Görüşleri özetleyecek olursak bir kesim “zaten milliyetçilik vardı” derken, diğerleri “bu yeni bir şey” diye düşünmekteler. Herhangi bir şey yeniyse, dikkatin gençlere yönelmesi kaçınılmaz.

Gençlikte öfke ve  hayal kırıklığı

Emre Erdoğan - Prof. Dr., Gençlik Araştırmacısı

14-28 Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçlarının çoğu kimse için şaşırtıcı olduğunu söyleyebiliriz, özellikle kamuya açık anketlerin ve siyasi analistlerin etkisiyle seçimi Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk turda olmasa bile ikinci turda kazanacağı algısına sahip olanlar için sonuçlar çok daha fazla şaşırtıcı…

Seçimin neden kaybedildiği konusunda yapılan “otopsi” çalışmalarının sayısı çok, adayın ya da kampanyanın yanlışlığından, sandık başındaki hilelere ya da Türkiye sosyolojisine uzanan geniş bir yelpazede teşhisler konulmuş durumda, uzlaşma da sağlanmış sayılmaz.

Seçim sonuçlarının şaşırtıcı geldiği bir başka kesim de Türkiye’deki gençlerin ya da amiyane tabirle “Z-Kuşağı” adı verilen demografik kesimin bir “dip dalga” yaratacağı ve tıpkı yurtdışındaki akranları gibi siyasette bir devrime yol açacağı inancına sahip olanlardı. Türkiye’de 18-24 yaş grubundaki gençlerin büyük çoğunluğun görece gelişmemiş illerde yaşıyor olması, okul terk oranlarının diğer ülkelere kıyasla yüksekliği ve “ev genci” olarak tabir ettiğimiz ne çalışan, ne iş arayan, ne de bir eğitimde olmayan geniş bir kesimin varlığı bu tür “iyimser” beklentileri anlamsız kılsa da, her seçimde bir “dip dalga” bekleyenler için gençler bir kez daha umut veriyordu. Seçim sonuçları böyle bir sürprizi esirgedi, hatta tam tersi yönde bir soru işareti yarattı.

14 Mayıs parlamento seçim sonuçlarına göre milliyetçi sağ olarak tabir edebileceğimiz siyasi partiler -MHP, İYİ Parti, ZP ve BBP- toplam %23’lük oy oranına ulaştı, yani seçmenin dörtte biri bu partilere oy verdi. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçiminin Sinan Oğan ve Ümit Özdağ gibi iki radikal sağcıyı kritik aktör haline getirmesi ve her iki adayın bu radikal söylemleri benimsemekte çekingen davranmaması bir kez daha Türkiye’de milliyetçiliğin yükselip yükselmediği konusunu tartışmaya açtı. Bu konuda da henüz bir uzlaşma yok, ancak görüşleri özetleyecek olursak bir kesim “zaten milliyetçilik vardı” derken, diğerleri “bu yeni bir şey” diye düşünmekteler. Herhangi bir şey yeniyse, dikkatin gençlere yönelmesi kaçınılmaz. Acaba beklenen dip dalga, ilerici-küreselci bir nitelik yerine, reaksiyoner milliyetçi bir karakter mi taşımaktaydı? Başka bir deyişle, Türkiye gençlerinde artan bir milliyetçilik mi gözlemleniyordu?

Tartışmanın bu tarafa doğru yönlenmesi şaşırtıcı değil. Milliyetçilik -ya da “nativizm” tercümesi olarak yerlicilik”- yeni yükselen dalga. Küreselleşmenin başaramadıkları, toplumlararası ve toplum içi artan eşitsizlikler, 2008 Finansal Krizi’nin verdiği zarar, mülteci krizi ve en önemlisi COVID-19 pandemisi “müesses nizam”a yönelik bir öfke ve tepki yarattı, bu tepkiye de gençler arasında fazlasıyla karşılaştık. Eskiden “popülist” olarak bilinen ama son dönemde Radikal Sağ olarak bilinen partilerin yükselişinde gençlerin öfke ve hıncının önemli bir rolü olduğu öne sürülüyor, Almanya’da AFP, Fransa’da Front National ve İtalya’da Fratelli Italia genç seçmenlerin desteğini alan aşırı sağ partiler. Bu partilerin seçmen tabanlarını analiz edenler bazı ortak paydalar buluyorlar: Avrupa Birliği karşıtlığı, göçmen düşmanlığı, elitlere karşı alerji ve hükümete karşı güvensizlik. İşsizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik gibi bazı demografik faktörlerin de rolü var. Bu rakamlara bakarak Avrupa’da genç nesille beraber yükselen bir radikalizmden bahsedemeyiz henüz ancak bütün gençlerin “Yeşil Devrim” taraftarı olmadığı kesin.

