BirGün Pazar’a konuşan Sedat Bozkurt "Cumhuriyet eskiden eksiklikleriyle tartışma konusu olurdu, 100. yıllında varlığıyla oldu. Muhalefet blogu nitelikli bir çoğunluktan oluşuyor, bütün partiler ve kimliklerden bağımsız olarak söylüyorum. Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkınca halk, iktidar da coşkuyla bunu kutlamaya karar verdi. Kutlamaları sahiplendi bir nevi yani" diyor.

Gazeteci Sedat Bozkurt: "Ciddi muhalefet boşluğu var"

Esat AYDIN

Erdoğan yönetiminin 2018 seçimlerinde başkanlık sitemine evrilen adımları ülkeyi bir noktaya getirdi. 14 Mayıs’ta yeniden iktidar olmasıyla da Türkiye bir başka noktaya daha evriliyor.

Bu evrilmenin en önemli aparatlardan biri de kuşkusuz yargı oluyor. Son örnek Tolga Şardan’ın tutuklanması…

İktidarın canını sıkacak her hadisede “herkes ayağını denk alsın” diyen yargı bugün sadece iktidar ideolojisinin içini dolduracak şekilde çalıştırılıyor.

İradeyi halka veren, modern, çağdaş olma iddiasıyla yola çıkan cumhuriyet 100. yaşını kutlarken, kurgulananın tam tersine geri dönüşle bir padişahlığı andırıyor.
Bu da cumhuriyetin bir nevi intikamı…

Bunun altını çizmesi gereken muhalefetin toplumun taleplerine karşılık verecek bir siyaset mekanizması da olmayınca, halkın istikrarlı bir şekilde kaybettiği ve zarara uğradığı, buna karşılık bir grup iktidar odağının ve etrafındaki halkanın aynı istikrarla kârlı çıktığı sistemle yürüyen bir mekanizma işliyor.

Bu işleyen düzen içerisinde iktidar kendi unsurlarını sürekli aklayıp onların her zeminde rol almasını kolaylaştırıyorken Türkiye de bir batağa daha giriyor.

Tolga Şardan’ın tutuklanmasıyla bir kez daha gördük ki Türkiye’deki tek sorun hukukun üstünlüğü, hukuk mekanizmalarının işletilememesi değil. Ciddi bir demokrasi sorunu da var.
Mesele Türkiye’nin nasıl bir anlayışla yoluna devam edeceği.

Tüm bunları konuştuğumuz bu haftaki konuğumuz deneyimli gazeteci Sedat Bozkurt…

Muhalefet kendiyle meşgulken iktidar beğenmediği her habere yayın yasağı getiriyor, gerçekleri anlatan her gazeteciye baskı uygulamayı sürdürüyor. Onu cezaevi ile sınıyor; son örneği Tolga Şardan… Bu tutuklamayı nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan bu yönetim biçimini, anlayışını seçimlerde seçmene de ibra ettirdi. O rahatlıkla hareket ediyor. Kutuplaştırma siyasetinin en etkili aygıtı baskı. Bundan vazgeçmeyecektir. Tam tersine artırmak zorundadır, bisiklet sürmek gibi, pedal çevrilmezse düşülür. Ve bu baskıcı yöntemle amacına ulaşıyor, sonuç alıyor, seçim kazanıyor. O nedenle bundan vazgeçmesi de mümkün değil. Kaldı ki kendi ürettiği seçmen de bunu talep ediyor. O seçmen üzerindeki “her şeyi yapabilen güçlü lider” kabulünü sürdürmesi için de bunların hepsini sürekli yapması gerekiyor. Muhalefetin dağınık ve etkisiz hali, iktidara bütün bunları yapmak için çok konforlu ve geniş bir alan yaratıyor.

