Önceki gün gazetede İbrahim Aydın'ın odasında sohbetteydik. Esra Kahraman gelmişti ziyarete. Konu konuyu açtı, geldik televizyon dizilerine. Esra, şu sıralar sadece bir 'yerli dizi'yi...

Önceki gün gazetede İbrahim Aydın"ın odasında sohbetteydik. Esra Kahraman gelmişti ziyarete. Konu konuyu açtı, geldik televizyon dizilerine. Esra, şu sıralar sadece bir "yerli dizi"yi seyrettiğini söyledi; mütevazı bir semtte geçen, bir "geniş aile" dizisini. Sadece bu tür, mahalle hayatıyla aile hayatının, "geniş aile" hayatının bileşkesi dizileri seyrediyormuş, seviyormuş Esra. Daha önce yayınlananlar da hatırlandı, yad edildi bu arada, geçmiş zamanlar gibi, birer anı olarak.

Sonra düşündüm, "Neden solcular bu aile dizilerini, bu "geniş aile" güzellemelerini bu kadar sever ki?" diye. Çünkü birçok başka arkadaşımda daha bunu gözlemlemiştim, böyle bir beğeniyi. "Geniş aile" dediğimiz bu toplumsallık biçimi nihayetinde arkayik bir şey değil miydi? Feodalizmin kalıntısı yani? Aşmamış mıydık biz zamanında bu feodal bağları; daha modern olanını bile, "çekirdek aile"yi bile eleştirmemiş miydik, burjuva düzeninden kopacağız diye kapıları çarpıp çıkmamış mıydık evlerimizden, baba ocaklarımızdan?

Batı"nın 68 komünlerini, bu ucu açık aile yapılanmalarını da deneyimlemediğimize göre neredendi bu "geniş aile" sevdası, eğer bir nostalji değilse? Ya da bir güvenlik arayışı?

Wallerstein, "Tarihsel Kapitalizm" adlı kitabında klanların, ‘geniş aile’lerin sırf yoksul insanların kendi aralarındaki dayanışma ağını parçalamak ve onları ucuz işgücüne dönüştürmek için devlet eliyle nasıl dağtıldığını, küçük konutlara taşınmaya zorlanarak nasıl çekirdek ailelere dönüştürüldüklerini anlatır ya, şu sıralar bizim kentlerimizdeki "dönüşüm projeleri"yle de amaçlananlardan biri bu olmalı.

Böylesi sosyal ve siyasal bilimsel bir bakış açısından mı yöneliyor solcular "geniş aile"ye? Bir direniş odağı mı, bir  dayanışma imkânı mı saptıyor "geniş aile"de, mahalle hayatında?

Hepsi olabilir de, bence asıl örgüt hayatı, örgüt hayatı deneyimi ya da özlemi bu, solcuların bu "geniş aile" beğenisini üreten.

İyi de bir şey. Yani solcunun örgütünü aile ocağı, ana kucağı, baba ocağı olarak görmesi. Büyük bir sülale gibi hissetmesi.

Annene kızarsan teyzene gidersin, babanla anlaşamadın mı bir konuda amcan diğer odadadır. Kuzenler hep bir aradasınızdır. Ağabeyinden, ablandan daha yakındır ya bazen kuzenin sana. Sofadaki sohbetten sıkıldın mı, hep aynı şeylerden mi bahsediyorlar orada, balkona çık, yengen çay demlesin. Uzaklara bakın. Uzun sofralar kurun sonra. Genç, yaşlı yiyin, için. Pazarları mesela. Özgürlük ve dayanışma şarkıları söyleyin.

Evet, bu kadar çocuksu da bakılabilir aslında örgüte. Zaman zaman böyle bakmak lazım. Abartmaya gerek yok. Nihayetinde aynı çatının altındasın. Ve hoşuna giden de bu.