İttifaklardaki son çatışmayı sorduğumuz Fikret Bila, “İYİ Parti seçmeninin bir kesimi CHP adaylarını desteklerse İYİ Parti yerel seçimde oyunu daha da düşürür” diyor.

Gazeteci Fikret Bila: Bu karar, İYİ Parti’nin oyunu daha da düşürebilir

Esat Aydın

Terry Eagleton’ın bir yorumu var: “farklı bakış açılarına sırf farklı oldukları için değer verilmemelidir. Eğer travestilerin timsahlara atılması gerektiğini düşünenler, görüşlerine şiddetle karşı çıkıldığında kendilerini “istismar edilmiş” (anahtar bir postmodern terim) hissediyorlarsa, bırakın öyle hissetsinler. Bir fikre sadece birinin fikri diye saygı duyulmamalıdır. … dışlayıcılıkta ilkesel olarak yanlış bir şey yoktur.” 

Bu yorumu bana hatırlatan şey Akşener’in partisinin grup toplantısında CHP'nin ittifak teklifinin reddedilmesi kararı ile ilgili olarak: "Yerel yönetimi rant kapısına indirgeyenlere karşı cesur bir başlangıç yaptık. Nice ablukaları, ambargoları aştık. Bugünden sonra da bizi gül bahçeleri beklemiyor. Bu ülkede milletimizden başka kimseye yaranamıyoruz. Bir taraf başka türlü hakaret ediyor öbür taraf başka türlü. Ortak noktaları bizim hür ve müstakil olarak seçime girmemiz engellemek. İki gündür izliyorum hiçbirinin birbirinden farklı yok. Adına ittifak dedikleri bu maskeli baloya boyun eğmeyeceğiz. Hür ve müstakil olarak dimdik yürüyeceğiz" dediği bu sözler oldu.

İçi boşaltılmış, kirletilmiş birçok şey gibi ittifak da kirli bir sözcük bugün, CHP’nin Özel’li yeni yönetimi bunun farkında olduğu için “işbirliği”ni kullanıyor. Ama bence muhatabı Akşener olan bu sözcük için de sonuç değişmiyor.

Kurulduğu günden bu yana İyi Parti ve Akşener için varmış gibi davranılan ama hiçbir zaman olmayan sürekli bir “yönsüzlük” siyaseti Akşener’in bu kararında da beliriyor. Bu yeni “yönsüzlük” hali, içinde yeni bir siyaset tayinine, programa ya da bir tutuma işaret gibi görünse de iktidar olabilmek, iktidar tayin edebilmek için bir kapasite ya da imkân içermiyor. 

Akşener’in 14 Mayıs öncesindeki çıkışı ve bugünkü yeni hattıyla da kimseye siyasi anlamda, demokrasi anlamında bir getirisi yokken, Erdoğan’ın izlediği, kendisini var eden ve sonuç aldığı stratejisini 2024 için de sürdürdüğünün işaretlerini İyi Parti’nin bugünkü halinden çıkarmak mümkün görünüyor.

Bu hafta da önemli tespitleriyle gündemi yorumlayan konuğumuz Gazeteci Fikret Bila oldu…

Türkiye’nin mevcut siyasi krizlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Güncel durumun toplum ve siyaset üzerindeki yansımaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Türk siyasetindeki sorunun temel kaynağı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemidir. Bu sistem Türkiye’ye özgü bir sistem. Başkanlık sistemi deniliyor ancak öyle değil. Türkiye’deki sistemde başkanlık sistemlerindeki denge-denetleme kurumları yok.

Bütün yetki cumhurbaşkanının elinde toplanmış dudumda ve denetim dışında. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de fiilen rafa kaldırıldığı için hükümet yetkisini tek başına kullanan cumhurbaşkanını denetleyen bir kurum yok.

Basının büyük bölümü de iktidarın elinde olduğu için kamuoyu denetimi de sınırlı. Sadece özgür gazetecilik yapan yayın organları gazetecilerin toplum adına yürüttükleri bir denetim var. Onu da basın özgürlüğünü kısıtlayarak, gazetecileri tutuklayarak, gözdağı vererek etkisiz kılmaya çalışıyorlar.

Öte yandan Meclis’te muhalefet de etkili değil. Milletvekilleri üzerinde de yoğun bir baskı kurulmuş durumda.

Bu koşullarda Türkiye’nin ekonomik, sosyal, diplomatik, eğitim, sağlık, laiklik alanlarında yaşadığı sorunların ve krizlerin kaynağı bizzat bu sistemdir. 

Yeni anayasa değişikliği süreci, 50+1’in dolaşıma sokulması, iktidar ittifakının iç krizi, yargı krizi vs ile ilgili olarak nasıl bir politik kamuoyu stratejisi izliyor sizce Erdoğan?

Cumhurbaşkanı denetim dışında olduğu için yeri geldiğinde Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi’nin bazı kararlarını ve AİHM kararlarını uygulamıyor ve bunu da gizlemiyor. 

