İnsan gözü yer küredeki en gelişmiş vizörlerden biridir. Bu gelişmiş vizörden tespit edilen görüntüler beynin belirli bölümlerinde...

İnsan gözü yer küredeki en gelişmiş vizörlerden biridir. Bu gelişmiş vizörden tespit edilen görüntüler beynin belirli bölümlerinde depolanır. Ancak bu görüntüler kişiye özeldir ve ne yazık ki basılamaz, aktarılamaz ve kopya edilemez. Öte yandan bir fotoğraf makinesinin vizöründen tespit edilen görüntüler her ne kadar insan gözü kadar mükemmel değilse de basılabilir, aktarılabilir, kopyalanabilir. Hatta günümüz teknolojisi ile işlenebilir. Dolayısıyla fotoğraf makinesi icadından bu yana büyük işlevleri olmuş bir makinedir. Elbetteki makinede iş bitmez. Fotoğrafı fotoğraf yapan aslında makineyi elinde tutan yüreğinde hisseden fotoğrafçıdır. Fotoğrafçı kimi  gazeteci, kimi sanatçıdır aynı zamanda. Ve bu usta ellerden, gözlerden, beyinlerden yansıyan fotoğraflar dünyayı çoğu zaman alt üst etmeye yeter. Savaş, çevre ve kırımlarla ilgili fotoğraflar çoğu zaman bütün çıplaklığı ile gerçeği yansıtır ve insanları derinden etkiler. Fotoğraf savaşların, çevre felaketlerinin, kırımların gerçek yüzünü insanlara çarpıcı bir biçimde yansıtır ve önlenmelerinde büyük rol oynar. Yaşamın iyi, kötü her yönünü bize belge olarak sunan fotoğrafı sevmem ve ilgilenmem birazda bu nedenledir. Son yıllarda bu tutkuyu ihmal etmiş olmam içimdeki en büyük boşluklardan biridir. Bu boşluğu biraz olsun hafifletmek için bu dar köşede fotoğrafa daha fazla yer vermek niyetindeyim.
Bu gün yine bir fotoğraftan yola çıkarak bir gerçeğe parmak basmak niyetindeyim. Önümdeki gazetede öyle bir fotoğraf var ki pek çok gerçeği bütün çıplaklığı ile yansıtıyor. Aslında fotoğrafa bakınca fazla söze gerek kalmıyor.
Yer darlığı nedeni ile fotoğrafa buraya koyamadım. Ancak fotoğraf karesinde yan yana olanları ve alt yazıyı size aktarınca pek çoğunuz anımsayacaksınız.
Fotoğrafta TÜSİAD, MÜSİAD, TİM, TİSK, TOBB gibi işveren örgütleri ve TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, KAMU-SEN ve TESK gibi işçi, memur ve esnaf örgütlerinin temsilcileri yan yanalar. Toplu sözleşme yada benzeri bir hak mücadelesinin yansıdığı bir masa olsa bu masa normal karşılanabilir. Fakat alt yazı bambaşka. “Kriz varsa çare de var! Haydi vatandaş pazara!”
Önerilen bu. Yani vatandaşta harcamaktan imtina ettiği para olduğu varsayılıyor ve bunun harcanması talep ediliyor. Şimdi o anamalcı kesimin kendisi gibi varlığını üzerine kurduğu sermaye birikiminin, işçide, memurda, köylüde, küçük esnafta da olduğunu dile getirmesi yüzsüzlüğü anlaşılabilir bir durumdur. Fakat özellikle krizin daha da tırmandırdığı işsizlik ve yoksulluk gırtlağı bile aşmışken o ‘emek örgütlerinin’ argo deyimle bizatihi kendileri zulacı, cukkacı olan kapitalistler ile yan yana gelip vatandaşla alay eder gibi “haydi pazara” çağrısı yapmaları yüzsüzlükten de öte bir şey değil midir? Bu kepazeliği açığa vuran o fotoğraf bence yılın fotoğraflarından biri olmalıdır.
Geçen Cumartesi TAKSAV’ın Ankara’da düzenlediği “Mahalle baskısından Devlet baskısına mı?” başlıklı panel/forumu yapıldı. Oldukça ilgi gören bu etkinlikte tarikat ve cemaatlerin baskıdaki rolü ve devlet içinde örgütlenmelerinden de söz edildi. Eskiden Anadolu’da  varlığından söz edilen “Ham softaların” yerlerini emperyalizm tarafından işlenmiş, tavlanmış “pişmiş softalara” bıraktığını ve bu pişmiş softaların bir yandan entegrasyonu gerçekleştirirken diğer yandan da baskıyı ülke geneline yaymakta olduğu bir kez daha dillendirildi. Baskıyı genişletme işlevinde olan, yönetim erki ile organik bağlar kuran bu tarikat, cemaat yapılanmalarına karşı mücadeleyi hayatın her alanında sürdürmek direk tavır almaktan geçmektedir. Hayatın her alanındaki tüm yaşam organlarını deşifre etmek, toplumla olan bağlarını koparmak gerekmektedir. Bu gereklilik ortada iken onları meşrulaştırıcı ( yayın organlarında yer almak, yan yana görünmek, etkinliklerine katılmak gibi..) tüm davranışlardan uzak durulmalıdır. Aynı durum sözünü ettiğimiz fotoğrafta yer alan sözde emek ve esnaf örgütleri içinde geçerlidir. Emek sermaye arasındaki mücadeleyi bulanıklaştıran, flulaştıran bu örgütler içinde  benzer tavır ve ayrıştırma kaçınılmazdır.
Kimilerinin dediği gibi bu yaz solda sıcak mı geçecek soğuk mu bilemem. Fakat bildiğim bu yaz sınıf mücadelesinde saflaşma ve safileşmenin olacağı maskeli baloların en aza ineceği bir yaz olacağıdır.