Gisele Sapiro, yazma faaliyetinde kullanılan stratejilerin oyunun kuralına nasıl uyduklarını ya da bu kuralları nasıl baltaladıklarını gösterirken, diğer yandan tanınırlık arayışındaki yazarın toplumsal stratejisi arasındaki ilişkinin, edebiyat sosyolojisine geniş bir araştırma alanı açtığına da vurgu yapıyor

Gisele Sapiro’dan edebiyat sosyolojisine yaklaşımlar

İLKE KAMAR

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan politik ve sosyal gelişmeler sanatın birçok alanında olduğu gibi edebiyat eserine yaklaşımda da eleştirel bir dönemi başlattı. Edebiyat eleştirisinin sadece estetik unsurları içermesi ve toplumsal ilişkileri göz ardı etmesi düşünülemezdi. Özellikle de Georg Lukáks, Walter Benjamin ve Frankfurt ekolünden Horkheim ve Adorno’nun eleştirel toplum kuramı, edebiyat-toplum ilişkisini merkeze alan çalışmaları, ampirik edebiyat sosyolojisi için çok önemli bir döneme kaynaklık eder. Edebiyat metinlerinin sosyolojik okunması ve edebi biçimlerin sosyolojik çözümlemesini içeren Fredric Jameson, T. Eagleton ve Franco Moretti’nin de bu alanda önemli çalışmaları karşımıza çıkar. Bu çalışmalarda edebiyat biliminin en temel araştırma alanı olan estetiğin yerini toplumsal yapı alır. Fakat estetik yapı ile sosyal yapı arasındaki korelasyona dikkat çeken başka yaklaşımlar da önemli bir yer tutar. Günümüzde Batı’da edebiyat sosyolojisi alanındaki çalışmalar, merkezine edebiyat eserini alarak edebiyat içi ve dışı toplumsal unsurlarla birlikte estetik unsurları da dahil edyor. Edebiyat eserine nasıl bir yaklaşım gösterileceği üzerine farklı ekoller bulunuyor. İşte tam da bu noktada geçen günlerde Doğu Batı Yayınları'nın okuyucuyla buluşturduğu Gisele Sapiro’nun Edebiyat Sosyolojisi kitabı, bu alanla ilgili detaylı bir çalışma sunuyor.

Kitapta, “edebi eseri oluşturan, açıklayan şey nedir? Yazarın kendisi mi? Dönemin etkileri ve diğer eserler mi, yoksa okuyucunun beklentileri mi?” sorularıyla yola çıkıyor Gisele Sapiro. Edebi olguyu, toplumsal bir olgu olarak gören Sapiro’nun etrafında döndüğü tez; metinler üzerine siyasi- kuramsal sorular sorarak karakter aktarımlarının doğasından, romanın yapısını oluşturan ‘asıl anlatıcının’ niyetinden, eserin dâhil olduğu kültürün algı kategorilerine uzanan edebiyat ürünlerini ‘sosyoloji’ kapsamında okumaya dönük bir girişimi kapsamakta. Sapiro bunu yaparken, özellikle Pierre Bourdieu’nün ‘Alan Teorisi’, Even Zohar’ın ‘Çoklu-sistem’ ve ‘Edebi Kurum’ teorisi üzerinde yoğunlaştırıyor incelemesini. Edebiyat eserine yapısal, kurumsal ve sistemsel yaklaşımlar ortaya koyarak, kanon karşısında- kanonik olmayan edebiyat ve toplumsal yörüngeleri tespit eden referanslar üzerinden bir araştırma alanı sunuyor.

EDEBİ ESERE PİYASA GÜÇLERİNİN ETKİSİ

Bununla birlikte, edebi eserlerin içeriğinin, uluslararasılaşmadan, formatlardan, piyasa güçlerinden, dolaşımdan nasıl etkilendiğini de açıklıyor. Eserleri üreten, tüketen, yargılayan pek çok kişi ve kurumun dâhil olduğu temsillerin edebi metinlere yansımasını eleştirel okumalardan yararlanarak, hangi unsurların edebi metne dâhil edildiğini tek tek inceliyor, anlatının yapısının ve eserin nasıl yorumlandığı üzerine düşünüyor: “Referans metni” olarak tanımlanan şey nedir? Yazarın yayımladığı eser mi? Öyleyse Kafka’nın ölümünden sonra Max Brod tarafından yayımlanan Kafka eseri ne olacaktır? Ya da bir eserin yazar tarafından yayımlanan muhtelif versiyonları veya elyazmalarında karşımıza çıkan versiyonlar… Eserin oluşumuna kafa yormak ve Sartre’ın yaptığı gibi eseri yaratıcı bir projeye dâhil etmek mi gerekir? Ya da okuyuculara ve dönemlere göre değişebilen yorumlara mı kafa yormalıdır?”

