İktidarın ve itirazın dili olarak belgesel fotoğraf dediğimizde ne anlıyoruz? Fotoğrafın ne gibi bir özelliği var ki iktidar bu özelliği kendi amacı doğrultusunda kullanabiliyor? Fotoğrafın bilmediğimiz.....

İktidarın ve itirazın dili olarak belgesel fotoğraf dediğimizde ne anlıyoruz? Fotoğrafın ne gibi bir özelliği var ki iktidar bu özelliği kendi amacı doğrultusunda kullanabiliyor? Fotoğrafın bilmediğimiz hangi özelliği fotoğrafı iktidarın aracı haline dönüştürüyor? Görüntünün etki gücünü bilen iktidar hareketli görüntüleri olduğu kadar anın donmuş görüntüsünü (fotoğraf) nasıl manüple ediyor?

Fotoğraf üretenler açısından görsel ve yazılı medyayı kullanan iktidarın dilini anlamak ve itirazın dilini oluşturmak gerekiyor. Fotoğrafın kullanım olanaklarının hızlı bir biçimde artması, fotoğrafın bir sanayi kolu olmasını sağlıyor ve kapitalizm bu hızlı tüketimi körükleyerek hem ekonomik hem de siyasi olarak yararlanıyor. Fotoğraf makinesinin icat edildiği yılların Marx’ın rüştünü ispat ettiği yıllara denk düşmesi ve aynı şekilde sosyoloji biliminin temelinin de bu yıllarda atılmış olması rastlantı olmasa gerek.

Fotoğraf makinesinin yaptığı görüntüyü dondurma işlemini bildiğimiz gibi gözümüz yapamıyor. İşte tam da bu özelliğinden dolayı yani fotoğrafın anı dondurma özelliğinden iktidar yararlanıyor. İnsanoğlu ise bunu ancak bellek yetisiyle becerebiliyor. Geçmiş yıllarla ilgili anılarımız belleğimizde bir fotoğraf karesi/kareleri biçiminde saklı. 

Bellek kendi başına içinde anlam barındırıyor ancak fotoğraflar şimdi ile geçmiş arasında eşzamansal bir ilişki kurduğunda anlam kazanıyor. Anlam işlevlerin anlaşılması sonucu ortaya çıkıyor ve ancak bir öyküsü olan nesne, anlamayı sağlayabiliyor. Anımsanan şeyin hiçlikten kurtulması bu günle ilişkilendirildiği içindir. Unutulan şeyse terk edilmiş demektir.

“20. yüzyılın ikinci yarısında tarih yargısı, yoksullar ve ayrıcalıktan yoksunlar dışında herkes tarafından terk edildi. Geçmişten dehşete düşen, geleceği göremeyen sanayileşmiş dünya, adalet ilkesinin tüm inandırıcılığını yok eden bir oportünizm içinde yaşıyor. Bu oportünizm her şeyi bir gösterime dönüştürüyor (doğayı, tarihi, acıları, başka insanları, yıkımları, sporu, cinselliği, siyaseti). Bu dönüşümü gerçekleştirmek için kullanılan araç fotoğraf makinesidir.

Görüntü bombardımanı, beklentilerden oluşan sonsuz bir şimdi yaratır. Bellek, gerekli ya da istenir olmaktan çıkar. Belleğin bu şekilde yitirilmesi ile birlikte, anlamın ve yargının süreklilikleri de yitip gider. Fotoğraf bizi belleğin yükünden kurtarır. Bizi tanrı gibi gözler, bizim yerimize gözlemde bulunur. Çünkü fotoğraf makinesi unutulsun diye kaydeder. Susan Sontag bu tanrıyı tarihte çok açık bir biçimde saptar. Tekelci kapitalizmin tanrısıdır bu.” (**)

Kitleler için bir gösterim ve yöneticiler için bir gözetim nesnesi olarak kullanılan fotoğraf makineleri imgelerin üretilmesini sağlıyor ve iktidar böylelikle bir yönetim ideolojisi oluşturuyor. Toplumsal değişim böylelikle yerini imgelerin değişimine bırakıyor.

Fotoğrafın 20. yüzyılın ilk yarısında olduğu gibi işlevinin tekrardan güç kazanması için fotoğrafçılara büyük iş düşüyor. İktidarın unutturmaya ya da yalan yanlış bilgilerle saptırmaya çalıştığı geçmişe sahip çıkmak ve onu insanların kendi tarihlerini yaratma süreçlerinin bütünleyici bir parçası olarak önemsemek gerekir.

“O zaman bütün fotoğraflar yeniden canlı bir bağlama kavuşacaktır; hapsolmuş anlardan çıkıp zaman içinde var olmaya devam edecektir. Alternatif fotoğrafın görevi fotoğrafı toplumsal ve siyasal belleğin bir parçası kılmaktır; onu bu belleği felce uğratacak bir şey olarak kullanmak değil. Kapitalizmin medya tekellerinin elinde fotoğrafın nasıl kullanıldığına bakacak olursak alternatif bir uygulamayı bulmakta zorlanmayız.” (**)

Fotoğrafçı, yarışmalara fotoğraf yetiştirmek, gerçeği manüple etmek, genaralleri hoşnut etmek, askerleri yüceltmek ya da dünya basınını sarsmak için fotoğraf üretmemelidir.

“Fotoğraf yalnızca sözcüklerle söylenenleri tekrarlar. Bellekse çok sayıda çağrışımlarla çalışır. Basılı fotoğrafı öyle bir yere oturtmak gerekir ki o fotoğraf, eskiden olan ve şimdi olanın şaşırtıcı sürekliliğinin bir parçası olma niteliği kazansın; ki fotoğraf aynı anda hem kişisel, hem siyasal, hem ekonomik, hem dramatik, hem güncel, hem tarihsel açıdan görülebilsin.”(**)

(*) 2-4 Mayıs AFSAD fotoğraf sempozyumunda kısaltılmış sunumum. (**) John Berger