Oviedo'da (İspanya) AEJ Genel Kurulu'nda deği

Oviedo'da (İspanya) AEJ Genel Kurulu'nda değişik ülkelerden gelen gazeteci, yazar, filozof, diplomat ve politikacılarla sürdürdüğümüz "beyin fırtınası" notlarına devam edelim. Orada konuşulanların, bugün Fransa'da tartışılacak olan "Ermeni soykırımı olmamıştır" demeyi suç sayan yasa tasarısıyla da ilgisi var. Dünya gerçekten küresel bir köye dönüştü ve kim nerede ne söylese anında duyuluyor. Kaderin cilvesine bakın ki, "Ermeni soykırımı olmuştur" diyenleri cezalandırma peşinde olan Türkiye'de namlunun tam da ucunda duran Hrant Dink'in söyledikleri buralarda yasaya karşı olanların kullandıkları en güçlü argüman oluyor.

Hrant'ın "Gerekirse Fransa'ya giderek bu çılgınlığı protesto edeceğim ve yeni yasayı ihlal edeceğim. Bu suçu hakkımda dava açılması için işleyeceğim. Böylelikle bu iki mantıksız zihniyet, beni hapse tıkmak için birbiriyle yarışabilir" şeklindeki sözleri Avrupalı akılları zorluyor.

Le Monde Genel Yayın Yönetmeni Sylvain Cypel, gazetecilerin bu türden sorunlara yaklaşırken, anadan doğma bir nötrlükte olmadığını, birikimlerinin bakış açısını kaçınılmaz olarak etkilediğini anımsatıyor. Kendi önem sıralarını da bozmadan yalnızca olguları aktarabilmenin güçlüğünü vurguluyor. Sonra, bir Yahudi olduğunun altını kalın kalın çizerek, çuvaldızı var gücüyle İsrail'e batırıyor: "Ce-nin'de katliam oldu mu, olmadı mı? Kavram üzerinden bunu tartışıp durduk. Katliam dersek İsrail ordusunu bir canavar gibi göstermiş olacaktık. Oysa, ne olduğunu anlattığımızda, temel olguları ortaya koyduğumuzda her şey çok basitti: Evet, Cenin'de bir katliam oldu."

Pascale Bourgaux, Belçika Radyo Televiz-yonu'ndan bir meslektaş, Lübnan'da Hizbul-lah yanlısı ailelerle bir süre yaşamış ve daha yeni ülkesine dönmüş sıkı bir programla. Şimdi, Avrupa'da İslam dünyasına, Hizbullah'a ilişkin klişeleri sorguluyor. Bush ve onun çizgisini izleyen liderlerin söylediklerini yerinden ve içerden yaptığı gözlemlerle didikliyor. "Gazeteci rahatsız etmeli" diyor Pascale, "Hâkim fikirlerin ve hâkimlerin rüzgârına bırakmamalı kendini. Onları rahatsız etmeli."

Şimdi Fransa'da gündemde olan, bizimse yıllardır kafa göz kırarak tartıştığımız Ermeni sorunu gibi çatışma potansiyelli çelişkilerle gazeteciler nasıl ilgilenmeli? Sylvain, "Bu tür durumlarda çatışmanın asıl kurbanı olanlarla neredeyse hiç konuşmuyor, onları konuşturmuyoruz" diyor. "Haberlerimizin yüzde 90'ını çatışmanın aktörleriyle konuşarak yapıyoruz. Generallere, politikacılara uzatıyoruz mikrofonu. Onların dışında kalanlarla, halkın yüzde 90'ıyla konuşmuyoruz. Oysa, daha çok halkla konuşmalı, halkı konuşturmalıyız." Ve soruyor: "İsrail neden Araplar için de demokratik bir devlet olmayı başaramıyor? Türkiye Osmanlı'nın sonunu getirenlerin sorumlu olduğu trajedilerle, Ermeni katliamlarıyla yüzleşmeyi neden beceremiyor? Biz bunu neden yapamıyoruz?"

Avrupalı politikacılar ve diplomatlar da, çevre sorunlarından nükleer teknolojiye, mik-ro milliyetçi çatışmalardan uygarlıklar çatışmasına kadar çok sayıda tehlikeyle dolu bir yolda hızla ilerleyen dünyada Avrupa'nın rolünü sorguluyorlar. Bütün bu tehditlere müdahale edebilen bir Avrupa nasıl olacak? AB bu rolü oynayabiliyor mu? İkinci soruya verilen yanıt pek de olumlu değil. "ABD'nin dünya genelinde 12 bin diplomatı, AB'nin ise 45 bin diplomatı var. Bu sadece bizim ortak bir politikaya sahip olamayışımızın kanıtı" diyor bir İspanyol diplomat. Bir başkası, "Nasıl bir Avrupa?" sorusunu "21. yüzyılda sadece market olan, daha da büyüyerek bir süpermarkete dönüşen Avrupa istemiyoruz. Politik bir Avrupa istiyoruz, dünya barışı konusunda sesi güçlü çıkan politik bir Avrupa" diye yanıtlıyor.

Basit yanıtları yok soruların. Ama şurası kesin: önce kendimize eleştirel olabilmeyi becereceğiz ve rahatsız eden gazeteciler olacağız!

Not: Özellikle taşradan arayıp yeni çıkan MEMLEKETİN HALLERİ kitabımı bulamadığını söyleyen okurların ilgilerine teşekkür ediyorum. Kitabı internetten edinmek ya da Arkadaş Yayınevi'nden istemek mümkün.