Fransa’nın göreceli çekiciliği her geçen gün azalıyor
Fotoğraf: AA

Ali ARAYICI

Birleşmiş Milletler’in (BM) son yıllardaki verilerine göre, 2000’den 2020’ye kadar olan dönemde, göçmen nüfusun dünya nüfusu içindeki payı %62 arttı. Bu nüfus artışı, doğal olarak Avrupa kıtasını da etkiledi (%60). 2000 yılından bu yana, Avrupa’nın göçmen nüfusunda en büyük göreli artışı yaşayan ülkeleri Güney Avrupa (%181), Kuzey Avrupa ülkeleri (%121), Birleşik Krallık ve İrlanda (%100), Almanya ve Avusturya ( %75) oldu.

Daha sonra ise, Batı Avrupa’nın geri kalanı (Fransa hariç) geliyor (%58). Öte yandan, eski komünist bloku Orta Avrupa ülkelerinde artış çok düşük oldu (%12). 2021’de, Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne (INSEE) göre, Fransa’da 7 milyon göçmen yaşıyor. Yani, toplam nüfusun %10,3’ünü oluşturuyor. 2,5 milyon göçmen (%36’sı), Fransa’ya geldiklerinden itibaren Fransız vatandaşı oldu.

Fransa’da, yaşayan göçmen nüfus 5,2 milyon. Toplam nüfusun %7,7’sini oluşturuyor. Fransız vatandaşlığını almamış 4,5 milyon göçmen ve Fransa’da doğmuş yabancı uyruklu 0,8 milyon kişiden oluşuyor. 1,7 milyon kişi yurtdışında Fransız vatandaşı olarak doğdu. Göçmenlerle (7 milyon) birlikte toplam 8,7 milyon insan, yani toplam nüfusun %12,8’i yurtdışında doğdu.

NE DEĞİŞTİ?

Dış göç alımına her zaman gereksinim duyan Fransa’da göç olayı, «Fransa’nın göreceli çekiciliğini, ekonomisini ve sosyal modelini tehdit ederek durabilir». Ekonomist Philippe Askenazy, Le Monde gazetesindeki köşesinde, önümüzdeki on yılda, dış göç olmaksızın Fransa’nın ekonomik çekiciliğinin; Avrupa’nın diğer ülkelerine ve özellikle de Almanya’ya kıyasla büyük bir düşüş yaşaması gerektiğini gözlemliyor.

Bundan on yıl önce, BM projeksiyonları, Avrupa’daki demografik dengede bir «altüst oluş» olduğunu gösteriyordu. 2050’de Fransa, Avrupa Birliği’nin (AB) en kalabalık ülkesi olacaktı. Bu bağlamda, demografik bir nüfus kaybı yaşayan Almanya 10 milyon nüfus kaybederken, Fransa ise yaklaşık 10 milyon kişilik bir artışla toplamda 75 milyona yaklaşacaktı.

Böylece, Almanya gibi komşusundan daha genç bir nüfusa sahip olan Fransa, Kıta Avrupası’ndaki ilk insani ve aynı zamanda ekonomik güç haline gelebilirdi. Artık, bu umut kesin olarak yok oldu. En son ileri sürülen tahminler, önemli ölçüde farklılık gösteriyor. 2050’de, yeni tahminlere göre, Fransa’nın nüfusu yalnızca 66 milyon ve Almanya’nın ise 79 milyon olacak.

Bu tür ileriye dönük egzersizlerin doğasında var olan kırılganlığın ötesinde, on yılda ne oldu ve ne değişti? Fransa’da, yüzyılın başında doğum oranında büyük bir düşüş yaşandı. Yeni doğan çocuk sayısında önemli ölçüde bir azalma görüldü. Tam tersine olarak, ölümlerin sayısı çok daha fazla arttı. Üstelik, Ren Nehri boyunca gelen göç akışları da büyük ölçüde revize edildi.

İnsanların küreselleşmesi bağlamında, ülkeler arasındaki süregelen büyük çapta savaşlar ve iç savaşlar, mülteci ve sığınmacılar krizi, nüfus artışı ve "Güney Yarımkürede" iklim değişikliği, her yerde göçmen nüfusunun artışını beraberinde getirdi.

Ancak, François Héran’ın «Göçmenlik büyük inkar (Immigration le grand déni)» isimli son kitabında dikkat çekici bir şekilde incelediği gibi, özellikle Fransa göçmenler açısından göreceli çekiciliğini kaybetti. Bununla birlikte, Almanya ise yarısı Avrupa’nın farklı ülkelerinden ve yarısı da az gelişmiş ve gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinden olmak üzere, yıllık ortalama 1 milyon göçmen akışı aldı. Burada herhangi bir yatırım yapmadan ucuz emek gücü kazanan Almanya oldu.

GÖÇMEN TARTIŞMALARI

Fransa’da, göçmenlik konusundaki tartışmalar, ülkenin gereksinim duyduğu gerçek verilerle örtüşmüyor ve tamamen bağdaşmıyor. Collège de France’ta, Göçler ve Toplumlar kürsüsünde öğretim üyesi olan François Héran, "Fransa’da göçmenlik konusundaki kamuoyu tartışmasının, temel gerçeklerle tamamen uyumsuz" olduğuna işaret ediyor. Bilimsel veriler ve destekleyici rakamlarla birlikte, göçün kamusal alanda kapladığı yerin çok az ve sınırlı olduğunu anımsatıyor.

AB ülkeleri içinde Fransa, göç olayında ortalamanın çok altında bir konuma sahip. Yirmi yıl içinde, Fransa’da (sömürgeleri denizaşırı topraklar olsun ya da olmasın) göçmenlerin artışı %36 oldu. Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne (INSEE) göre, göçmen nüfus toplam nüfusun %10,3’ünü temsil ediyor. Özellikle, 1974-1999 yılları arasındaki uzun bir durgunluğun ardından, 2000 yılından itibaren, göçmen akımında olağanüstü bir yükseliş başladı.

Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin İçişleri Bakanı olduğu dönemde, göçmen akımı kısmen de olsa biraz yavaşladı. Ancak, tamamen tersine çevirmedi. Bir başkanlıktan diğerine rotasını aldı. Bu nedenle, burada göçün yükselişini son başkana bağlamak biraz saçma olur. Doğru da değildir. Bu bilgilerin hiçbiri küresel dinamikte kaydedilen bir gelişmeyi engelleyemez.

Burada bir başka yaklaşım ise, Fransa’da ikamet eden göçmenlerin sayısını değil, İçişleri Bakanlığı’nın Yabancılar Genel Müdürlüğü’nün her yıl verdiği oturma izinlerini analiz etmektir. Bunların sayıları 2005’ten 2021’e kadar olan dönemde %37 arttı. Bu artış, düzenli olarak kontrolsüz bir sürüklenme olduğuna işaret ediyor. Kaldı ki, gerçek durum hiç de öyle değil.

Bu artış, öğrenci göçü (%54), son zamanlarda "yetenek ve kalifiye» pasaportu ile yeniden başlatılan uzman işçi göçü (%27) ve sığınmacılar (%24) ile açıklanıyor. Kamuoyu tartışmasında saplantılı bir konu olan aile göçünün, bu artışla hiçbir ilgisi yok. Çünkü, yolculuk tuzaklarla dolu olduğu için, 2005’ten bu yana bu oran %10 düştü. Aile birleşiminden yılda yaklaşık 12 bin kişi yararlanıyor. Bu oran ise, tüm izinlerin sadece %4’ünü oluşturuyor.