleri, dağıtımları, festivaller gibi çoklu ve karmaşık çalışma ortamlarında çalışan emekçilerin sesinin duyurulması da kolay olamıyor. Bu da çoğu zaman sorunların bütünlüklü tespitinin yapılıp, örgütlü mücadele ile çözüm olanaklarının yaratılamaması, insan emeğinin yönetilememesi, kendi kaynağını oluşturamama ve alanda yetişmiş iş gücünün esnek çalışma koşullarında devamlılığının sağlanamamasına neden oluyor.

Sinema sektörünün bir diğer önemli mecrası da film festivalleri. Edinburgh Uluslararası Film Festivali'nin eski direktörü Hannah McGill tarafından hazırlatılan bir rapora göre dünyanın herhangi bir yerinde her otuz altı saatte bir film festivali düzenleniyor, dolayısıyla film festivalleri, film dağıtımı, gösterimi, kültür politikası olarak hem kamu hem de endüstri boyutuyla olduğu gibi, ulusal ve uluslararası düzeyde medya endüstrileri üzerine genişleyen akademik bir alan olarak öne çıkıyor ve bu bakımdan festivallerin farklı perspektiflerden ve etki alanları üzerinden olduğu gibi emek ve işgücünün koşullarını araştırmak da daha bir önemli hale geliyor. Doç. Dr. Hakan Erkılıç’ın yürütmekte olduğu Türkiye’de Film Festivalleri: Yapısı, Ekonomisi, İşleyişi, Seyirci Profili (Antalya, Adana, İstanbul, Ankara Film Festivalleri Örneği) adlı TÜBİTAK projesi ön verilerine dayanarak Prof. Dr. Senem Duruel Erkılıç ile birlikte kadın emek ve işgücünün film festivallerindeki yerini ortaya koymayı amaçladığımız çalışmamız üzerine tam yoğunlaşmışken Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde uzun yıllar emek vermiş çalışanların hak arayışları üzerine ulusal basında çok da ses bulmayan mücadeleleri gündeme geldi. Adana, Antalya, Ankara gibi Türkiye’nin önde gelen film festivallerinin festival hazırlıklarının sürdüğü, jürilerin belirlendiği, festival programlarının açıklandığı bugünlerde Antalya’da 1995 yılında Antalya Büyükşehir Belediyesi önderliğinde 52 üyeyle Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı adıyla kurulan ve 2002 yılından itibaren Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) adını alan vakıfta 5 yıldan 25 yıla uzanan hizmet süreleriyle ışıltılı gecelerde ödüllerin verildiği sahneleri kuran, kaldıran, konukları taşıyan, ulusal ve uluslararası kısa, uzun, belgesel kategorilerinde filmlerin başvurularını kabul eden, sınıflandıran, festival kataloglarının hazırlanmasından, etkinlik mekânlarının belirlenmesine ve tüm yazışmalara kadar arka planda emek veren 30’a yakın emekçi 2014 yılında vakıf kapanıyor gerekçesi ile tazminatları, birikmiş maaşları, kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeden ama ödeneceği vaadiyle bir gecede işten çıkarılıyor ve o günden bu yana değişen belediye başkanlıkları, festival yönetimlerine karşın sorunlarına hiçbir şekilde muhatap bulamıyorlar. Buna karşın vakfın SGK ve Maliye’ye olan borçları ödeniyor, yönetim kurulu üzerindeki icralar kaldırılıyor. Emekleri gaspedilen ve işsiz kalan festival emekçilerinin sesini duyan yok ve kimse de sorumluluk üstlenmiyor.

Bu bakımdan özellikle sinema, reklam, dizi gibi sektörlere mezun veren ilgili akademik kurumların mezun ettikleri öğrencilerinin iş piyasasındaki emek ve işgücü koşullarına mesafeli durmak yerine öğrencilerini çalışacakları sektörün sorunlu alanları hakkında da bilgilendirmek ve bu çalışma koşullarında tek başlarına ve kişisel ilişkilerle sorunlarına kısa vadeli çözümler üretseler de sektördeki devamlılık sorunu ve endüstrileşememe nedeniyle örgütlü mücadelenin gerekliliğine de hazırlamalıdır. Bunun yanında tabii ki hem teknik hem teorik hem de iş piyasasında ilgi duyduğu alanda kendilerini sürekli yenileyebilecekleri, mesleklerini en iyi şekilde icra edebilecekleri koşulların yaratılmasındaki sorumluluk bilincinin de verilmesi önemli. Özellikle son yıllarda dijitalleşme karşısında teknik alandaki gelişmeleri hem teorikte hem pratikte yeterince takip edemeyen, uygulama alanında yeterli öğretici kadroya sahip olamayan ve buna karşın sayıları sürekli artan Radyo, Televizyon ve Sinema, Sinema ve Televizyon, Film Tasarımı gibi bölümlerde sektörü tanıma, iş hukuku, emeğine sahip çıkma, hak arayışı konusunda da gerekli bilgiye ulaşamadan mezun olacak ve olmuş öğrencilerin iş ortamında yaşayacakları sorunlara hazırlıksız yakalanmaları kuşku götürmez. Bu öngörüden hareketle emeğin yoğun olarak göz ardı edildiği bu sektördeki sorunların da sinema filmleri, sinema tarihi, sinema mekânları, izleyici, dağıtım ve gösterim koşulları gibi akademinin önemli bir çalışma alanı, sorunsalı olarak görülmesi gerekiyor. Türkiye’de giderek sayısı artan festivaller, sinema ve dizi sektöründe uzun çalışma saatleri, çalışma saatlerinin düzensizliği, haftalık bir gün izinin sonraki günün hazırlıklarını yapmak üzere evden çalışarak kullanılması, yaz-kış demeden açık arazide karda, yağmurda ya da havasız mekânlarda çalışmak zorunda olunmasına karşın, kamera arkasında çalışan emekçilerin düşük ücretlerle ve bazı yapım şirketleri tarafından gerekçesiz olarak ödemelerin geciktirilmesi, eksik ödenmesi, sektörde çalışanlar arasında gelir dağılımı adaletsizliği ve bütün bu ağır koşullara karşın iş güvencesinin sağlanamaması sektörde çalışanlar tarafından sıklıkla dile getiriliyor. Sonuç olarak sinema, dizi sektörü gibi festivaller prestijli ve popüler bir alan olması nedeniyle çok az kadro ile fazla mesai vb konuların gündeme bile alınmadığı gece gündüz çalışmaları yürüten emekçilerin olduğu gerçeğini unutmamak ve bu koşulların televizyon ve sinema alanında örgütlenmiş sendikalarla işbirliği yapılarak daha mesleğe atılmadan eğitim sürecinde hem iş arama, hem çalışma koşulları hem de bu koşulların iyileştirilmesi adına örgütlü mücadeleye dahil olmalarının önü açılmalıdır.

Yararlanılan Kaynaklar
Senem Duruel Erkılıç ve Emine Uçar İlbuğa (11-13 Mayıs 2023). Türkiye’de Film Festivallerinde kadın Emeği. Sinema ve Kadın – Türkiye Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler (TFAYY) Konferansı’nda sözlü sunulmuş bildiri.
David Archibald; Mitchell Miller (2008). “The Film Festivals dossier: Introduction” Screen, Volume 52, Issue 2, Summer 2011, s. 249-252.