Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Hekimler Birliği ve Sınır Tanımayan Doktorlar gibi kuruluşlar hastaneleri ve sivilleri hedef alan İsrail saldırılarını kınıyor. Kınıyor ama asıl sorun bu vahşeti durdurabilecek bir kararlılığın dünyada ne yazık ki olmaması. Tüm bunlar Cenevre Sözleşmesi’nin açık ihlali.

Guernica ve Gazze

Ümit Kartoğlu - Doç. Dr., Halk Sağlığı Uzmanı, Eski Dünya Sağlık Örgütü Çalışanı

Guernica, Pablo Picasso’nun ünlü tablosu (1937), savaşın dehşetini ve özellikle sivil halkın çatışma zamanlarında yaşadığı acıyı anlatan en güçlü politik ifadedir benim için. Picasso, İspanya İç Savaşı sırasında yaşanan Guernica kasabasının Nazi Almanyası ve Faşist İtalya tarafından bombalanmasını yalın sembollerle adeta beynimize kazımıştır. Yıkılmış binalar ve alevler içindeki çaresiz figürlerle savaşın yıkıcı etkilerini dile getirip, çocuğunu kucağında taşırken umutsuz bir ifadeyle bakan anne ve ölü bir şekilde yere düşen bebeği ile de masumiyetin kaybını anlatır. Hayvan ve insan çığlıklarını duyarsınız tabloya baktıkça. Işık ve gölge oyunlarının yarattığı bu dramatik etkiyle Picasso, bir anlamda barışa yönelik bir çağrı da yapar bize. Ne yazık ki bugün, İsrail inatla dünyaya meydan okurcasına yeni bir Guernica tablosu yaratma peşinde, üstelik sağlık çalışanlarını ve hastaneleri de hedefe koyarak. Bu insanlık suçuna ortak olmayı reddeden ülke sayısı ne yazık ki parmakla sayılacak kadar az bugün.  

2000-2001 yılları arasında Güney Sudan’da, Birleşmiş Milletler kuruluşlarının ve Güney Sudan’da etkinlik gösteren yaklaşık 35 sivil toplum kuruluşunun, savaştan zarar gören bölgelere insani yardım sağlamak üzere oluşturduğu Sudan Hayat Hattı Operasyonu (Operation Lifeline Sudan) konsorsiyumunda Sağlık Koordinatörü olarak görev yaptım. Operasyon sırasında saldırılar sürüyordu, aynı Guernica’daki gibi savaşın dehşeti ve acısını bana bu görev yaşatarak göstermiştir. 

İnsan hakları ve savaşla ilgili uluslararası sözleşmelerin hayatımıza girmesi dünyanın yaşadığı dehşet ve acılar nedeniyledir. Bu sözleşmeler, ülkeler bu konularda sürekli ihlal yaptığı için vardır, bunların önlenmesini amaçlamak yanı sıra, ihlallerde de devlet ve kişilerden insanlık ve savaş suçlarının hesabını sorabilmeyi tarifler. 

Savaş ve çatışma durumlarında sivil halkın korunmasına yönelik ilk girişim, İsviçreli işinsanı ve sosyal aktivist Henry Dunant’ın 1859’da Solferino Savaşı sonrası yaralı askerlerin bakıldığı tesisleri ziyaretinde gördüğü yetersizlikleri 1862’de kaleme aldığı raporla başlar. Dunant bu raporunda savaş durumlarında insani yardımla sorumlu uluslararası bir kuruluşun oluşturulmasının önemini anlatır ve ülkelerin bu kuruluşun bağımsızlığını onaylayarak savaş sırasında operasyonlarına izin vermesi gerektiğini yazar. Bu rapor önce Kızılhaç’ın kurulmasına ve daha sonra, savaş alanındaki hasta ve yaralı askerleri kapsayan ilk uluslararası anlaşma olan 1864 Cenevre Sözleşmesi’ne yol açmıştır. Bu başarıların her ikisiyle de Henry Dunant, 1901’de ilk Nobel Barış Ödülü’nün Frédéric Passy ile birlikte ortak alıcısı olacaktır. 

II. Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan insani ve coşku dalgasından, Nürnberg ve Tokyo duruşmalarında ortaya çıkan savaş suçlarına yönelik öfkeden yola çıkarak, 1949’da önceki Cenevre ve Lahey Sözleşmeleri’ni yeniden onaylayan, genişleten ve güncelleyen bir dizi konferans düzenlendi. Bu konferanslar dört yeni sözleşmenin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu sözleşmelerin dördüncüsü "Savaş Zamanında Sivil Kişilerin Korunmasına İlişkin" idi. Bu, sivillerin korunmasını konu edinen ilk Cenevre Sözleşmesiydi. 

Her ne denli detaylı yazılmış olsalar da bu belgelerin zamanla eksik oldukları ortaya çıktı. Soğuk Savaş dönemi ile silahlı çatışmaların doğasının değişmesi, silahlı çatışmaların çoğunun iç savaş seklinde cereyan etmesi, savaşların giderek asimetrik hale gelmesi, modern silahlı çatışmaların sivillere giderek daha fazla zarar vermesi, sivillere savaş sırasında daha somut koruma sağlama gereksinimini doğurdu. Bu gelişmelerin ışığında, 1977’de 1949 Sözleşmeleri’nin şartlarını ek korumalarla genişleten Protokol kabul edildi. Sağlık çalışanlarının ve hastanelerin korunması işte bu protokol ile sözleşmeye girdi. 

İsrail, 4. Cenevre Sözleşmesi’ni imzalamasına karşın henüz yasal olarak sözleşmeyi onaylamadı. Genel olarak, uluslararası bir sözleşmeyi imzalamak tek başına yükümlülük yaratmasa da imzalayan devletin anlaşmanın amacını zedeleyecek eylemlerden kaçınması beklenir. Bununla birlikte, sözleşmelerin bazı hükümleri, tüm devletler için bağlayıcı uluslararası geleneksel hukuk olarak kabul edilmektedir. Savaş durumları ve işgal altındaki bölgelerde sivillerin korunması yanı sıra sağlık personeli ve hastanelerin hedef alınmaması bu hükümlerdendir. Özetle, İsrail bu sözleşmeye uymak zorundadır. 

Önce İsrail Sağlık Bakanı çatışmada yaralanan Hamas militanlarının tedavi edilmeyeceğini söylüyor, sonra Al Awda Hastanesi’ni vuracağını belirtip iki saat süre veriyor boşaltılması için... İlk günden itibaren elektrik, su ve temel ihtiyaç maddelerinin Gazze’ye akışını engelliyor. Bunlar yetmiyor gibi bir de savaşın yedinci gününde "tüm sivillerin" 24 saat içinde Gazze’nin güneyine tahliye edilmeleri için emir veriyor. Ve son olarak, İsrail’in Gazze’deki Piskoposluk (Anglikan) Kilisesi Hastanesi’ne (Al Ahli Arap Hastanesi) düzenlediği saldırıda yüzlerce kişi ölüyor, Kilise koruması altına sığınan yüzlerce sağlık personeli, hasta ve sivil... Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Hekimler Birliği ve Sınır Tanımayan Doktorlar gibi kuruluşlar hastaneleri ve sivilleri hedef alan bu saldırıları kınıyor. Kınıyor ama asıl sorun bu vahşeti durdurabilecek bir kararlılığın dünyada ne yazık ki olmaması. Tüm bunlar Cenevre Sözleşmesi’nin açık ihlali. Hastanelere saldırmak uluslararası insancıl hukuka göre savaş suçu sayılıyor ve bu tür saldırıların sorumluları, uluslararası mahkemeler tarafından sorumlu tutulabiliyor. Ama sonuçta da hesap verebilirlik en önemli sorun olarak karşımızda duruyor. 

Barış kuşkusuz silah bırakılmasının çok ötesinde. Sosyal, ekonomik, kültürel ve politik düzeylerde de bir uyum ve adil bir dünya düzenin oluşturulması ise bugün için bir düş gibi. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün ve diğer kuruluşların yardım malzemeleri Gazze sınırında günlerdir bekletiliyor, yardımların ulaşacağı siviller ve yaralılar ise kaybediliyor. Bombalanan hastanelere şimdi de camiler ve okullar (bunlardan biri de bir Birleşmiş Milletler kuruluşu olan UNRWA’ya ait bir okul) ekleniyor. 

Guernica bütün dehşeti ve karanlığıyla yeniden boyanıyor Gazze’de...