Erdoğan'ın, Çankaya adaylarını, "Abdullah Gül kardeşim" diye açıkladığı anda bu iş bitti. Gül artık Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı. Birinci turda 367 bulunur mu, bulunmazsa Anayasa Mahkemesi'ne gidecek...

Erdoğan'ın, Çankaya adaylarını, "Abdullah Gül kardeşim" diye açıkladığı anda bu iş bitti. Gül artık Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanı. Birinci turda 367 bulunur mu, bulunmazsa Anayasa Mahkemesi'ne gidecek CHP ne sonuç alır? Belki biraz da bu sorulara takılıp "çelik çomak" oynayabiliriz, ama artık bitti. Konu kapandı.

Aslında, konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini söyleyip, Gül'e de karşı olduğunu ilan etse de, Baykal'ın sözlerinden CHP'nin Gül'ün cumhurbaşkanlığına "sarı ışık" yaktığı da çıkarılabilir: "Gül'ün önünde tarihi sorumluluklar bulunmaktadır. Başbakan'ın emir ve kumandası altında, Refah Partisi kadrolarının bir uzantısı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanlığı makamına çıkamayacağını önce Gül'ün anlaması gerekir". Bu sözleri, "böyle yapmazsa çıkabilir" diye okumak da mümkün.

Ancak, CHP'nin bugüne kadar izlediği gerilim çizgisini terketmeyip, 16 Mayıs'tan hemen sonra "son laik kale de zaptedildi, bari bizi Meclis'te güçlendirerek durumu dengeleyin" çağrısıyla bir seçim kampanyası başlatacağını söyleyebiliriz.

Seçim stratejisini nasıl sürdüreceği, kuşkusuz, CHP'nin bileceği bir konudur. Herkesin bilmesi gereken, sadece CHP için değil AKP için de Gül'ün adaylığının kesinleşmesi ile birlikte seçim sürecinin başlamış olduğudur. Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylarını "Kardeşim Gül" diye ilan ederken, aslında genel seçim kampanyalarını da başlatmış oldu. Sol partilerin de, artık normal zamanı da epey yakın olan seçimlerin, o normal zamandan daha yakın bir zamanda yapılacağını öngörüp seçim düğmesine basmakta geç kalmamaları gerek.

Gül okumuş mudur bilmem, ama onun cumhurbaşkanlığının kesinleştiği gün, KESK, TMMOB ve TTB'nin gazetelere verdiği ilan, sürecin değerlendirilmesi ve toplumun bir kesiminin cumhurbaşkanından beklentilerini ortaya koyması açısından anlamlı oldu: "Cumhurbaşkanı, Anayasa'da yazılı olduğu biçimiyle TBMM'de seçilecektir. Oysa 'Cumhur'un yani 'Halk'ın başkanını seçecek parlamentonun yapısı temsil özürlüdür... AKP'nin bu süreci, halkın yüzde 75'inîn iradesini karşısına alarak, tek başına belirleme isteği demokratik değildir. Diğer yandan, yüzde ıo'luk seçim barajını savunup 'Bu Parlamento Cumhurbaşkanı'nı seçemez' demek de başka bir çelişkidir".

Gül'ün, KESK, TMMOB ve TTB'nin tanımına uyan bir cumhurbaşkanı adayı olmadığı kesin. "Neo-liberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yani emekten ve halktan... , emperyalizme karşı tam bağımsızlıktan... yurtta ve dünyada barıştan yana tavır alacak bir Cumhurbaşkanı"nı Çankaya'ya çıkarabilmek bu ülkenin çok önemli bir kazanımı olurdu.

Oysa, söz gelimi, ABD kan gölüne döndüreceği bir komşumuza girelim diye ardımızdan ittirirken, büyük mü yoksa genişletilmiş mi olduğuna bir türlü karar veremedikleri bir Ortadoğu'da bize "koç başı" rolleri biçerken Gül'ün ne tavır alacağı, Irak'ın işgali sürecinde aldığı tavırdan belli.

Kimi atamalarda Sezer'e benzemeyeceği, söz gelimi AKP'nin TRT genel müdürlüğü gibi kurumlara en önemli özelliği "dindarlığı" olanları oturtma çabalarına engel olmayacağı da öngörülebilir. Bu, AKP'nin devletteki kadrolaşma hareketinin ivme kazanmasına yol açıp, yasama ve yürütmeyi tamamen kontrol eden AKP'nin Çankaya freninden de kurtulmuş olarak bir tek parti diktatörlüğüne heveslenmesine yol açabilir.

Dilerim Gül bu öngörüleri yanlış çıkaran bir çizgi izler Çankaya'da. Dilerim, 14 Nisan'daTan-doğan'da toplanan insanların verdiği mesajı da doğru okur. Tersi, şimdi yaşanan gerilimleri de aratacak bir gerilim atmosferine yol açacaktır.

Evet, bir süre daha bu konuyla oyalanacak olsak bile, artık genel seçim sürecine girdi Türkiye. Şimdi, sol için zaman "kırt katır kırk satır dayatmalarına karşın" hepimizin barış içinde bir arada yaşadığı, Malatya vahşetlerinin görülmediği, özgür ve demokratik bir Türkiye" talebini yükseltme zamanıdır.

"Gül gibi bir cumhurbaşkanımız oldu" deyip gevşememek gerek!