Görüntü nedir? Bir dil midir? Yalnızca teknik araç gereçlerle üretilen bir şey midir? Ya da her ikisini kapsayan teknik araçlarla üretilen bir dil midir? Görüntünün yüklediği anlam onun...

Görüntü nedir? Bir dil midir? Yalnızca teknik araç gereçlerle üretilen bir şey midir? Ya da her ikisini kapsayan teknik araçlarla üretilen bir dil midir? Görüntünün yüklediği anlam onun bir dil olmasını sağlar mı? Görüntünün üreteni, izleyeni için anlamı nedir? Ya otorite için?

Fotoğrafın, sinemanın ve televizyonun kullandığı dile görüntü dili diyebiliriz. Görüntüyle anlam aktarımı insanın mağara duvarlarına çizdiği resimlere kadar uzanan bir geçmişe dayanıyor. Anlamın olduğu yerde dil arayışı ortaya çıkıyor ve ortaya çıkan bu dil de anlamı besliyor. Görüntünün bugün işaret ettiği anlam dünyası da temelde semboller sistemidir ve soyut gerçekliktir. Ancak son tahlilde anlam gösterilendir. Bu sözde ve yazıda olmayan bir olanaktır. Görüntü dili dediğimiz zaman simgeleştirilen görselin bir sistem içerisinde anlamlı bir yapı oluşturmasını anlıyoruz. Resim sanatının anlatım olanaklarından yararlanan fotoğraf kendi başına ve farklı bir anlatım aracı olmayı başarırken sinema ve televizyonun da anlatım olanağının temel birimi olmuştur. Görüntü dilinin temel yapıtaşı tek kare fotoğraftır. Sinemada saniyede 24, televizyonda 25 karenin akışıyla oluşan hareketli görüntü ve görüntüler kamera ile kaydedilir.

Kamera, karanlık oda, montaj masası ve yardımcı aksesuarlar görüntü dili için gerekli teknik araç ve gereçtir.

1843’te Feuerbach, ‘hıristiyanlığın özü’ kitabında çağı hakkında şöyle bir gözlemde bulunmaktaydı. (Fotoğrafın icadından sadece birkaç yıl sonra)

“Bu çağ görüntüyü şeylere, kopyayı asıla, temsili gerçekliğe, görünümü varlığa tercih eder” -üstelik ne yaptığını çok iyi bilerek- Evet görüntüyü şeylere tercih ediyordu; çünkü deyim yerindeyse fotoğraf icat olmuştu ama mertlik bozulmamıştı. Görüntünün, gerçeği temsiline güveniyordu.

Bu toplumun, başta gelen faaliyetlerinden birisi ciddi biçimde görüntü üretip tüketmektir ve bizim çağımızın görüntüleri ‘gerçek olana’ tercih etmesi, kısmen gerçek olana dair görüşlerin giderek karmaşıklaşması ve zayıflamasına gösterilen tepkiden dolayıdır.

Hiçbir fotoğraf gerçeği göstermiyorsa (Baudrillard), -televizyon ve elektronik çağ için söylediği gibi- fotoğraftaki görüntünün de bir simülakra, bir simülasyon olduğunu mu kabul edeceğiz?

Görüntü dilinin sistematik inşası fotoğrafla başlar. Her dil gibi kendi içinde dinamik bir işleyişi olmasına rağmen, televizyonun anlam taşıyan sembolleri hemen her yerde aynılık taşır. Bu da dünyanın aynı dil etrafında dönmesi ve aynı kültürü üretmesi anlamına gelmektedir. McLuhan’nın ‘Küresel Köy’ kavramı ve televizyon arasında kurduğu ilişkiyi siyasal terminoloji bugün ‘Tarihin Sonu’ kavramıyla tartmaktadır.

Kısacası görüntü, söz ve yazı gibi bir dildir. Ancak söz de görüntü de yazı da ancak dil varsa vardır. Dil özgür olmalıdır. Dilin özgürlüğü, yazının, sözün ve görüntünün -tabii ki yaşamın ve coğrafyanın da- şekillendirdiği kültürün gelişmesini sağlar. Dil özgür olmazsa toplum da özgür olamaz. Görüntünün simülakra, sözün kısılması, yazının hapsedilmesi tarih boyunca otoritenin alışkanlığıdır. Alışkın olmadığıysa halkın isyanıdır.