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi kararını tanımaması ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma kararı alması Anayasa’nın açık hükümlerine aykırıdır. İktidarın beklentisi yönünde oluşturulan bu karar, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamama yetkisi varmış gibi bir tablo yaratıyor ki, gerçek bu değil. Anayasa Mahkemesi kararlarının her kişiyi, idareyi ve mahkemeleri bağladığı Anayasa’da yazıyor.

Buna karşın yeni sistemde Cumhurbaşkanı da beğenmediği Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamıyor. Beğenmediği kararları alanları hemen teröre, hainlere hizmet etmekle suçluyor ve toplumda bir kutuplaşma yaratarak çoğunluğun desteğini almayı hedefliyor. İzlediği strateji bu.

Muhalefeti konuşursak; CHP’de İmamoğlu ve Özel gibi yeni siyasi aktörler bundan sonraki aşamada hangi roller üstlenebilir, nasıl etkin olabilir?

İmamoğlu ile Özel arasında bir görev bölüşümü yapıldığı anlaşılıyor. İmamoğlu İstanbul Belediye Başkanı, Özel de CHP Genel Başkanı. Önümüzdeki seçimde ise İmamoğlu CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olacak, Özel genel başkanlığa devam edecek gibi görünüyor.

Tabii CHP’de olayların böyle gelişmesi için yerel seçimlerin başta İstanbul olmak üzere kazanılması gerekiyor. Eğer yerel seçimlerde bu başarı elde edilemez özellikle İstanbul kaybedilirse farklı gelişmeler yaşanabilir. İmamoğlu CHP genel başkanı olmak isteyebilir. İmamoğlu olağanüstü kurultay isteyebilir. Aynı şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler de olağanüstü kurultay talep edebilirler.

Özel, İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu ekibi gibi bir üçlü blok tanımlıyorsunuz CHP de…?

Peki böyle bir durumda, Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ekipler Özel ya da İmamoğlu arasında bir tercih yapar mı?

Kemal Kılıçdaroğlu, kurultayı kazansaydı, yerel seçimden sonra kurultayı toplayıp kafasındaki ismi genel başkan seçtirmek isteyecekti. Ancak kurultayı kaybetti. Kemal Bey, partinin başına İmamoğlu’nun geçmesini ve cumhurbaşkanı adayı olmasını desteklemiyor. Gerçi partinin başına İmamoğlu değil Özel geçti. Ancak Özel’in arkasında da İmamoğlu’nun bulunduğunu biliyor. Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu, yerel seçimden sonra kurultay toplanırsa kendi aday olmayıp kafasındaki ismi aday gösterebilir. Kendisinin de kamuoyuna yansıyan bu yönde beyanları olmuştu biliyorsunuz.

CHP’nin yeni yönetiminin diğer muhalefetle mesafesini nasıl kuracağını öngörüyorsunuz, Özel’in İmamoğlu ikilisinin yaratacağı etki CHP’nin yerel seçim stratejisi için yeterli mi?

Özel de İmamoğlu da yerel seçimlerde İYİ Parti ile işbirliği yapmak istiyorlardı, hâlâ da istiyorlar. Özel, Akşener’i ziyaret ederek bu öneriyi götürdü. Ancak biliyorsunuz İYİ Parti bu işbirliği teklifini reddetti. GİK’den işbirliğine hayır kararı çıktı. Kuşkusuz Akşener’in tutumu belirleyici olmuştur.

Bu durum karşısında Özel de İmamoğlu da sandıkta fiilen işbirliği hedefine yöneldiler. Bu nedenle İYİ Parti seçmenine hitap etmeye, onları kırmamaya özen gösteriyorlar. Parti yönetiminin hayır demiş olmasına karşın İYİ Parti’de işbirliğini savunan küçümsenmeyecek bir kesim var. İşbirliğini yararlı görenler parti kararına karşın İmamoğlu ve Yavaş başta olmak üzere CHP’li adaylara oy verebilirler.

İyi Parti'nin ittifak politikasından vazgeçerek CHP'nin işbirliği teklifini reddetmesi, “hür ve müstakil siyaset anlayışı” Türk siyasetindeki mevcut ittifak dinamiklerini nasıl etkileyebilir?

Bu karar, diğer siyasi partilerin de kendi stratejilerini revize etmelerine sebep olabilir mi?

Akşener, 14-28 Mayıs seçimlerindeki yenilgisinin sorumluluğunu bütünüyle Kılıçdaroğlu’na, CHP’ye yükledi. Kendisini ve partisini kenara çekti. Bu politikayı yerel seçimler için de sürdürüyor. Bu gerçeğe uygun bir yorum değil ama Akşener bunu tercih etti. Bütün sorumluluğu CHP ile ittifak yapmaya bağladı.

Yerel seçimlere ayrı girmek, Akşener’in deyimiyle “hür ve müstakil” girmek bugünkü koşullarda İYİ Parti’yi büyütecek bir tercih değil. Aksine İYİ Parti seçmeninin bir kesimi CHP adaylarını desteklerse İYİ Parti yerel seçimde oyunu daha da düşürür.

