Franny ve Zoey Aşkına! Salinger’a neler oluyor?
Fotoğraf: Berkay Şatır

Berkay ŞATIR*

Sarı Sandalye ekibinin son oyunu F&Z bizi 45 dakikalık bir delilik tufanının ortasına bırakıyor. J. D. Salinger’ın Franny ve Zoey öykülerinden esinlenerek yaratılmış F&Z evreni, Sarı Sandalye’nin ilk edebiyat uyarlaması değil. 2014 yılında Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğunun profesyonel uzantısı olarak yola çıkan Sarı Sandalye ekibi kurulduğu dönemden beri klasikleşmiş edebî eserleri incik cincik ederek hayal güçlerinin en absürt köşelerine taşımakta ustalaşmış. 2014’teki kurucu oyunları, belki de tiyatrolaştırılması en güç yazarlardan biri olan, George Perec’ten; kataloglarında Knut Hamsun da var Ferit Edgü de. 10. yıllarında ise görev Salinger’ın Franny ve Zoey’sini tersyüz etmek hem de Bufon tekniğiyle, Metallica’yla, Serdar Ortaç’la!

F&Z aslında ekibin oyuncularından Ezgi Yazıcı’nın Salinger üzerine bir yüksek lisans araştırması olarak başlamış. Ekibin yönetmenliğini üstlenen Doğa Nalbantoğlu’nun projeyi üstlenmesiyle başlangıç noktasından çok daha uzak bir noktaya evrilmiş. Sarı Sandalye’nin klasik bir yönetmen-oyuncu hiyerarşisinin ötesinde bir kolektif gibi çalıştığını söylemek doğru olacaktır. Atölye çalışmaları ile oyundaki birçok icat ortaya çıkmış. Yine de Nalbantoğlu’nun yönetmen koltuğundaki imzasını yadsımamak gerekiyor. Ekibin 2022-2023 sezonu oyunu Alfred Jarry’nin Kral Übü’sü ile yeni oyunları F&Z’de gözüme çarpan birincil benzerlik metinlerarasılık ve popüler kültür referansları oluyor. Kral Übü’de viral Youtube videolarından kesitlerin sahnelenmesinden Shakespeare tiratlarına uzanan bu renkli metinlerarası yelpaze, F&Z’de de Nalbantoğlu etkisi ile kendisine yer buluyor. Youtube’daki esprili rap şarkıları ile meşhur olan Orkundk’nın bir beatiyle açılıyor F&Z. Frapan giyimleriyle sahnede süzülen ekip sepya aile fotoğraflarının pozlarında belirmeden önce çok sesli bir şekilde bambaşka tarzlarla Serdar Ortaç’ın “Mesafe” şarkısından bambaşka bölümleri dillendiriyor.

“Peşimden gelirsen

Aşk için dilenirsen”

Metinlerarası göndermeler bunlarla sınırlı kalmıyor. Sahnedeki tek erkek oyuncu Emre Yıldızlar Stromae’den "Papaoutai" ile ekibin müzisyeni İrem Kalaycıoğlu ise Metallica’dan ansızın bir “Master of Puppets” coverı ile sahneyi dolduruyor. Salinger’ın yalın diyaloglarında kaybolacağımızı umduğumuzu sandığımız bir tiyatro oyununda popüler kültürü bombardımanıyla karşılaşmak büyük bir şok; güldüren, hayranlık yaratan ve izleyiciyi tekinsiz bilinmez bir yere doğru çeken bir sürpriz.

Salinger’ın vasiyetinde eserlerinin uyarlamasını yasaklaması, F&Z’yi “esinlenme” sınırlarına belki de pratik sebeplerle çekti. Sarı Sandalye ise bu sınırlar içerisinde Franny ve Zoey’nin özünü koruyarak süslenmiş yepyeni bir metin sunuyor. Sıkışmış bir aile, büyümeyle yiten giden masumiyet, doğru ile yanlışın sınırlarının ortadan kalktığı bir bilinmez ve şarkılar, danslar, ucubeler, birdenbire kendilerini Godot’yu beklerken bulan karakterler. Evet, Godot! “Aman da nasıl geldik Godot’ya” demeyelim, geliniyormuş valla! F&Z yarattığı tüm muğlaklık içerisinde çeşitli okumalara açık bir oyun. Özellikle kesin temsillerden kaçıyor, ele aldığı ve yolda dokunduğu tüm metinlere bıyık altından bir gülüş ile yaklaşıyor. Öyle kıvrak, dolambaçlı yollardan bin bir durağa uğrayarak ilerliyor ki kendimizi bir anda Godot’nun yolunu gözlerken biliyoruz. Bilinmez bir yola girmişiz ve aniden Eyüpsultan’dan çıkmışız gibi çıkıyoruz Godot’nun sayfalarına, “Aa Godot!”

Sarı Sandalye’nin temsili zora sokan yaklaşımını Kral Übü’de de görmüştük. Kral Übü ve Übü Ana karakterleri ikişer farklı oyuncu tarafından (Emre Yıldızlar/Emirhan Altunkaya ve İrem Kalaycıoğlu/Canan Günaştı) bambaşka dramaturjiler takip edilerek ve karakterlerin farklı özelliklerini üstlenerek oynanıyordu. F&Z’de ise temsilin sınırları Bufon tekniği ile zorlanıyor.

Bufon aslen 16. yüzyıl İtalyan soytarı geleneğine uzanan bir teknik olmasına rağmen Jacques Lecoq’un öğretileriyle birlikte 20. yüzyılda modern bir yorumuyla çağdaş tiyatroda önemli bir yer tutmaya başlıyor. Maskeler, abartılı kostümler, grotesk tiplemeler ve toplumsal eleştiri. F&Z, Bufon’un tüm bu özelliklerini kendi potasında eritmeyi başarıyor. Bufon’un söylenmeyecek söz ve eleştirilmeyecek figür tanımayan bıçkın absürtlüğü bir erkek çocuğun doğuşundan, cinselliği, gücü, şiddeti, faşizmi öğrenmesine kadar uzanan kirli yolu soytarı-ucubeler aracılığıyla aydınlatıyor. F&Z’nin belkemiğini oluşturan bu teknik, ucubeler aracılığıyla temsilin çoğullaştırılmasını sağlıyor. Taklitler yapıp birbirleriyle dalga geçen Buffonlar ne yazıya ne söze sığan grotesk alaycılıkları sayesinde Franny ve Zoey’nin çok ötesinde aile ve otorite kavramlarına bir toplumsal eleştiri getirmeyi başarıyor.

“Temem!”

F&Z, 3 Mayıs’ta Beyoğlu’nda Sahne Pulcherie’de.

*Arş. Gör. Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yönetmen.

KÜNYE
Yazan: J. D. Salinger / Uyarlayan ve Yöneten: Doğa Nalbantoğlu / Oynayanlar: Canan Günaştı, Emre Yıldızlar, Ezgi Yazıcı, İrem Kalaycıoğlu, Ş. Ceren Ülgen / Işık Tasarım: Samet Acar / Kostüm Tasarım: Kayra Belen Yardımcı / Özgün Müzik: Göksu Işık / Şarkı: Orkun DK / Hareket Tasarımı: Doğa Nalbantoğlu / Eklenen Metinler: Doğa Nalbantoğlu / Afiş Tasarım: Doğa Öktem / Dış Göz: Emirhan Altunkaya