Nevra Bucak “roman kahramanlarımdan otoriter, tatlı sert Ayşe Hanım’ı anneannemden esinlenerek yazdım. Çocukluğumda bahçeye çıkarken bile ondan izin alırdım. Ayşe Hanım da, romanda ikiz kızlarına karıştığı gibi, torunu Yasemin’e de karışır. 50’li yıllarda geçen bir dönem romanı olduğu için, ailemden etkilenmemem olanaksızdı” diyor.

"Gerçeklerden ve acıdan kaçılmaz"

Kadir İncesu

Son yıllarda yazdığı dönem romanlarıyla dikkat çeken Nevra Bucak, 50’li yıllarda Çiftehavuzlar’da yaşayan dört kişilik bir aileyi anlattığı, Artshop Yayınları tarafından yayımlanan “Bir İstanbul Rüyası” adlı romanı ile çıktı okurlarının karşısına…  

Romanın kahramanlarından Güneş’in yazar olmak için verdiği mücadele kadar, şair-gazeteci Ahmet Sedat ile Madam Olga da 1950’li yılların yaşamlarıyla öne çıkan kişilikleri olarak dikkat çekiyor. 

Yıllar önce yaptığımız bir söyleşide yazmanın kendisi için anlamını, “Kendime yeni bir dünya yaratmak için yazarım. O dünyamın içinde soluklanmaya, avunmaya, belki de gizlenmeye çalışırım. Yazmak; bir yerde sığınmaktır, kaçmaktır, alabildiğine özgürlüktür,” şeklinde açıklayan Nevra Bucak ile yeni romanını konuştuk.  

“Bir İstanbul Rüyası”nın kapağındaki çifti tanıyanlar, yazdıklarınızın anısal yönünün öne çıktığını düşünebilir. Okur yeni romanınızı nasıl değerlendirmeli? 

“Bir İstanbul Rüyası”nı bire bir yazmadım, ama oldukça esinlendim. Yazarken, ailem gözlerimin önünden tek tek geçti. Örneğin roman kahramanlarımdan otoriter, tatlı sert Ayşe Hanım’ı anneannemden esinlenerek yazdım. Çocukluğumda bahçeye çıkarken bile ondan izin alırdım. Ayşe Hanım da, romanda ikiz kızlarına karıştığı gibi, torunu Yasemin’e de karışır. 50’li yıllarda geçen bir dönem romanı olduğu için, ailemden etkilenmemem olanaksızdı. Ben de romandaki gibi, küçük havuzlu bahçesinde Japon balıklarının yüzdüğü, iki katlı bir evde doğup büyüdüm. Hepimiz aynı evde yaşardık; anneannemle dedem evimizin üst katında, annemle babam da alt katında otururduk. Yine de romanım özyaşamöyküm değil. Annem tek çocukmuş, hep bir kız kardeş istermiş, ben de ona romanda anneme bir kız kardeş verdim. Elbette romanın çoğu kurgudur. Piyano öğretmeni Madam Olga da kurgu bir karakterdir. Benim de bir piyano hocam vardı, ama Madam Olga tamamen bir düş ürünüdür. Onun gizemli öyküsü de. Kitabımı okuyanlardan olumlu eleştiriler aldım, onlar, özellikle 50’li yılları çok iyi anımsayanlardı. 

Yine de kahramanlarınızın mutlaka yakın çevrenizle bir bağı olduğunu düşünmeden edemiyorum. 

Çok haklısın sevgili Kadir dostum. Çocukluğumda anneannem kucağında kedisi uyurken, bana masal gibi anlatırdı. Dedemin bozulan sağlığı nedeniyle, 40’lı yıllarda kalabalık, cıvıl cıvıl Harbiye’den sonra havası temiz olan oldukça ıssız Çiftehavuzlar’a gelmek zorunda kalmışlar. Evet, o yıllarda Çiftehavuzlar çok ıssızmış, kışın deniz kıyısından kurtların sesi gelirmiş; öte yandan sokaklardaki çeşmelerden sular içilen, her evin bahçesinden mis gibi çiçek kokularının ve yakınlarda bulunan ağaçlıklı korudan bülbül seslerinin geldiğini dile getirirdi anneannem. 

Son yıllarda, dönem anlatıları öne çıkıyor romanlarınızda…“Bir İstanbul Rüyası”nın günümüzle de bir bağlantısı var. Geniş zaman aralıklarının anlatımı, yazma sürecini nasıl etkiliyor? 

