Bu başlık altında bir yazım yaklaşık bir ay önce BirGün’de yayımlanmıştı. O yazıyı artık internet sayfamızda bulamayacaksınız çünkü kaldırılmasını ben rica ettim. Yazı Volkan Çağlayan’ın Morrissey üzerine gazetemizde yayımlanan yazısına yanıt niteliğindeydi. Morrissey’in hümanist diye nitelendirilemeyeceğini, geçmişinde ırkçılıkla defalarca flört ettiğini, şiddet kültürüyle bir tür aşk ilişkisi içinde olduğunu iddia etmiştim.  Şu anda önemli olan Çağlayan’ın mı benim mi haklı olduğum değil. Çağlayan Morrisey’in National Front Disco adlı şarkısı ve bu şarkıda yer alan “England for the English” (mealen “İngiltere İngilizlerindir”) sözleriyle ilgili de yazmış ama kendisinin de “çalakalem yazmış olabilirim” dediği gibi meramını doğru ifade edememişti. Çağlayan’ın, o yazısında “İngiltere İngilizlerindir” ifadesiyle bir sorunu olduğu anlaşılmıyordu. Aksine bunların apolitik sözler olduğu gibi bir anlam çıkıyordu. En azından ben öyle anladım.  Ve şunu da yazdım: “Demek ki “Türkiye Türklerindir” demek de mesela yazar için bir dışlamaya işaret etmiyor.”

16 Ağustos günü Volkan Çağlayan beni aradı ve telefonda yaklaşık 70 dakika konuştuk. Volkan Çağlayan hiç de benim o sözlerimde ifade ettiğim gibi biri değil,  bundan kesinlikle emin oldum. Çağlayan son derece duyarlı,  hayatı boyunca hep solda yer almış, müzik üzerine çok derin bilgisi olan ve her şeyden önce kesinlikle milliyetçilikle alakası olmayan birisi.  Değil milliyetçi olmak ona enternasyonalist demek de sanırım yanlış olmayacak. Çağlayan ikimizin yazılarının okunurluğu arasında da bir fark olduğu, eşitler arası bir tartışma yaşamamızın mümkün olmadığını söyledi. Bu da doğruydu. Benim onun milliyetçilikle bir sorunu olmadığı yönünde yürüttüğüm tahmin onun üzerine bir damga gibi yapışacaktı. Nitekim İstanbul Üniversitesi’nde girdiği doktora sınavında karşılaştığı ilk soru “milliyetçilik hakkında ne düşünüyorsunuz?” olmuştu. Morali bozulan Çağlayan’ın sınavdaki başarısızlığında benim de bir katkım olmuştu.

Çağlayan’ın yazısına öfkemi artıran bir unsur da benim Morrssey konseri üzerine yazdığım ve grup üyelerinin “Assad is Shit” yazılı t-shirt’lerini şiddetle eleştirdiğim yazının üzerine yayımlanmış oluşuydu. Yazının benim yazıma bir nevi cevap niteliği taşıdığını düşünmüştüm. Oysa benim yazım yayımlanmadan çok önce yayımlanması konusunda anlaşılmış ve gazeteye verilmiş bir yazıymış.

Bütün bu talihsizlikler, yani Çağlayan’ın kendisini eksik ifade edişi (o yazısında tek bir sözcüğü, “enternasyonal” sözcüğünü, kafasında olduğu gibi” enternasyonalist” olarak yazsaymış anlam değişecekmiş), benim onun yazısını bir polemik gibi algılayışım vs. sonuçta çok kötü bir noktaya vardı. Çağlayan kendisini “milliyetçi” biri olarak damgalanmış olarak hissetti ve yaşadı. Bu yazının bu yanlış algıyı düzeltmesini umuyorum. Çağlayan’a verdiğim zarardan dolayı çok üzgünüm. Umarım bu kötü deneyim, ikimizin de bundan böyle yazarken daha hassas ve dikkatli davranmamızı sağlar.