Resmi tarihi, iktidar sahipleri ihtiyaçları doğrultusunda kurgularlar. Bu amaçla toplumsal bellek yok edilmek ve toplum, hafıza kaybına uğratılmak istenir. Fakat resmi tarih oluşturmak...

Resmi tarihi, iktidar sahipleri ihtiyaçları doğrultusunda kurgularlar. Bu amaçla toplumsal bellek yok edilmek ve toplum, hafıza kaybına uğratılmak istenir. Fakat resmi tarih oluşturmak tek başına amaç değildir. Asıl amaç 'resmi ideoloji' oluşturmaktır. Resmi ideoloji oluşturmak için resmi tarih oluşturmak, resmi tarih oluşturmak için de toplumun hafıza kaybına uğratılması, toplumsal belleğin yok edilmesi, bozulması, tahrif edilmesi; bugünün egemenlerinin ihtiyacına uygun yapay bir bellek üretilmesiyle mümkün oluyor.

Bu yeniden yapılandırılan toplumsal bellek, elbette egemen sınıfların ihtiyacına cevap verecek şekilde kurgulanıyor. Toplumun belleğini yok etmek, değilse bozmak, hafıza kabı yaratmak, tarihi tahrif etmek, iktidar olmanın ve iktidarda kalmanın yolu olarak görülüyor. Gizleyerek, çarpıtarak, unutturarak, toplum geçmişine yabancılaştırılıyor ve toplum kimliksizleştiriliyor.

Bunun için de yasak, olmadı kanun, -kitapların yakılması, yasaklanması, geçmişi çağrıştıran araçların tahrip edilmesi, tarihi eserlerin yok edilmesi gibi- olmadı şiddet yoluyla, iktidar sahipleri ayrıcalıklı konumlarını güvence altına alırlar ve işledikleri insanlık suçlarının hesabının sorulmasını da engellemeye çalışırlar. Hafıza kaybı yaratma amacı gerçekleştiğinde egemen sınıflar masumiyetlerini de kanıtlamış olurlar...

"Bu yüzden toplumsal bellek alanı önemli bir ideolojik mücadele alanıdır ve dolayısıyla sınıf mücadelesini angaje eden bir şeydir... Resmi tarih, yasalar, mahkemeler tarafından da korunmaya muhtaçtır. Herhangi biri 'resmi tarihi' teşhir edip, 'gerçek tarihe' ulaşmaya kalkar, 'mayınlı alana girer', rejimin tabularına dokunursa, karşısında sadece devlet tarihçisini, 'zihin gardiyanlarını' bulmaz, polisi, savcıyı, yargıcı, nihayet hapishaneyi de bulur." (*>

Görme edinimini artık gazete, televizyon, internet gibi medya araçlarından sağlıyoruz. Baudrillard, medya yoluyla edindiğimiz gerçeklik duyumuna, gerçeğin görünmezleşmesi, yok olması, gerçekle gerçek olmayanı ayırt etme olanağının artık kalmaması anlamında hiper-gerçeklik diyor.

Görme her zaman bir seçip ayırmadır. Jacoby'ye göre toplumsal bellek yitimine dair bir açıklamanın Marksist 'şeyleşme' kavramı üzerine oturması gerekir, Çünkü "toplumsal bellek yitimi bir şeyleşme tipidir, daha doğrusu, şeyleşmenin başlıca biçimidir." Jacoby bunu Adorno'dan bir alıntıyla destekler; "Bütün şeyleşme, bir unutmadır."

"Geçmiş tam da unutulduğu içindir ki, itirazla karşılaşmaksızın hüküm sürer, bunun aşılması için öncelikle anımsanması gerekir. Toplumsal bellek yitimi, toplumun hatırasını (kendi geçmişini) bastırmasıdır. Meta toplumunun psişik metasıdır."
•••
Bütün bunları kendi toplumsal tarihimizin görsel kayıtlarının toplanması -fotoğrafın yaklaşık yüz elli yıllık bir geçmişi düşünüldüğünde en azından yüz yıllık bir arşivden söz ediyorum- gerektiğine inancımı gerekçelen-dirmek için yazdım. Kolay olmadığını, kaynaklara ulaşmanın zor olduğunu, derlemeyi yapacak kurumların, kişilerin, biliminsanları-nın, ideolojik yaklaşım farklılıklarının sorun yaratacağını bilsem de önemli olduğunu düşünüyorum. Bildiğim kadarıyla fotoğraf kurumlarının böyle bir amacı yok. Bir dönem Fotoğraf Vakfı'nda bunu dile getirsek de, kadro, mekân ve ekonomik sorunlar nedeniyle rafa kaldırılmıştı. Belleğine sahip bir toplum olmak istiyorsak başlamak gerekli, zorlu bir yol ve emek istese de. (*) Fikret Başkaya