Agora Kitaplığı, ‘Başkalarının Acısına Bakmak’ kitabından sonra, yeni bir Susan Sontag çalışmasını daha Osman Akınhay’ın çevirisiyle yayımladı. ‘Fotoğraf Üzerine’ adlı kitabın...

Agora Kitaplığı, ‘Başkalarının Acısına Bakmak’ kitabından sonra, yeni bir Susan Sontag çalışmasını daha Osman Akınhay’ın çevirisiyle yayımladı. ‘Fotoğraf Üzerine’ adlı kitabın, öncelikle yalnızca fotoğrafla ilgilenen kişiler için olmadığını hemen belirtmem gerekli... Çizerek okuma alışkanlığımı bu kitap için de sürdürdüğümden hemen her sayfası çizikler ve notlarla doldu. Belki de Susan Sontag’ın fotoğraf üzerine en önemli çalışması bu. Osman Akınhay’ın başarılı çevirisinin, kitabı rahat okunur ve iyi anlaşılır kıldığını da söylemeliyim.

Kitaptan kısa paragrafları alıntılayarak yaptığım seçkiler, daha önce bu köşeden yazdıklarıma kaynak olmuştu.

“Bir olay fotoğrafı çekilmeye değer bir şey anlamına gelmeye başlamışsa eğer, o olayın neyden oluştuğunu belirleyen şey hâlâ (en geniş anlamıyla) ideolojidir” diyor Sontag.

İşte Türkiye’de fotoğraf üretimi -ister belgesel, ister sanatsal ifade biçimi olarak fotoğraf olsun- adına düşünsel eksikliğini en çok hissettiğimiz şey.

Bu tip görüntüler için de sözü var Sontag’ın:

“Kendi başlarına herhangi bir şeye açıklama getiremeyen fotoğraflar, çıkarımda bulunmaya, spekülasyon yürütmeye ve fantezi kurmaya yapılmış, arkası kesilmek bilmez davetiyelerdir”

Kitaptan alıntılar yapmaya devam ediyorum:

“İnsanlar acının peşine daha çok değil, daha az hissetmek için düşerler” Sontag’ın bu sözü, bana Ajans Vu’nun savaş fotoğrafçısı Stanley Green’in fotoğrafa yeni başladığım yıllarda, fotoğraflarımı görüp -duygusallığımdan biraz arınmam ya da edep etmem için- Taksim İlk Yardım’da fotoğraf çekmemi istemesini anımsattı.

Bir-iki alıntı daha:

“Modern sanatın önemli bir kısmı, ‘korkunç olan şey’in eşiğini alçaltmaya hasredilmiştir. Eskiden -çok fazla şok edici, acı verici ya da sıkıntı doğurucu oldukları için- görmeye ya da duymaya dayanamayacağımız şeylere alışmamızı sağlayan sanat, ‘ahlakı’ değiştirir. Tiksinmenin tedricen bastırılması bizi oldukça formel bir hakikate yaklaştırır, sanatın ve ahlakın yarattığı tabuların keyfi olduğunu ortaya koyar. Öte yandan, (hareketli ve durağan) görüntülerde ve basılı yayınlarda grotesk öğelerin giderek artma eğilimini sindirme yeteneğimizin ağır bir bedelinin bulunduğu belirtilmelidir. Uzun vadede bakıldığında, burada gördüğümüz benliğin özgürleşmesi değil, benlikten bir şeylerin eksilmesidir: Başka bir ifadeyle, korkunç olana karşı sözde bir aşinalık edinilmiş olunması, yabancılaşmayı pekiştirerek, gerçek hayatta tepki gösterme imkanımızı daraltacaktır”

“Fotoğraf çekme eyleminin ana damarının gösterdiği kadarıyla, ‘gerçek’ olanın sürrealist bir anlayışla manipüle edilmesi ya da teatralleşmesi -gerçekten yersiz değilse bile- gereksizdir”

“Üzerinde ne kadar az oynanır, ne kadar az işlenirse, safiyetini o ölçüde korur -böylesi bir durumda da muhtemelen daha yetkin bir niteliğe kavuşur”

O yüzden, geçen yazımda dediğim gibi Belgesel Fotoğraf ve Sosyal Belgesel Fotoğrafı ayrı bir kategori olarak düşünmek gerektiğini Sontag’ın bu tesbitlerinden sonra yineleyeyim.

Ancak Susan Sontag görüntünün ideolojisi konusunda da önemli bir tespite parmak basıyor. John Berger’in belleğin yitiminde fotoğrafın rolü için söylediklerini çağrıştırıyor.

“Tarihsel değişim hızlanmayı sürdürdükçe, geçmişin kendisi de (Benjamin’in söylediği gibi, kaybolup gitmekte olan şeylere yeni bir güzellik atfetmeyi mümkün kılarak) en sürreel malzemeye dönüşmüştür. Fotoğrafçılar daha en başından itibaren, kaybolup gitmekte olan bir dünyayı kayda geçirme görevini kendileri üstlendikleri gibi, o dünyanın kaybolup gidişini hızlandıran güçlerce de bu işe biçilmiş kaftan sayıyorlardı”

Kitap hakkında fikir edinebilmek için yerim elverdiğince bir-iki paragraf alıntıyla tanıtmaya çalıştım. Ancak, başta da söylediğim gibi, kitabın her yeri çiziklerle doldu.