Gözaltının ilk saatlerinde Şardan’ın suç vasfı için TCK 329’a girebilir denirken, Şardan, dezenformasyon düzenlemesi olarak bilinen 217/A maddesinin 1’inci fıkrası gereğince tutuklandı. Suçun maddi-manevi unsuruyla örtüşmeyen bu durumla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?
Herhangi bir alana ya da kişiye baskı uygulaması için iktidarın bir yasa maddesine ihtiyacı yok. Şekil şartlarını yerine getirmek için bazen bir yasa maddesine iş bağlanıyor, çoğu zaman da bu bağlanma uygun ve doğru olmuyor. Ama bu da mesele değil. Tolga’nın başına gelenler de bundan bağımsız değil. Hoşuna gitmeyeni bıraktık, “hiç haber yapmayın” kısmına geliyoruz. Oransal olarak medyanın yüzde 90’ından fazlası iktidar mülkiyetinde ya da kontrolünde olan. Burasının etkili olamama halinin faturası da iktidar karşısında kendisini konumlandırmış ve bağımsız gazetecilik yapılan kurumlara muhtelif baskılarla kesiliyor. Dünyanın kabullendiği ölçülere göre Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 165’inci. Söyledikleri gibi “basın hiç olmadığı kadar özgür” ise neden devlet olarak bile kabul edilemeyecek pek çok ülkenin gerisindeyiz? Yüzde 90 küsurluk oran ile şahane bir gazetecilik yaparak neden Türkiye basın özgürlüğünde ilk 10’a gelemiyor? Yargı meselesi de bundan bağımsız değil. 140 ülke arasında 114’üncü yargı bağımsızlığı meselesinde Türkiye. Bu sıralamanın nedeni başta Tolga olmak üzere yargı ile ilgili “olumsuz” haber yazan gazeteciler mi? Öyleyse işte Tolga tutuklandı, bugün Türkiye yargı bağımsızlığı ya da güven sıralamasına ilk 20’ye gelmiş olmalı o zaman.

İktidar daha ne kadar ileri gidilebilir sizce ? Bundan sonrasında da aynı sertlikle devam eder mi, sürece bakarak muhalefetin baskılar karşısında cılız kaldığını söyleyebilir miyiz?
Az önceki soruya yönelik açıkladıklarımı burada tekrar etmeyeyim. Erdoğan ve taraftarları ile Cumhur İttifakı bileşenleri iktidarı ne pahasına olursa olsun kaybetmek istemiyorlar. İktidar sayesinde, yani ellerindeki devlet sayesinde varlar ve güçlüler. Millet ittifakı mekaniği sağlam çalıştığı zamanlar gündem belirleyerek iktidarı peşlerine takabiliyordu. Seçim sürecinde ve sonrasında direksiyon tekrar iktidara geçti. Erdoğan’ın en sevdiği alana taşıyorlar sürekli gündemi. En son Gazze meselesi bunun en somut örneği. Muhalefeti kendi yarattığı dar alanlı gündeme hapsederek etkisizleştiriyor. Burada muhalefetin toplamından söz ediyorum.

CHP kongresini konuşalım isterseniz biraz da… Bir lider değişimine indirgenmiş “değişim” talebi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına Özgür Özel’in alternatif olarak çıkması ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Değişim meselesinin başlangıç noktası da dile getiriliş biçimi de politik olarak çok yanlış barındırıyor. En son değişim talebi ve yenileşme sloganıyla 1998 yılında kurultay yapan CHP 1 yıl sonraki seçimlerde tarihinde ilk kez baraj altı kaldı. Değişimciler bir kavram altında örgütlenmiş Kılıçdaroğlu karşıtları gibi bir kategori oluşturdu. Siyasetsizlik var burada. Düne kadar beraber yönettikleri partiyi bugün kötü yönetilmekle eleştirmek, sağa kaydığını söylemek size doğru bir politik hat çizdirmiyor. Ülkenin tıkanmış olmasına karşın tabanın da bile heyecan yaratmayan doğrudan parti organlarında çoğunluk sağlamaya kilitlenmiş bir kurultay süreci var ortada. İl ve ilçe kongrelerinde sadece solcu olduğunu hatırlayan bir CHP’ye tanıklık yaptık. Bunu genel başkanlık adaylığı sürecinde görmüyoruz. Genel merkezin bir tekrarı gibi muhalefet var ve heyecansızlığın nedeni de biraz buradan kaynaklanıyor. CHP içinden iddialı ve politik kimliği net lider alternatifi maalesef çıkmıyor. Bunun muhtelif nedenleri olabilir ama tartışılmalı.

