‘Görünürün Kesişimi’

“Resim meselesi ne öncelikle ne de yalnızca ressamı ilgilendirir, yalnızca estetikçileri ilgilendirdiği ise hiç söylenemez. Bu mesele bizzat görünürlüğü, dolayısıyla herkesi -ortak duyumu- ilgilendirir.”

“...Paradoks görünüre karşı çıkarak ya da daha doğrusu onu tersine çevirerek görünürü doğrular; harfiyen söylersek, ilk bakışta görülmesi beklenenin tersinin görülmesini bir seyirlik halinde sunan bir karşı-görünür, bir karşı-görünüm, bir karşı-görünüş meydana getirir.”

“...Paradoks bir karşı-görünüş sunarken perspektif bakışın delip geçmesini telkin eder. Paradoks görünürün tam tersini söyleyen bir görünür ortaya koyar, perspektif ise görünürü kateden bir bakış.”

Jean-Luc Marion’un “Görünürün Kesişimi” adlı kitabından yaptığım alıntılar başka bir yorumlamayla fotoğrafa, sanata ve yaşama dair fikir yürütmelere neden olabilir ve bakış açımızı zenginleştirebilir. Buradan başlayarak ‘resim’ yerine ‘görünüm’ü koyarak yazıya devam edeyim.

‘Görünüm’ meselesi ne öncelikle ne de yalnızca estetikçileri ilgilendirmez. Herkesi ilgilendirir. ‘Görünüm’ün: “Bir şeyin dıştan bakıldığında görünen biçimi, görünme durumu, görünüş, manzara” şeklinde yapılan tanımlanmasına Marion derin ve felsefik bir açılım katıyor. Bakışı devreye sokuyor ve sorguluyor. ‘Perspektif dahilindeki bir bakış’tan söz ediyor. ‘Perspektif dahilindeki bir bakış’ görünürü derinleştirir, onu daha az görünür kılmak için değil, aksine onu daha fazla görünür kılmak için. Bakış, görünmezi yavaş yavaş görünüre işler. ‘Perspektif dahilindeki bir bakış’ dediğine ‘bakış açısı’ ya da görünür olana yorum katmak diyebilir miyiz? Bakışa bir perspektif katmaktan bahsediyorum... Yoksa ‘Perspektif’in tarifinde, nesnelerin görünümünü 3 boyutlu olarak düz bir yüzeyde, yani 2 boyuta indirgeyerek, göstermeye yarayan bir izdüşüm tekniği, yani, teknik bir çizimden bahsetmiyorum. Bakışı kastediyorum, görünür olana yorum katmaktan... İşte tam da bundan dolayı perspektif, öncelikle ve özellikle tarihsel olarak konumlandırılmış resimle ilgili bir teori (her ne kadar bu da onun bir özelliği olsa da) olarak değil, yokluğunda asla bir dünya göremeyeceğimiz bakışın esas görevi olarak anlaşılmalıdır. Görünürü gerçek kılan yalnızca ve yalnızca görünmez olandır. Dolayısıyla görünmeze göre görme kabiliyetine sahip olduğu için bakışımız bir dünyaya ulaşır. İlerleme böyle oluşur. Düşünsel olan, ilerlemeyi yeniden üretir.

Yaşadıklarımız, maruz kaldıklarımız, yaptıklarımız ya da yapacaklarımız, aşklarımız, sevgilerimiz, nefretlerimiz, coşkularımız, içe kapanmalarımız, kavgalarımız yani hayata dair her şey ‘Perspektif dahilindeki bir ‘bakış’a ihtiyaç duyar. Görünür olanın görünmeyen tarafını bulmak... Görünmeyen nedensellikler görünürü çoğaltır, aramak, çabalamak ve keşfetmek, derinliğin kendisini görünür kılabilmek...

Mülteci soykırımında, AKP’nin kirli, şiddet yüklü politikalarında, doğa katliamında, emek sömürüsünde, dil, din, ırk ve cinsel ayrımcılıkta, emperyalist savaşlarda görünürlüğü kendi haline bırakmak yani yalnızca görünürlüğünü konuşmak -ki her birinin ölümlerle ilişkisine tanığız- eksik ve hatalı olacaktır. Olayların/yaşananların görünmeyen yüzünü açığa çıkarmanın, bakışa bir perspektif katmanın; mücadele etmek ve mücadele yöntemleri geliştirmek açısından yararı çoktur.

Jean-Luc Marion görünürde bir eksiklik yoksa, o zaman görünmezde bir kusur aramak gerektiğini ileri sürüyor. “Görünürü inşa eden ve onu paylara ayıran görünmezdir ve perspektifteki derinliğin kendisini de görünür kılabilir” diyor. Görünmez donuk olan tablonun/görünürün görüşe sunmayacağı şeyi -hareketi- paradoksal olarak kaydetmek için görünürü harekete geçirebilir. Cezanne’ın kastettiği de bu olsa gerek; “Tablonun bize ilk önce vermesi gerektiği şey işte budur: Ahenkli bir sıcaklık, gözümüzün dalacağı bir uçurum, sessiz bir filizlenme.”