Siyaseti sınıfsal değil, toplumsal düşmanlığa, popülist söylemlere sıkıştıran, sabır dileyen, vaat eden yaklaşımlara sıkıştıran bir söylevcilik değil, onların elinden tutacak, onlara omuz olacak, birlikte yürüyecek bir toplumsal mücadele, bugün bu kara bulutları yıkabilir, gençliğin ‘dilinden’ anlayabilir gözüküyor.

Gençleri ‘anlamak’ mesele değil

Yusuf Tuna Koç

Ülkede siyasetin nabzı henüz daha tarihi belirsiz bir seçime endeksliyken, tüm toplumsal fenomenler de buna göre gündemde şekilleniyor. Anketlerde 18-24 aralığına sığdırılan genç nüfusun da son dönemde en çok gündeme girme sebebi yine seçimlerde nasıl pozisyon alacakları. BirGün Pazar bu haftaki dosyasında, Türkiye’de gençlerin yaşadığı gündelik sorunları, toplumsal sorunları ve politik yaklaşımları ele alırken, mümkün mertebe anketlerin matematiksel aralıklarından çıkarak, her gün hayatı birlikte kurduğumuz, daha güzel yarınlar için beraber mücadele ettiğimiz, klasik deyimle “daha iyi bir gelecek bırakmak istediğimiz” gençlerin ne istediğini en geniş haliyle sunuyor.


Çoğunlukla kültürel tüketimi TikTok, rap/trap müzik ile sembolize edilen bu yeni gençlik için konuşulmayan en önemli şeylerden biri, aynı zamanda imam hatipleştirmenin en yüksek olduğu dönemde ilköğretim ve lise çağlarını geçirmeleri. İktidarın on yıllar öncesinde duyurduğu ‘dindar, kindar’ nesil projesinin sonunda ortaya çıkan gençlik kuşağı, iktidara siyaseten en uzak toplumsal kesimi ifade ediyor. Yalnızca imam hatipleştirme değil, seküler, demokratik bir kültür ve eğlence anlayışının, mekanlarının birer birer yok edildiği bir sürecin sonucunda, gençler sosyal medyada, erişebilecekleri tüm mekanlarda, kendilerine özgü bir şekilde bu kültürü inşa etmeye çalışıyor. TikTok ve rap müzik bundan bağımsız düşünülemez. Her iki alan da herhangi bir gizeme, koda gerek kalmadan tüm doğrudanlığı ile aslında bu kuşağın ruh halini yansıtıyor.

Dosyaya röportaj veren gençlerin sorunlarının en temelinde geçim sıkıntısı yatıyor. ‘Z kuşağının’ en önemli çelişkilerinden biri, teknoloji sayesinde hem bir önceki kuşakta hem de dünyanın gerisinde kendi yaş grubundaki insanların yaşayabileceği hayatı kendi yaşadıklarıyla karşılaştırabilmeleri. Gençler, kendilerinden ne çalındığını biliyor.

Ancak tartışmalar ne zaman gençliğe kaysa, reklamcıların yönlendirdiği siyaset dünyası nedense başka bir lügat tutturmayı gençlere yaklaşmanın gizli şifresi sanıyor. Ne zaman 60 yaşındaki bir siyasetçi Netflix dizilerinden, bilgisayar oyunlarından bahsetse, TikTok’ta popüler bir müzikle video çekse gençliğin dilini tutturduğu büyüsüne kapılıyor. Hâlbuki gençliğin dilinde en çok tekrar eden sözler, 30 yaşındakiyle de 60 yaşındakiyle de aynı: Pahalılık, enflasyon, zam, geçim derdi, baskı ortamı…

‘Gelecek seçimlerde oy kullanacak’ olarak kafa sayısı alınan 7 milyondan fazla gencin gündeminde en çok olan konular bunlar. İlköğretim-lise çağı pandemiye denk gelenler için ülke içerisindeki eşitsizlikle ilk elden eğitime ulaşma sorunu olarak tecrübe ettiler. ‘Normalleşmeyi’ pandemi sonrası üniversite kazanabilenler barınma sorunuyla, sokaktaki pahalılıkla acı şekilde tecrübe etmeye devam ediyor. Ciddi bir kısmın pandemi sürecindeki umarsız politikalarla eğitim hayatından uzaklaşan çalışmak zorunda olan bir gençlik var. Hem okuyup hem çalışmak zorunda olan genç nüfus tüm zamanların üzerinde. Dosyamız için Ekin Akyaz’a konuşan gençlerin neredeyse tamamı günlerini yemekhane saatlerine, harçlıklarını yurt öğünlerine göre ayırdıklarını söylüyor. Büyük çoğunluğu için konserler, sinema, tiyatro, gece hayatı düzenli olarak sürdürülebilir bir sosyalleşme kalemi değil. Yine ajansların ‘kıpır kıpır’ anlatmaya alışık olduğu genç kuşakta depresyon, sosyal izolasyon çok yüksek.