İYİ Parti’nin bu kararı her durumda İYİ Parti’nin aleyhine sonuç verir. İYİ Parti’nin ayrı adaylar çıkarması halinde de başta İmamoğlu ve Yavaş olmak üzere CHP adayları belediye başkanlıklarını kazanırlarsa, bu durumda, İYİ Parti’nin desteğinin abartıldığı yorumu yapılır. Aksi olur da CHP adaylar seçimi kaybederlerse bu kez de bu sonuçtan İYİ Parti sorumlu tutulur. 

6’lı Masa’daki diğer partilerin yerel seçimlerde bir iddiaları yok. Onlar için önemli olan Meclise girmekti; onu da sağladılar. O partiler de yerel seçimlerde bazı yerlerde aday gösterebilirler. Zafer Partisi’nin İYİ Parti’ye ittifak önerisi dışında Akşener’in kararının diğer muhalefet partileri üzerinde bir etkisi olmadı. Akşener, Özdağ’ın önerisine yanıt bile vermedi. Haliyle diğer partilerin daha doğrusu 6’lı Masa’daki diğer partilerin önümüzdeki yerel seçimlerde çok da belirleyici olabilme durumları yok.

İyi Parti'nin böyle bir siyaset izlemesi seçim başarısını ne yönde etkiler? Seçmeniyle inatlaşıyor mu sizce Akşener? İyi Parti'nin ittifaksız bir siyaset izlemeyi tercih etmesi, partinin seçmen tabanı üzerinde nasıl bir etki yaratabilir?

Bu karar şimdiden parti yönetimini, milletvekillerini, il başkanlarını ve seçmeni böldü. Her kademeden önemli istifalar yaşandı.

Bu kararı GİK oybirliğiyle almadı. 14 muhalif oy kullanıldı. Bu bölünme taban için de geçerli. İYİ Parti tabanında yerel seçimde işbirliği yapılmasını isteyen önemli bir kesim var. Bu nedenle söz konusu karar İYİ Parti’ye olan desteği küçültebilir. Az önce de bahsettim; bu karar İYİ Parti’nin aleyhine sonuçlanır. İYİ Parti’nin ayrı adaylar çıkarmasıyla 2019’da kazanılan İstanbul ve Ankara gibi yerler kaybedilirse bu kez de bu sonuçtan İYİ Parti sorumlu tutulur. 

İyi Parti “hür ve müstakil siyaset” anlayışını sürdürebilir mi, atması gereken adımlar nedir, geleceği açısından avantajları ve dezavantajları neler olabilir?

İttifaklar tümüyle bitmiş olsa o zaman her partinin ayrı seçime girmesi normal olur. Bunun için ise parlamenter sisteme geçmek gerekir. Cumhur İttifakı sürerken muhalefet partilerinin ittifak, işbirliği yapmadan seçime girmesi iktidarın işine gelir. Nitekim İYİ Parti’nin bu kararından en fazla AK Parti ve MHP memnun olmuştur.

Bu nedenle bu kararın İYİ Parti’nin siyasetteki konumunu güçlendirmesi söz konusu olmaz, ancak zayıflatabilir.

Akşener İYİ Parti’yi DYP ve ANAP’tan boşalan merkez sağa yerleştirmeyi hedeflemişti. Bu doğru bir hedefti. Ancak seçim yenilgisinden sonra Türk milliyetçiliği çizgisini yeniden öne çıkardı. Bu çizgi İYİ Parti’yi CHP’nin yanından Cumhur İttifakı’na yöneltecektir. Türk milliyetçiliği çizgisinde MHP, Zafer Partisi, Büyük Birlik Partisi var. İYİ Parti de o saflarda daha büyük yer tutmaya çalışacaktır. Oysa tabanı itibariyle merkez sağa en kolay oturabilecek parti İYİ Parti’ydi. Bu politikasıyla merkez sağa oturması biraz zor görünüyor.

2024 yerel seçimleri öncesinde, muhalefetin belirlemesi gereken politika ve stratejilere dair öneri demeyelim de öngörünüz neler ve muhalefetin nasıl bir kompozisyonda hangi adımları atacağını düşünüyorsunuz?

Yerel seçimlere partiler arası işbirliği yapmadan gidecek olan CHP’nin bu işbirliğini sandıkta sağlamayı hedeflemesi gerekir. Yerel seçimler genel seçimlere göre sandıkta işbirliğine daha yatkın seçimlerdir. Diğer parti seçmenleri eğer belediye başkanından memnunlarsa oylarını CHP adaylarına vererek sandıkta işbirliğini gerçekleştirebilirler. CHP bunu sağlayacak bir söylem kullanmalıdır.

İktidarın yerel seçimlerde de kutuplaştırma politikası izleyeceği şimdiden belli oluyor. Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri de bu karşı işbirliği, kucaklaşma politikası izlemelidir.

Özel ve İmamoğlu’nun söylemleri de böyle bir politika izleyeceklerini gösteriyor. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.