Acaba ülkemizde de gençler milliyetçi dalganın yükselişinde böyle kritik bir rol oynuyorlar mı? Türkiye’de milliyetçiliğin egemen bir unsur olduğunu hep biliyorduk, ülkenin siyasal toplumsallaşma sürecinde, ailede, okulda, medyada ve siyasetçilerin söylemlerinde milliyetçilik hep ön planda olan bir şey, azaldığı bir dönem de olmadı. Öte yandan gençlerin ebeveynlerinden daha fazla milliyetçi olması için sebep var mı, bunu düşünelim.

Radikal siyasi hareketlerin cazip gelmesinin çeşitli sebepleri var, bunlardan birincisi göreli yoksunluk… Eğer insanlar hak ettiklerini düşündükleri gelire erişemiyorlarsa, daha radikal hareketlere sempati duyuyorlar. Üstelik bu göreli yoksunluk sadece bireysel değil grup temelli olabiliyor, sadece ekonomik değil statü gibi maddi olmayan sebeplere dayanabiliyor.

Göreli yoksunluk sonuçta öfkeye ve varolan sisteme tepkiye dönüşebiliyor. Siyasal sisteme ve elitlere güvensizlik de radikal siyasi hareketleri cazip kılıyor, çünkü siyasetin sadece belli bir kesimin işine geldiği iddiası da ikna edici. Göçmenler ve benzeri günah keçilerinin varlığı da radikalleşmeyi kolaylaştırıyor, karmaşık sorunların sorumluluğunu yükleyebiliyorsunuz. Vatandaşların siyasal süreçlerden dışlanması ve söz hakkı verilmemesi de önemli bir tetikleyici.

Şimdi, ülkemizde bu nesnel koşullar var mı, bir bakalım. Habitat Derneği tarafından 2017 yılından beri Türkiye’de kentlerde yaşayan gençleri temsil eden bir örneklemle yapılan “Gençlerin İyi Olma Hali” çalışmasının bulguları bu konularda bazı ipuçları sunuyor.

Öncelikle genel ruh halinden başlayalım, gençleri %46’sı yaşamından memnun, 2017’de bu oran %71’miş. Maddi durumundan memnun olanların oranı %61’den %38’e düşmüş, göreli maddi yoksunluk hissedenlerin oranıysa %80’e çıkmış, bu oran işsiz gençlerde ve ev gençlerinde %90’a ulaşıyor. Yani, radikalleşmenin maddi yoksunluk tarafı tamam diyebiliriz.

Aynı çalışma bize gösteriyor ki gençlerin %52’si milliyetçi, ebeveynleri de benzer oranda milliyetçi zaten. Ancak gençler arasında “halk iradesinin kayıtsız üstünlüğü” ve “siyasetçilerin kendi çıkarları için çalıştığı” gibi popülist düşüncelerin yaygın olduğunu görüyoruz. “Toplumsal kuralları yok saymak” olarak tanımlanan anomi duygusu da gençler arasında yüksek, her altı gençten biri yüksek anomiden mustarip. Görüşülen gençlerin yine altıda biri ülkede demokrasinin iyi çalıştığını düşünüyor, görüşlerinin ülke yönetimine yansıdığını düşünenlerin oranıysa %37. “Bu dönemde hissettikleri egemen duygu nedir?” diye sorulduğunda birinci sırada öfke gelirken, hayal kırıklığı ve öfke de muhalefet seçmenlerinde yaygın. 

Sonuçta Türkiye’de gençlerin radikal hareketlere sempati duymaları için yeterli malzeme var. Ancak, söz konusu durumun son seçimlerde gözlemlenen yükseliş ile ne kadar ilişkisi var, bu konu daha tartışmaya açık ve hem niceliksel hem de niteliksel saha çalışmalarına ihtiyaç duyuyor.