Gerçekten de öyledir

VEYSEL PEKER

Mehmet Çimen’in Her şeyin Bi’ Şeyi Vardır isimli öyküsü okuru hem keyifli hem de trajik bir yolculuğa çıkarıyor.

Öykü kişilerinin sıradanlık ile sıra dışılık arasında gidip geldiği, buna bağlı olarak öykünün de alışılmış kurguların ötesine geçmesi, belki de bu öykünün ne’liğine dair göze çarpan ilk önemli nokta. Şevket Kızanoğlu’nun hayatında önemli bir kesite tanık oluyor okur.

Fakat tanık olunan bu kesit öyle bir kesit ki, insan hem kendini hem etrafını hem şimdisini hem de geçmişini ironik bir biçimde kavrıyor. Hal böyle olunca, çağımızın kaçınılmaz gerçeği yabancılaşmadan, bu yabancılığı yaratan onlarca durum ve değere uzanan bir anlatı çıkıyor ortaya. Elbette yabancılaşma artık öznenin sınırları dışında bir şey. Madde bile yeri geliyor, bu çağın karmaşık algısı ve anlamlandırması içinde kendine yabancılaşabiliyor. Üstelik bu durum; işin içine bir de toplum ve yasaların resmî kurumları ile kişileri girdiğinde, çok daha karışık, çok daha zor ve bir o kadar komik ve komik olduğu kadar da acıklı bir hal alıyor. Eh bu da bir anlatıyı etkili kılmak için yeterli bir zincir…

Peki, kim bu Şevket Kızanoğlu? Ne oluyor ne yaşıyor da yukarıda belirttiğimiz izlekler oluşuyor? İşin burası elbet sır, fakat bu sırra vakıf olmanın basit bir yolu var: Öyküyü okumak. Yine de bazı ipuçları verilebilir, herhalde. Düşünün, bir yabancı ülkede, hiç de beklemediğiniz anda başınıza bir iş geliyor, bir suç işliyorsunuz. Fakat size kalsa bu suçu pek de siz olarak işlemiyorsunuz… Ayrıca bir insan ister kendi olsun, ister kendini çok andıran kendisi; ortada işlenen bir suç varsa, bunun mutlaka bir nedeni olmalı, öyle değil mi? Üstelik bu yabancı ülke size öylesine yabancı ki dilini bile bilmiyorsunuz… Çocuğun birini de vermişler yanınıza, “Al sana tercüman,” demişler… Ne olacak şimdi? Bir insan başka bir insanı nasıl ve ne kadar tercüme edebilir, işleyen yasal bir süreçte? Belki de suçlu, insanları tercüme eder önce kendine, sonra okura. Nihayetinde bizatihi insanın kendisi bile yabancı bir ülke, dili bilinmeyen bir diyar, öyle değil mi? İşin hem keyifli hem de acıklı olmasını sağlayan da bu olsa gerek. 

Yazar Çimen, tabir-i caizse bu durumun içinden büyük bir ustalıkla çıkmayı başarıyor. İnsanın sürekli “şimdinin esiri” olmasına rağmen, bir yandan da ilerlemeye çalışmasını ama ne kendisinin ne zamanın buna bir türlü izin vermemesini, gerçekten de tek nefeste okunan, sürükleyici bir kurgu ekseninde okura sunuyor. Bu anlamda her yazılı sanat eserinde olduğu gibi bir öyküde de her şeyden önce dramatik çatının sağlamlığının önemli olduğu anımsatılmalı. Çünkü akıcılık yalnız dille sağlanacak bir şey değil kuşkusuz; dilin akıcılığını sağlayan çelişkilerin ve karşıtlıkların eserde gerçek bir dramatik çatı kurabilmesi. Çimen, bunu sağlamanın yolunun hem iç aksiyon hem de dış aksiyon sayesinde gerçekleşebileceğini kavramış bir yazar. Kısacası ve açıkçası dramatik yapı gereklerinin hepsi ustaca gözetilmiş, iyi düşülmüş Çimen’in öyküsünde.

Öyleyse “İnsanın gereğince işlenişi; toplumsal yapıların, kurumların ve onlarla ilgili her şeyin de başarılı bir biçimde işlenmesini kendiliğinden sağlıyor,” desek, yanlış bir şey söylemiş olmayız. Çimen’in anlatımında görülüyor bu durum. İnsanın bir şeyler hakkında karar vermeye çalışırken, onun hakkında da karar vermeye niyetlenen başkaları olduğu meselesi, bu anlamda öykünün oldukça sağlam kurulmuş dayanaklarından biri.

Bu sağlam dayanak birçok şeyi de derinleştiriyor öyküde… Ne gibi birçok şey? Mesela taraflardan birinin insan ruhu üzerine, bir diğerinin toplum ruhu üzerine konuşuyor ya da karar veriyor bir pozisyonda olması, insanın ya da daha doğrusu bir ifadeyle öznenin ne denli yalnız olduğunu da vurguluyor hikâye boyu. Çünkü örgütlenmiş şeyler karşısında insan hep yalnız ve çaresiz. Gerçeklikle kurulan bağın sorunlu bir hal alması, insanın bu çaresizlik karşısında kendi gerçeğinden bir şeyler çekip çıkarmaya çalışması önemli bir saptama. Hayallere, sanrılara ihtiyaç var; gerçekle, gerçek bir yüzleşme yalnızca öyle kurulabiliyor belki de. Tabii bu söylediklerimin nasıl kullanıldığını ancak öyküyü okuduğunda görebilecek okur, eh bunun da böyle olması lazım zaten.Sonuç olarak Çimen’in öyküsü başarılı bir kitap. Okura, hayata keyifli bir ara verme olanağı sunduğu gibi acı gerçeklerle çarpışma lezzeti de tanıyor. Altını çizmek gerekirse bu pek de kolay bir şey değil aslında. Okuma eyleminin ana gereklerinden biri olarak ayrıca önemli.

Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır’ın dünyasına girecek, Şevket Kızanoğlu’yla bir süre birlikte olacak okura şimdiden söylenmesi gereken şu: “Okuyacaklarınız başınıza gelebilir, belki de şu an geliyordur.” Kısacası Şevket Kızanoğlu’nun size söyleyeceği çok şey var. Onu dinlemek ve sürecine ortak olmak için hiç ama hiç tereddüt etmeyin. Keyifli okumalar.