Beyin fırtınası lafını çok severim. Ama fırtınanın beyinleri bu denli zorladığını, sağa sola savurduğunu görmek doğrusu ürkütücü. Avrupa Gazeteciler Birliği'nin (AEJ) 44. Genel K

Beyin fırtınası lafını çok severim. Ama fırtınanın beyinleri bu denli zorladığını, sağa sola savurduğunu görmek doğrusu ürkütücü.

Avrupa Gazeteciler Birliği'nin (AEJ) 44. Genel Kurulu'nda, Prince of Asturias Vakfı ev sahipliğinde, Oviedo'da, değişik ülkelerden gazeteci, yazar, filozof, diplomat, politikacı bir araya geldik tartışıyoruz.

Soru: Dünyanın güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacı var mı? ve 21. Yüzyıl'ın çatışmaları karşısında Avrupa medyasının durumu?

Bu salonda pek temsilcileri olmasa da, günümüz Avrupası'nı fazla merkezileşmiş bulan ve "Moskova'nın yerini Brüksel aldı" diyenler var. Avrupa'nın ABD ile ilişkileri konusunda kafalar daha karışık. Hemen herkes Avrupa halkları arasında yükselmekte olan anti-Ame-rikancılığın farkında ve "ABD bizim düşmanımız değil" diyerek bundan endişe edenler var.

Çok daha çetrefil bir konu ise, İslam dünyasından karikatür krizi ve Papa'nın şu son sözlerine karşı yükselen tepkiler karşısında ne tavır alınacağı. "Müslüman fanatiklerin tehditleri yüzünden Avrupa'da ifade özgürlüğünün tehlikeye girmeye başladığını" söyleyenlerle, "İslam dünyası konusundaki cehalet ve önyargıların yaşanan gerilime neden olduğunu" savunanlar birbirlerine yüklenip duruyorlar. Bir taraf, Voltaire'in "Düşüncelerinize karşı olabilirim ama onları ifade edebilmeniz için hayatımı veririm" ilkesini anımsatırken, diğer taraf bazı düşünceleri ifade etmek için illa da o karikatürlerin çizilmesi gerekemedi-ğini vurgulayıp, gazetecinin sorumluluğunu ileri sürüyor.

Genel manzara ise daha iç karartıcı. Solana ile birlikte yıllarca dünyanın çatışma alanlarında bulunmuş İspanyol diplomat "18. yüzyılda çatışma ve savaşlarda 8 milyon, 19. yy'da 16 milyon, 20. yy'da ise 200 milyon insan öldü. 18. yy'da ölenlerin çoğu askerdi, 19. yy'da ölenlerin yarısı sivildi, 20. yy'da ölenlerin ise yüzde ço'ı sivil. Böyle giderse 21. yy'ın nasıl sona ereceğini bir düşünün. Açıkçası, insanlık dolu dizgin barbarlığa doğru gidiyor" diyor. "Tecrübelerim bana Öğretti ki" diye de ekliyor, "Hiçbir çelişki askeri yöntemlerle çözülemi-yor. Onca çatışma, kan ve ölümden sonra dönüp siyasi çözüm aramaya başlıyorsunuz." Diplomattan biz gazetecilere bir ders daha: "Çatışmalarda tarafsız olabilirsiniz, ama nötr olamazsınız. Olmamalısınız. Kurban eden ile kurbanı aynı kefeye koyamazsınız."

Buradakilerin üzerinde kolaylıkla anlaştığı şeyler de var, fırtınanın pek sarsamadığı. Herkes Avrupa'nın bir değerler sistemi olduğu; demokrasi, özgürlükler ve barış içinde bir arada yaşama gibi ilkelerin bu değerlerin başında geldiğini söylüyor. Onları korkutan ise dipten gelen bir dalga: Aşırı sağın Avrupa'nın her yerinde yükselmesi, kilisenin yeniden keşfedilmesi, daha birkaç yıl öncenin revaçta konusu gay evliliklerinin şimdi bu evlilikleri "liberalizmin hastalıkları" diye lanetleyenlerin hedefi olması, gittikçe sansasyonalist bir nitelik kazanan medyanın kamuoyunu sağduyuya çağırmaktan uzak oluşu, hemen her ülkenin yozlaşma, yolsuzluk ve çürüme batağına doğru gitmesi ve göçmenlerin akınına paralel gelişme gösteren ırkçılık...

Afrika nüfusunun yarısının günde 1 doların altında, tüm insan nüfusunun neredeyse beşte birinin ise günde 1 dolar civarında bir gelirle yaşamaya çalıştığı bir dünyada, ineklerinin beslenmesi için günde 2 dolar harcayan Avrupa, kendisini gittikçe daha da zorlayan göçmen akınını gezegenimizin geleceği için nükleer silahlar kadar önemli bir tehlike olarak görmeye başlamış. Anlaşılan o ki, ya insanları doğdukları yerlerde doyurabilen bir düzeni olacak dünyanın, ya da doyulan yerlerde huzurdan eser kalmayacak.

"Dünya gücü olalım diyoruz ama kendi içimizdeki bu tehditlerle nasıl başedeceğiz?" İşte Avrupa'nın yanıtlamakta zorlandığı soru! Beyin fırtınaları yaratıcı çözümler için yapılır ya, bizim fırtına şimdilik sadece beyinleri zorluyor!