Dediğim gibi, romanım özyaşamöyküm sayılmasa da, çocukluğumun ve genç kızlığımın anılarını anımsarken oldukça etkilendim, o yıllara ailemle birlikte yeniden döndüm. Anılar yazarı, her zaman etki altında bırakır, bende de öyle oldu. 

Annenin daha baskın, babanın daha anlayışlı olduğu bir aile… İyi okullarda eğitim gören, özel piyano dersleri alan Yıldız’ın evliliği tercih ettiği, Güneş’in hayallerinin peşinden gitmeyi istediği bir ortam… Romanınızın merkezindeki ailenin anlatılan dönemdeki yeri nedir? 

Yazar olmayı isteyen ikizlerden Güneş’i hoşgörülü bir yapıya sahip babası irfan Bey destekliyor, dahası ona bir daktilo bile alıyor. İrfan Bey, için önemli olan kızının çalışmasından çok, yeni bir dil öğrenmesi. Dedem de Notre Dame de Sion’da okuyan anneme, okulunu bitirdikten sonra, çalışmasan bile iyi bir dil öğrenmelisin, dermiş. Bu belki o dönemin ortamından ya da aile yapısından da kaynaklanabilir. Öte yandan, İrfan Bey Köy Enstitülerinin, Halk Evleri’nin kapatılmasına üzülen bir insan. Bunu her zaman dile getiriyor. 

Dönemin ailelerinin kızlarının eğitimine önem vermeleri iyi de, çalışmaları konusunda bir destek vermemeleri ilginç geldi bana… Yalnızca Rusya’dan gelen Madam Olga geçinmek için piyano dersleri veriyor. 

Evet, belki tuhaf gelebilir ama o dönemde, kimi aileler, maddi olanakları elverişliyse, özellikle kızlarının çalışmasını istemezlermiş. Romandaki Madam Olga’da, Sovyet Devrimi olmasa, malikânedeki varsıl yaşantısını sürdürseydi, piyano dersi vermez, yalnızca istediği için çalardı. 

Sovyet Devrimi döneminde ülkelerini terk etmek zorunda kalan bir ailenin kızı olan piyano öğretmeni Madam Olga da bir roman kahramanı olabilecek kişilikte.  

Ben madam Olga’ya benzeyen birini rastlantıyla tanıdım. O da Rus’tu. Benimle pek konuşmadı. 8O’li yıllarda Vizon dergisine Beyoğlu’nun Levantenleriyle ilgili bir röportaj dizisi hazırlıyordum. Eski şapkacılar, dantelciler, şemsiye tamircisi Mıgır Baba, korseci Borya, kürkçü Artin Usta gibi… Rus Madam, eski ve izbe bir apartmanın giriş katında yaşıyordu. Küçücük mutfağının masasında Fransızca romanlar vardı. Bana yalnızca şunu söyledi: “Yaşamım bu okuduğum romanlardan daha ilginçti.” O sözleri aklımdan hiç çıkmadı, ben de o Rus hanımefendiyi anımsayarak Madam Olga’nın öyküsünü böyle kurdum. 

Dönemin muhalif bir gazetecisi olan, işçi sınıfıyla ilgili şiirler de yazan Ahmet Sedat’ın daha çok ilişkileriyle öne çıkması dikkat çekiyor. Ahmet Sedat özelinde nasıl bir gerçekliği vurgulamak istediniz? 

Dürüst bir yanıt vermem gerekirse, ben yalnızca aşkın gerçekliğini, ya da yalnızca aşkı anlatmak, dahası, gerçekten seven bir şairin, ya da erkeğin böyle sevmesi gerektiğini düşlediğim için yazdım. Okurların çoğu, romanda onun sonradan yaşamına son verdiğim için üzüldüler. Hepsi bu! 

Güneş, kendi gerçeklerinden kaçmak için yazarken, Madam Olga’yı anlattığı romanda gerçeklerden kaçamayacağını anlaması bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir mi? 

Ne yazık ki, evet. Masallarda bile bazen istenilen durumlar gerçekleşmezken, bir romanda nasıl gerçekleşebilir? Güneş, Madam Olga’yı mutlu etmek için yazmaya çalıştığı romanında bunu anlar. Gerçeklerden ve acıdan kaçamayacağını…