Muhalefetin göremediğini, göstermediğini ise iktidar gayet iyi biliyor. Kendisine oy verme oranı en düşük olan bu toplumsal kesime karşı sarayın stratejisi kazanma değil, uzaklaştırma üzerine. Gençleri hedef alan stratejiler bu 7 milyon insanı seçimden uzaklaştıracak, soğutacak, umutsuzlaştıracak politikalar. Bu siyasetin tamamen başarısız olduğunu söyleyemeyiz. Seçimlerin kendi hayatlarında, ülkede gerçekten bir şeyleri değiştirmeyeceğini düşünen kesim az değil. Muhalefetin de en büyük günahlarından biri burada yatıyor.

Tüm bu karamsar tablonun haricinde, bugünün gençliği ülkeye dair bir aidiyet çatışması yaşıyor. Bunu yalnızca olumsuz tarafıyla görmek zorunda değiliz. ‘Bu ülkeden gitmek’ ‘kendini kurtarmak’ yaratılan karamsar tabloda doğal olarak en çok öne çıkan koşullanmalardan. Ancak bu koşullanmalarla ikilem yaşamalarının en önemli sebeplerinden biri, aslında önceki gençlik kuşaklarına göre kendilerini toplumdan, ülkenin sorunlarından ayırmayan bir gençlik kuşağı olmaları. Hepsi bu ülkenin güzelleşmesini umut edip etmeme aralığında. Hepsi ülkedeki tüm sorunları kendi sorunları olarak dert ediyor. Bunalımları, ikilemleri bireycilikten değil, bu sahiplenmeden geliyor. Açmazı ‘yırtmak’ değil umut besleyip beslememek olan bir gençliğe edilebilecek en büyük kötülük, bu umudu köreltmeye dönük bir siyaset olur.

Nitekim muhalefet liderlerinin, gençlere ulaşmak için gençlerin çoğunun erişemediği bilgisayar oyunlarından bahsettikleri, değişimin en güzel zamanlarını sabırla bekleyerek harcadıktan sonra geleceğini söyleyen, ceylanları ürkütmeyen siyaset, bu ikilem açısından işe yaramıyor. Gençler bu ülkeye dair umutları olsun istiyor, ülkenin sırtlarına yükledikleri tüm sorunlara karşı bir şeyleri değiştirebilmek istiyor. Hepsi ‘daha iyisinin’ nasıl olacağına değilse de ne olacağına ilişkin gayet net. Tek sorun iktidarın bilinçle, muhalefetin bilinçsizlikle körüklediği bu umarsızlığa alternatif bir siyasi yaklaşımın yeterince toplumsallaşmamasında. Gençleri komşu çocuğu gibi ‘telkin ederek’, onları uslu uslu oturtup kurtarıcılığını ilan edecek siyasetin yerine, geleceğin ancak onlarla birlikte kurulabileceğine işaret eden, istediğimiz geleceğin mücadeleyle şekilleneceğini işaret eden bir devrimci politika bu ülkenin milyonlarca gencine gerçekten umut verebilir. 16’sından 26’sına bu ülkedeki reel genç nüfusun ihtiyacı yukarıdan gelecek bir ‘vaat’ değil, yanında uzanacak bir el. Sorunlarının çözümü, gençlikleri gittikten sonra gelecek çözümü beklemek değil, bugün bu anda o çözüm için mücadele, dayanışma var etmekte. Ülkenin tüm sorunları en ağır şekilde sırtındaysa, bu gençlerin yükü ancak dayanışmayla, birlikte mücadeleyle bugünden hafifletilebilir. Onları gündelik hayattan izole eden, siyasette karamsarlaştıran her şey ancak yarınların bugünden şekilleneceği inancıyla değişebilir.

Bu inancın yolunda isimlerini tarihe bu halkın gururu olarak yazdıran Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idam edilişinin 50. yılındayız. Bu ülkenin aydınlığı için mücadele eden devrimci gençlerin, bağımsız, demokratik, devrimci bir yarının kurulması mücadelesi, 50 yıl sonra bugün hâlâ gençlerin ‘bir başka yol’ ihtimali.

Siyaseti sınıfsal değil, toplumsal düşmanlığa, popülist söylemlere sıkıştıran, sabır dileyen, vaat eden yaklaşımlara sıkıştıran bir söylevcilik değil, onların elinden tutacak, onlara omuz olacak, birlikte yürüyecek bir toplumsal mücadele, bugün bu kara bulutları yıkabilir, gençliğin ‘dilinden’ anlayabilir gözüküyor. Bir önceki kuşağa odaklanılırken reklamcılar tarafından ezber edilen dil ile; pamuklara sarılırken yabancılaştırılan, insan değil tüketici olarak bakılan gençlik, Türkiye tarihinin en büyük toplumsal hareketlenmelerinden birini yarattı. Bugün de yine tüm yaklaşımları bozacak şekilde, yaşadığımız sorunları en net ve sert şekilde sırtlayan, göğüs geren bir gençlik kuşağı var. Onlar için yapabileceklerimiz de bu yolu onlarla yürümekle başlayacak.