Tersane işçilerinin örgütlendiği Limter-İş’i masada istemeyen GİSBİR üyesi patronlara Mahmut Makal’ın ‘Yeraltında Bir Anadolu’ kitabında yazdığı bir anıyı anımsatalım. Vaktiyle tezek parası....

Tersane işçilerinin örgütlendiği Limter-İş’i masada istemeyen GİSBİR üyesi patronlara Mahmut Makal’ın ‘Yeraltında Bir Anadolu’ kitabında yazdığı bir anıyı anımsatalım. Vaktiyle tezek parası isteyen bir valiye İstanbul’dan tel çekmişler Doğu’ya:

“Bu tezek nasıl bir şeydir, kalorisi nedir, bildirin de parasını ona göre yollayalım,” diye. Taşralının nasıl ısındığını bilmeyen saray adamlarına Van’daki yetkilinin karşılık telgrafı şöyleymiş: “Tezek bir boktur, kalorisi yoktur.” Anlatmak gerekiyor, sabırla anlatmak, anlamayınca anladıkları dilden konuşmak gerekiyor. Memleket yoksulun ne çektiğini bilmeyen, onların hakkında cilalı masalarda karar alan gözünü kâr hırsı bürümüş zavallı patronlar ve komik idarecilerle yönetilince böyle trajikomik durumlar ortaya çıkıyor işte.

12 Eylül baskı yasalarıyla rahatlayan patronlara unuttukları işçi sınıfını 1 Mayıs’ta ve eylem dayanışmalarıyla anımsatan grevci işçiler 16 Haziran’da ‘işçinin emekten doğan gücünü’ göstermiştir. Bugüne kadar 98 arkadaşlarını yetersiz iş güvenliği nedeniyle kaybeden işçiler örgütlenip 16 Haziran’da tel çekmiştir. “Grev bir haktır, unutturulan işçi sınıfıdır, Tuzla tersanelerindeki insanlık suçuna son, 16 Haziran greviyle dayanışmaya.”

İşçiye verilen yanıt ise komik değil, trajik.

Tersane sahibi Kalkavan’ın “İşlediğin çelik, pamuk değil. Tekstil atölyesi değiliz, işçinin ölebileceğini bilmesi lazım”, GİSBİR Başkanı Murat Bayrak’ın “senede beş-altı ölüm olur, normal.”

Grev alanından yükselen seslere kulak vermek lazım: “El Pueblo Unido Jamás Será Vencido” Dünya Genç İşçi Buluşması için Türkiye’ye gelen Şili ve Venezüelalı on kişilik Inpsasel grubu miting alanında ‘Marcha de la Unitad Popular’ marşı eşliğinde bir yürüyüş yaparak işçilere destek verirken ses yükseliyor: “Gemileri yaktık, geri dönüş yok.”

 

 

Eyleme destek veren birçok kuruluşun yanı sıra fotoğrafçılar da vardı. Fotoğraf Vakfı’nın imzaya açtığı ve dün itibarıyla binin üzerinde fotoğrafçının ve fotoğraf kurumunun destek verdiği ‘tanık olmak istiyoruz’ metni şöyle:

İNANMIYORUZ, GÜVENMİYORUZ, TANIK OLMAK İSTİYORUZ!

İhsan Turhan, Türkiye tersanelerinde son bir yılda hayatını kaybeden 26. işçi. Alınan bütün ‘güvenlik önlemlerine’ çalışma koşullarında hızla yapılan ‘eksiksiz düzenlemelere’ rağmen hayatta kalmayı başaramadı. Çalışma koşullarının ve iş güvenliğinin yetkililer tarafından ‘sıkı bir şekilde denetlendiği’, ‘kaza riskinin mümkün olan en alt seviyeye indirildiği’ bir tersanede kendisinden önceki arkadaşları gibi o da ‘kendi dikkatsizliği sonucu’ hayatını yitirdi… Bize bunlar söyleniyor. İnanmıyoruz. Canları pahasına hayatlarını kazanmaya mahkûm edilen, ağır ve güvensiz koşullarda risk altında çalışmak zorunda bırakılan, her ay en az iki arkadaşlarının daha ölüm haberini alan ve her seferinde kendi ölümlerini yaşayan işçiler için endişe ediyoruz. Yapılan açıklamalara güvenmiyoruz.

Biz aşağıda imzası bulunan fotoğrafçılar;

Yetkililerin gereken her önlemi almasını, taşeron olsun olmasın tüm işverenlerin işçi eğitimi, işyeri güvenliği, sigorta ve adil bir ücret başta olmak üzere, sorumluluklarını yerine getirmesini, denetimlerin düzenli olarak yapılmasını, işçilerin ruh ve beden sağlığı açısından iş saatlerinin ve çalışma koşullarının yeterli düzeye getirilmesini istiyoruz. Anlatılanlara inanmadığımız, yetkililere güvenmediğimiz için Tuzla tersanelerindeki hayata objektiflerimizle tanık olmak istiyoruz.

TUZLA TERSANELERİNİN KAPILARI YAŞANANLARDAN KAYGI DUYAN TÜM FOTOĞRAFÇILARA AÇILSIN.

Fotoğrafçılar, eylem alanında yaptıkları siyah pano üzerindeki ‘16 Haziran 2008 Tuzla’ yazısının altında işçilerin fotoğrafları çekerek ‘hâlâ yaşadıklarını’ belgelediler. İmza kampanyasının devam ettiğini ve sürecin takibini bırakmayacaklarını da dile getiren aktivist fotoğrafçıları eylemlerde umarım bundan sonra daha fazla görürüz.

“Gemileri yaktık, geri dönüş yok.”