Sapiro'ya göre yazarın ya da herhangi bir kültürel üretimin anlamı, yazarın niyetine indirgenemez. Yazar yaptığı şeyi hep farkında olarak yapmadığı gibi, eserin anlamı uygun bağlama göre de yorumlanabilir. Toplumsal köken, toplumsal sınıf, yazarın hitap ettiği kitlenin toplumsal karakteristiği, o ülkenin edebi tarihi, eserlerin toplumsal üretim şartları toplumsal yapının ürettiği değişken bir çerçevedir bu.

YAZMA VE YAZAR STRATEJİLERİgisele-sapiro-dan-edebiyat-sosyolojisine-yaklasimlar-688103-1.

Kitapta birçok dikkat çekici bölüm olsa da kitabın, ‘Yazma stratejileri ve Yazar stratejileri’ bölümü düşündürücü bir bakış açısı sunuyor. Burada Bourdieu’nün teorileştirdiği ‘strateji kavramından’ edebiyat sosyolojisinin nasıl faydalandığına da değiniyor Sapiro. Bir alanın kendi belirlenimlerine dayanmasının Bourdieu’nün anlatımıyla “güç alanı” nın edebiyatın sınırlarını nasıl etkilediğini ve bu alandaki sorunlu ilişkiyi irdeliyor. Örneğin ’bilim alanında bilim insanı olmak isteyen biri, eğer bilim dünyasında olmak istiyorsa, bilimsel çerçevenin adetleri ve düzenlemelerine bağlı bir yol seçer. Ve içerisinde bulunan aktörlerin mevcut durumunu korumaya veya değiştirmeye çalıştıkları mücadele ettikleri hiyerarşik bir savaş söz konusudur burada.’ Bourdieu buna savaş alanı der. Alanın eylem ve yapıya dışarıdan etkisi ve onu şekillendirmesi, çatışma alanıdır Bourdieu’nün yaklaşımına göre.

Sapiro, yazma stratejisiyle, yazar stratejisini birbirinden ayırsa da: “Yazarlık stratejileri, onay görmek için simgesel sermayenin biriktirilmesini hedefler. Bu stratejiler simgesel tanınmaya (meslektaşlar ya da edebi alana özgü makamlar tarafından) dünyevi tanınmaya (tanınırlığın ekonomik, toplumsal ve / veya bazen siyasi sermayeye dönüşmesi yoluyla toplumsal başarıya ulaşma vasıtası olarak edebiyata) da yönelebilirler. Sapiro, yazma faaliyetinde kullanılan stratejilerin oyunun kuralına nasıl uyduklarını ya da bu kuralları nasıl baltaladıklarını gösterirken, diğer yandan tanınırlık arayışındaki yazarın toplumsal stratejisi arasındaki ilişkinin, edebiyat sosyolojisine geniş bir araştırma alanı açtığına da vurgu yapıyor.

EDEBİ ESERLE S0SYOLOJİ ARASINDAKİ İŞ BİRLİĞİ

Sapiro tüm bu değerlendirmeleri yaparken okuyucuya edebiyat ve sosyoloji arasındaki ittifakın, önemli olduğunu söylüyor. Ona göre bu iki disiplin arasındaki ‘sürtüşmeler’ ve ‘gerilimler’ kaçınılmazıdır ama edebiyat sosyolojisinin kurumsallaşması için bu gerilimlerden uzak durmak gerekiyor: “Edebiyatçılar için aşırı sosyolojik, sosyologlar içinse aşırı edebi görünen, bazı ülkelerde edebiyata bazı ülkelerdeyse sosyolojiye dahil edilen edebiyat sosyolojisi, yarım yüzyıldan beri bu alanda üretilen çalışmaların zenginliğine tezat oluşturan bir kurumsallaşma eksikliğinden mustarip olmuştur. Edebiyat ile sosyoloji arasındaki diyalog, disipliner kasılmaların ötesinde uzanma eğiliminde olup, gelecek vaat eden iş birliklerinin taşlarını döşemektedir.” Sapiro için bu uzlaşı edebiyat sosyolojisi için daha yeni açılımlar getirdiği için çok önemlidir. Edebi eserlerin diğer toplumsal söylemler arasına yerleşmesi, edebi eserlerin taşıdıkları değerlerin ve temsillerin gün yüzüne çıkması, edebi eserin iç analizden kurtularak dışsal belirleyicilerle metin arasında çalışmaya zorlaması hep uzlaşının sonuçları.