Fransa’daki Nahel isyanının sol içindeki yansımaları

Prof. Dr. Ali ARAYICI/Paris

Fransız yazar Albert Camus’un 1944’te söylediği "Bir şeyleri yanlış adlandırmak dünyanın talihsizliğini artırıyor" sözü bugün, dünyanın pek çok ülkesinde yaşananları özetliyor sanki. Faşizm, neo-faşizm, post-faşizm, Brezilya, Almanya, İtalya ve birçok ülkede olanlara dair yapılan en sık nitelendirmeler. 

Avrupa’nın ve dünyanın pek çok ülkesinin peşini bırakmayan yeni aşırı sağ, ırkçı ve faşizan akımlar bizi tarihimizin en karanlık günlerine geri götürüyor. ABD, Almanya, Fransa ve başka birçok ülkede insanlar renk, düşünce, dil-din ve kültürel farklılığından dolayı; ırkçı ve faşist saldırılar sonucunda yaşamını yitiriyor. Cezayir asıllı Nahel M.,’nin 27 Haziran’da Paris’in banliyösü Nanterre’de bir polis tarafından öldürülmesi bunlardan en sonuncusu.

MARJİNALLEŞTİRME

Mağrip (Cezayir, Fas, Tunus) ve Avrupa basını Fransa’da yaşanan olaylara geniş yer verdi: "Fransa, göçmen kuşaklarını marjinalleştirmeye devam ediyor" diye. Olaylar, Mağrip ülkelerinde yakından takip edildi. Cezayir’de Arapça çıkan El Khabar gazetesi, "Dramatik bir gerçek, Fransa’yı şiddetli bir sömürge geçmişini kabul etmeme konusundaki inatçılığıyla karşı karşıya getiriyor. Fransa, nesiller boyu göçmenleri marjinalleştirmeye devam ediyor. Kendi topraklarında doğmuş olmalarına rağmen, Fransızların tüm haklardan yararlanmasını reddetti" diye yazdı.

Irkçılık ve göçle ilgili birçok kuruluş yorum yapıyor. Her Şey Cezayir Üzerine web sitesi, bazı Fransız medyasının kurban için aceleyle "sabıka kaydı" sormasına kızıyor. 

Cezayirli’lerin Fransa’da ilk göçmen topluluğunu oluşturmasına rağmen müdahale etmeme ilkesini hızlı şekilde savunmak için bir açıklama yapıldı. Dışişleri açıklamasında, kurbanın ailesine "onun yasını ve kederini geniş çapta paylaştığı" güvencesini verdi. "Ev sahibi ülkede vatandaşların yararına olması gereken barış ve güvenlik konusunda endişe duyarak, koruma görevini tam olarak üstleneceği konusunda Fransız hükümetine güvenmek" istenildiği belirtildi.

MELENCHON’A ELEŞTİRİ

Nahel M.’nin öldürülmesiyle birlikte, belli başlı büyük kenterde yaşanan başkaldırı ve siddet olayları karşısında sol kesimin almış olduğu tavırda açık net değil. Sol, kendi içinde, farklılıklar yaşıyor. Şu anda, sol ikiye bölünmüş durumda. Bazı sol kesimler, başkaldırı ve şiddeti kınarken bazılar ise hala sessizliğini korumayı südürüyor.

Boyun Eğmeyenler’in (LFI) lideri Jean-Luc Mélenchon ve arkadaşları yaşanan şiddeti kesin bir dille kınamamakla ve "ateşe benzin atmakla" suçlanıyor. 

Yeni Popüler Ekolojik ve Sosyal Birliği’nin (NUPES) bileşenlerinden sosyalistler, komünistler ve yeşiller, şiddeti kayıtsız şartsız kınarken, Mélenchon’nu sükunet çağrısı yapmayı reddettiği için suçladılar. Mélenchon’un, müttefiklerininkilerle gerçek bir fark yaratan pozisyonu, taviz çağrısında bulunmaması, yaşanan şiddet ve başkaldırı karşısında takındığı tavır; bazı sol parti ve örgüt tarafından da eleştirildi.

Soydan ve müttefiklerinden gelen eleştirilere rağmen 2 Temmuz’da LCI’da televizyon kanalında Mélenchon yine "suünet" çağrısı yapmayı reddetti. Polisin "durumun bir kısmından sorumlu olduğunu" savunarak, "ayaklanan yoksullar" dedi. "Sorumluluk taşıyan yetkiyi taşıyandır" ifadelerini kullandı. Birçok kamu hizmeti "yağmalanırken" solcu lider Mélenchon, yayınladığı bir video’da "ortak faydamız" diyerek gençlerden okulları, kütüphaneleri ve spor salonlarına dokunmamalarını istedi.  

IRKÇI LE PEN MEMNUN

Aşırı sağcı, ırkçı Ulusal Birleşme Cephesi (RN) lideri Marine Le Pen’in Nahel M.’nin alçakça polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan başkaldırı ve şiddet olayları karşısında, " kültürel savaş neredeyse kazanıldı" sözünü söylemesi toplumda tepki yarattı. Le Pen’in daha da ileri giderek öldürülen Nahel’i ve ailesini suçlaması, öldüren polisi destekleyici açıklama yapması, basit ifadeyle bir aymazlık.

Le Pen’nin partisi RN’in, yabancı düşmanlığı ve göçmen politikasi dünden bugüne oluşmuş değil. Yaklaşık 40 yıldır sistematik olarak oluşturulan bir strateji olduğu unutulmamalı. Merkez sağda Cumhuriyetçiler’in (LR) programı, RN’nin göç, hukukun üstünlüğü ve Avrupa hakkındaki programının "kopyalanıp yapıştırılmış" hali. Ayrıca, "ne sağ ne sol" diyerek iki dönemdir Cumhurbaşkanı seçilen Cumhuriyet Yürüyüşü’nün (MR) lideri Emmanuel Macron’un, göçmen ve uyum politiklarıyla RN’ın politikalarının tamamen örtüştüğüde söylenebilir.

Le Pen, Fransız halkının kolektif hayal gücüne hitap eden temaları yeniden ele alıyor. Artık, biyolojik olmaktan çok kimliksel bir ırkçı söylemle göçmen, yahudi ve müslümanlara karşı laik ve  cumhuriyetçi fikirler saptırılıyor. Böylece güvencesizliğin nedenlerini maskelemek için, göçün toplumsal, güvenlik ve fantastik araçsallaştırılması arasında bağlantı kuruyor. Anti-kapitalist bir söylem haline getirmemeye özen gösterdiği küreselleşme ve Avrupa karşıtı söylemi de öyle. Le Pen yaşananlardan oldukça memnun şekilde yol almaya devam ediyor.