Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), İsviçreli Sosyalist Andres Gross’un hazırladığı ‘Gökçeada ve Bozcaada’ raporunu 27 Haziran’da kabul etti. Gross; Rum çocuklara...

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), İsviçreli Sosyalist Andres Gross’un hazırladığı ‘Gökçeada ve Bozcaada’ raporunu 27 Haziran’da kabul etti. Gross; Rum çocuklara okul açılmasını ve el konulan malların geri verilmesini istiyor.

1999 yılında Gökçeada’ya gittiğimde gördüklerim karşısında sessiz kalmayıp dört yıl çalışıp 2003’te ‘İmbros; Burada Yalnız Ölüm Var’ adını verdiğim fotoğraf çalışmamı gerçekleştirmiştim. Bu çalışmadan ayrıntılara parçalar halinde BirGün’deki birkaç yazımda değinmiştim. Çekimlere başlamadan önce adada konuştuğum insanların anlattığı yaşanılanları araştırmak, doğruluğunu tespit etmek pek de kısa sürmemişti. İstanbul’da yaşıyor olmam, sıklıkla adaya gitme gerekliliği bu süreyi uzatıyordu elbette. Şimdi vereceğim bilgiler bu incelemelerim sonucu olup aynı isimli 2005’te Bileşim Yayınları tarafından basılan fotoğraf kitabımdan aktarmadır.

Lozan Antlaşması’na göre Batı Trakya’da yaşayan Türk nüfus ile İstanbul’da yaşayan Rumlar mübadele dışı tutuluyor. Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada’ya (Thenedos) özel statü tanınıyor. Ancak uygulanan kötü politikalar yüzünden bu adalardan Rumlar göçe zorlanıyor. 1923 yılında İmroz, Türkiye’ye bağlandığında adada 8.500 Hıristiyan yaşarken bugün yerleşik olarak yaşayan 230 Rum’un yaş ortalaması yetmişin üstünde.                                         

Adanın ismi 29 Temmuz 1979’da çıkartılan bir kararname ile Gökçeada olarak değiştiriliyor.

Gökçeada’da merkez ilçe (Panayia), Tepeköy (Agridya), Zeytinliköy (Aya Todori), Bademliköy (Gliki), Dereköy (Sinudi), Kaleköy (Kastro) ve Yeni Mahalle (Evlampio) olmak üzere yedi köy bulunuyor. Tepeköy, Zeytinliköy, Bademliköy ve Dereköy’de halen Rumlar yaşıyor. Kaleköy’e ise Türkler yerleşmiş. Dereköy otuz yıl öncesine kadar bin haneli ve iki binin üstündeki nüfusu ile Türkiye’nin en kalabalık köyü idi. Şimdi kırk kadar yaşlı Rum’un yaşadığı bir harabe köy. 1960 yılında bin beş yüz kişinin yaşadığı Tepeköy’de bugün yalnızca kırk Rum kalmış.

İmroz’un farklı tarihlerdeki nüfus dağılımındaki değişimi ekonomik nedenlere bağlayanlar yanılıyor.

 

TARİH                 HIRİSTİYAN          MÜSLÜMAN

1923                         8500                               ---

1940                         6200                            200

1960                         5487                             289

1970                         2571                           4020

1985                            492                             7114

2001                              230                              9000

 

İmroz’daki okullarda 1964’e kadar yarım gün Türkçe, yarım gün Rumca eğitim veriliyor. Bu tarihten sonra Rumca eğitim yasaklanıyor. Yine 1964’te adanın Rumlara ait tarım arazilerine, devlet üretme çiftlikleri kurulmak üzere istimlak ediliyor. Rum nüfusun belli başlı geçim kaynaklarından hayvancılığa da konan yasaklarla darbe vuruluyor. 1965’te adada cezaevi kuruluyor. Mahkûmların, adanın her tarafında serbestçe gezebildiğini ve talan, hırsızlık olaylarının başladığını söylüyorlar. “Kapımıza kilit bile asmadan çıkardık evden” diye, anlatıyorlar o yılları. Cezaevi 1991’de kapatılıyor.

Bu bilgileri 2003 yılında yapılan 18. İFSAK Fotoğraf Günleri’nde Fotoğrafevi’nde açtığım fotoğraf sergisinde de sunmuştum.

Şimdi bu sergiden sonra neler oldu dersiniz? “Sözünü geri al” yazan mektuplar gelmeye başladı. Bir gazetede anlattıklarımın yalan olduğunu iddia eden ve üç gün süren yazı dizisi yayımlandı. Bu yazı dizisini hazırlayan ve aynı zamanda fotoğrafçı olan zat sunum yazısında bolt karakterlerle ismimi altı kere yazmakta sakınca görmemişti.

İlginç bir tesadüf ki çok geçmeden Kıbrıs’ta yetmişli yıllarda Türklerle Rumlar arasında yaşananları, bir Kıbrıslı Rum tarafından kendi idarecilerinin politik uygulamalarını eleştiren yazısı, önce kendi basınında sonradan da bizim tirajı yüksek gazetelerimizden birinde manşet olmuştu. İkimizin ortak tutumu kendi ülkemizin yanlış politik uygulamalarını eleştirmekti. İşte AKPM’nin kabul ettiği rapor bana geçmişte bu yaşadıklarımı anımsattı.

Radikal 2’de Batı Trakya Türkleri ile Türkiye Rumları el ele vermeden bu iki azınlığın huzura ermeyeceğini yazan Baskın Oran’a hak vermemek elde değil.