Türkiye’de tarihin en gerici, en sağcı Meclis’i ile karşı karşıyayız; Anayasa’nın değiştirilmesi teklif bile edilemez denilen ilk dört maddesine yönelik karşıt fikirler açıkça dile getiriliyor ve artık AKP, tepki çekecek birçok projesini hayata geçirmek konusunda çok daha rahat davranabilecek.

Gericiliğe karşı ideolojik mücadele görünür hale gelmeli

Göksu Cengiz

Yazar ve hayvan hakları aktivisti Zülal Kalkandelen ile meclis tablosunu, iktidarın gerici icraatlarını ve mücadele imkânlarını konuştuk.

Seçim yenilgisi sonrası ciddi bir moral bozukluğu yaşandı. Muhalefetin sağa, sağcılaşmaya yaptığı yatırım da seçim sonrasının tartışma konularından oldu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu konu ne yazık ki muhalif/bağımsız medyada da seçim sonrasına bırakıldı. Bu tehlikeye seçim sürecinde dikkat çeken çok az sayıda gazeteci/yorumcu oldu.

Özellikle CHP’deki sağa kayma çok belirgindi. Ben bu nedenle bir yıl önce Cumhuriyet gazetesindeki köşemde “Ortanın Sağı” başlıklı bir yazı yazarak vahim gidişatı anlatmıştım, daha sonra da “Karşıdevrime yol açan muhalefet” başlıklı bir yazı yazarak muhalefetteki sağcılaşmanın artık karşıdevrim evresine vardığını tespit etmiştim. 

Ancak milletvekili listeleri açıklanana dek bu tür uyarılar kulak arkası edildi. Çünkü ittifak siyaseti yüzünden altılı masa AKP karşısındaki tek seçenek olarak sunuldu. O masada AKP eskileri ile Saadet Partisi, MHP’den kopan İyi Parti ve Demokrat Parti vardı. CHP, bu işbirliğini sürdürmek için kendisi de iyice sağa yanaştı, laiklikten ödün verdi, bizzat Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ağzından “sağ sol, 18. yüzyıl kavramları” sözünü duyduk ve bu şekilde kendi ilkelerini dahi savunamaz duruma getirildi; helalleşme politikasıyla dinî söylemler benimsedi, tarikatlarla iç içe siyaset yapan siyasal İslamcılarla el ele verdi.
Sonuçta ortaya çıktı ki, TBMM’de siyasal İslamcılar, liberaller ve etnik siyaset yapanların ağırlıkta olduğu 2. Cumhuriyetçi bir tasarım yapıldı. Türkiye’de tarihin en gerici, en sağcı Meclisi ile karşı karşıyayız; anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemez denilen ilk dört maddesine yönelik karşıt fikirler açıkça dile getiriliyor ve artık AKP, tepki çekecek birçok projesini hayata geçirmek konusunda çok daha rahat davranabilecek. 

İktidar her ne kadar kabineyle kimi muhalif kesimlerde liberal bir hava yaratsa da gerici icraatlarında hız kesmiyor. Manevi danışmanlık uygulaması konusunda ne düşünüyorsunuz zararları sizce neler olabilir?
21 yıllık AKP döneminde gördük ki, neoliberal politikalarla gericilik birbirini destekliyor.
Manevi rehberlik adı altında yapılan bu görevlendirmelerde din insanlarının pedagojik formasyonu olmadığı gibi belli bir inanç sistemi ile eğitimde dincileşme hızlandırılıyor. Pedagojik formasyonu olmayanların, henüz soyut kavramlar hakkında algısı oluşmayan çocuklara öteki dünya, tanrı, cennet/cehennem, günah vb konularda eğitim vermesi, travmatik etkilere neden olabilir. 

Ayrıca 200 bin öğretmen ihtiyacı varken, 700 bin meslek mensubu atama beklerken, din görevlileri okullara atanıyor. Bu, tamamen laik ve bilimsel eğitimin ortadan kaldırılmasına yönelik bir projedir. Bu uygulamalar, anayasadaki laiklik ilkesine aykırı olduğu gibi, milli eğitimin kendi mevzuatına da aykırıdır.

Seçim geride kaldı, laiklik karşıtı uygulamalar tüm hızıyla sürüyor. Bu saldırılara karşı nasıl mücadele edilebilir?
Gün geçmiyor ki birtakım vaizler, imamlar, laiklik karşıtı söylemleriyle medyanın gündemine düşmesin… Son olarak birkaç yıl önce Müslüman kadınların pantolon giymesi hakkında utanç verici yorumlarda bulunan İhsan Şenocak, “milli eğitime İslam mührü vurmak gereğinden” söz etti. İstanbul’daki 236 okulun, valilik onayı ile Bilal Erdoğan’ın TÜGVA’sına tahsis edildiği ve yaz boyunca dinî eğitimler düzenlendiği medyada yer aldı.

Eğitim alanında mücadele eden sendikalar, eğitim sisteminin üzerine çöken gerici ve piyasacı karanlığa karşı hukuki hakları savunmak için gerekli davaları açıyorlar. Bununla da kalmayıp çocukların eşit ve nitelikli eğitim hakkını savunmak için, gerici dernek ve vakıflarla imzalanan protokollere karşı tüm Türkiye’de alanlara çıkıp eylemler yapıyorlar. 

Ancak onların bu mücadelede yalnız bırakılmaması, eylemlerine destek verilmesi, medyada seslerinin duyurulması çok önemli. Aydınlanma mücadelesinden yana olan herkes, öğretmenlerin yerinin okullar, din görevlilerinin yerinin ibadethaneler olduğunu her ortamda yinelemeli. Çocukların ve gençlerin tarikat yurtlarından kurtarılması için belediyelerin öncülüğündeki projelerin artırılması önemli.

Kadınlar ve LGBTİ bireyler üzerinde de anayasa değişiklikleri ile baskının artırılmasına yönelik girişimler var. Bu risklere karşı, tüm demokratik toplum örgütlerinin işbirliği içinde halkı bilgilendirmesi ve laikliğe saldırıları gündemde tutması gerek. 

Medeni Kanun’un laiklik açısından bir dönüm noktası olduğu unutulmamalı; laiklik ile ilgili kazanımlar konusunda toplumsal mücadele örgütlenmeli ve mücadele hattı asla gevşetilmemeli. Çünkü örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez! Türkiye’deki başat sorunlardan biri, örgütlülüğün yetersiz olması. Sol partilere bu açıdan büyük görev düşüyor. 

Laikliğin Türkiye’de barışın, demokrasinin, adaletin var olabilmesi için su ve ekmek kadar elzem olduğunu anlatmak gerekiyor. Ben ideolojik mücadelenin daha görünür kılınması gerektiğini düşünüyorum.