CHP ve muhalefet, 2019’a giderken umut içeren bir hikâyeye sahipti. 2024’e giderken bir umutsuzluk ve öfke ile karşı karşıya… Sizce CHP kurultayı 2024 için ne vaat ediyor? AKP’nin alternatifsizliğini düşündüren bir durum var mı ortada?
Ciddi bir muhalefet boşluğu var. Bu boşluğu ya cumhur ittifakı bileşenleri MHP ve Yeniden Refah dolduruyor ya da Erdoğan’ın bizzat kendisi. Siyasetin özellikle muhalif tarafı boşluk kaldırmaz. Boşluk büyürse tehlikeli sayılabilecek görüşleri dile getiren yapılar, burada çok rahat bir biçimde pozisyon alırlar ve yol katederler Zafer Partisi, Yeniden Refah buna çok iyi örnektir. Türkiye içinde önemli riskler barındıran bir ülke konumuna gelmiştir. Bu riskler her zaman olası ortaya çıkma ihtimali olan güvenlik sıkıntısı nedeniyle devlet olarak algılanan iktidara hep avantaj sağlayacaktır. İktidarın kendisine politik fayda sağlayacağı düşünülen bu riskleri muhafaza ettiğine de tanıklık yapıyoruz.
Toptan muhalefet parti ya da bireysel çıkarlarını, faydalarını geri planda bırakmazsa Erdoğan kafasındaki hedefe ulaşır ve bugünden sonra 9 yıl daha sürecek iktidarını adım adım inşa eder. 9 yıl sonrasını da o iklim ve zeminde konuşabilir miyiz, şüpheli.

İstanbul için Murat Kurum, Adil Karaismailoğlu, Tevfik Gürsu, hatta Soylu’nun da adı geçerken şimdi kamuoyunun bir kesimi için Ali Yerlikaya ismi öne çıkıyor, çıkarılıyor. Buna ihtimal veriyor musunuz? Erdoğan’ın Ali Yerlikaya için ajandasında İBB var mı sizce?
Ali Yerlikaya ile başka bir plan yürütüyor Erdoğan. Onu aday yapacağını zannetmiyorum. Siyasetçi değil, bürokrat ve İstanbul’a siyasetçi, daha çok güvenebileceği bir ismi aday yapacaktır.

Politik hayatının en zor seçimini kazandı Erdoğan ve en kolay yerel seçimine giriyor. Yanında MHP’yi tuttuğu sürece yerel seçimlerde bir başarı yakalama ya da daha az zayiatla atlatma ihtimali var. Oyu düşüyor. Yerel seçimlerde daha da düşecek AKP’nin. Derdi öncelikle bu düşüş oranını durdurmak, azaltmak. Bunu başaramazsa birkaç başkanlığı geri alarak başarı öyküsünü bunun üzerine kuracaktır. 2019’da başkanlıkları kaybetmesine karşın Cumhur İttifakının oy oranı, o kutsal oran yüzde 52 idi. Hedefi yine bu orandır, başkanlıkların tamamını daha önce de kaybetti, hiçbir şey olmadı. Cumhurbaşkanlığını yine kazandı, TBMM çoğunluğunu yine sağladı. Yine kaybetse ne olacak? Ama biraz yukarıda söylediğim muhalefetsizliğin konforuyla kayyumları büyükşehirlerde de devreye sokmasına ne engel olabilir?

Son olarak 100. yılını konuşalım istiyorum… Cumhuriyetin 100. yılı 81 ilde eşitlik, özgürlük, laiklik gibi değerlerin, kadınların ve çocukların öne çıktığı görüntüler ve coşkuyla kutlandı; halk, cumhuriyete sahip çıktı diyebiliriz. Sizce 100 yıl içinde cumhuriyet fikri toplumda ne kadar yerleşti? Değişen bir şey var mı; bir de halkın cumhuriyete sahip çıkmasıyla, Erdoğan’ın donanmayı Vahdettin Köşkü’nden selamlamasının anlamını yorumlar mısınız?
Cumhuriyet eskiden eksiklikleriyle tartışma konusu olurdu, 100. yıllında varlığıyla oldu. Muhalefet blogu nitelikli bir çoğunluktan oluşuyor, bütün partiler ve kimliklerden bağımsız olarak söylüyorum. Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkınca halk, iktidar da coşkuyla bunu kutlamaya karar verdi. Kutlamaları sahiplendi bir nevi yani. Çünkü iktidar blogunun karşısındaki en önemli direnme hattını cumhuriyet ve Atatürk oluşturuyor. Geri adımı da hep buralardan attı AKP. Silinen TC yazıları geri geldi, ellerinden Türk bayrağı dillerinden Atatürk düşmez oldu.

Erdoğan bu coğrafyanın tarihinin kendisiyle başlamasını istiyor. Bu nedenle tarihsel gerçekleri de eğip bükerek yeni bir tarih öyküsü oluşturmak istiyor. Abdülhamit’in hiç toprak kaybetmediğini söylemesi, Vahdettin’i araya sıkıştırarak onun için itibar inşa etmeye çalışmasının nedeni hep bu. Kendi yarattığı değerler üzerinden ürettiği seçmen kitlesi de bunu hemen kabulleniyor, tartışmıyor bile.