Kapitalizm güneş gibidir. Biri zamanı soldururken diğeri insanı soldurur.Her...

Kapitalizm güneş gibidir. Biri zamanı soldururken diğeri insanı soldurur.
Her gün kendini göstere göstere insanları yabancılaştırır. İnsanlar, unuturlar, alışırlar, kanıksarlar. Oyalanmaya meyilli hale gelirler. Bazı insanları bunun dışında tutmak gerekir. Neredeyse her gün bir anma yapmakta olan solcuları örneğin. Bunda elbette yedikleri darbelerin sıklığı söz konusudur. Ancak diğer yandan unutmama, unutturmama sahiplenme, direnme hesap sorma iradesini her daim içlerinde barındırdıklarını da unutmamak gerekir. İşte 1 Mayıs’ta Taksim’de olmak tam da bunun ifadesidir. Bu durum kapitalistler için son derece rahatsız edici bir durumdur. O soldurmak isterken karşısındaki  rengini koruma inadındadır.  Bu inadı kırmak için solun, emeğin içlerine doğru zayıflatıcı, kırıcı, dağıtıcı torpiller gönderir kapitalizm. 1 Mayıs’ı emek- dayanışma günü ilan eder önce. Olmadı, bir torpil daha yollar; 1 Mayıs’ı yasal tatil yapmaya çalışır. Fakat Taksim’i yasaklayarak  soldurma eyleminden geri adım atmaz. O inadını her yıl demlendirir.
Kapitalizm bu eylemini sürdürürken diğer yandan da emeğin zapturapt  altında tutulması noktasında gevşemeye karşı tahammülsüzdür. Bu tahammülsüzlük gözle görünür netlikte iken gerek sol içerisinde gerekse aydınlanmacı kesimde bu görüntü zaman zaman flulaşır.
Aydınlanmacıların 3.Reich sırasında faşizmle uzlaşmış olduğu gerçeği ortada iken güncellerinin bir kısmının muhafazakârlarla, bir kısmınınsa kızılelmacılarla uzlaşmayacağının teminatı yoktur. Nitekim bu durum yaşanmaktadır da.
Dalga dalga gündem oluşturan Ergenekon Davası’nda bu durum kendini gösterirken diğer yandan AKP’nin torpil gönderme girişimleri demokratik açılım olarak algılanmayı sürdürmektedir. Sanki entegrasyon yolunda durmak yok yola devam deyip özelleştirmeleri yapan AKP değilmiş gibi.. Özelleştirme mağduru işçileri, memurları, 4-b ve 4-c cendereleri içinde tutan AKP değilmiş gibi.. Sözleşmeli çalışanların yıllar süren mağduriyetleri ne çabuk unutuluyor. Soldurma işleri hemen kendini gösteriyor işte.
Oysa en az üç-beş çocuk yapın diyen T. Erdoğan sözleşmeli çalışan kadınların çocuk doğurduklarında izin alamadıklarını ve işlerinden olduklarını bu nedenle çocuk sahibi olma haklarının gasp edildiğini bilmiyor mu? Yine askere giden gençlerin askerlik sonrası işlerine dönmelerinin olanaksız olduğunu bilmiyor mu? Pekâlâ biliyordu ve yapılan yeni değişiklikle bu konuda da bir torpil gönderdi emeğin içine doğru.
Geçici işçi statüsünde çalışanlar için ise şu anda sorun sürmekte. Anlaşılan o ki torpiller idareli kullanılıyor. Bizatihi devlet erki işçiyi geçici işçi statüsü içerisinde sömürüyor. Her yıl girdi- çıktı yaparak işçilerin başta kıdem tazminatı olmak üzere pek çok hakkını gasp ediyor. Bu durum şüphesiz özel sektöre örnek olmaya devam edecektir. Gaspı bizatihi kendisi yapan bir hükümetin özel sektörü denetlemesi, hesap sorması mümkün olabilir mi? 
Bütün bu gerçekler ortada iken şimdi de Sendika Yasa Tasarısı altında bir torpil gönderme hazırlığı bulunmakta. Yasa tasarısı bir yandan örgütlenmenin önünü açar gibi yaparken diğer yandan başka bir madde ile örgütlenmeyi sınırlamakta. İşkolları ve benzeri konularda sendikalar arasında didişme,  kavga yaratmakta ki bu tamda torpilcinin amacı ile örtüşmekte. Gelinen noktada asıl sorun 12 Eylül Anayasası’nda düğümleniyor.
12 Eylül Darbecileri onca insanlık suçuna rağmen Anayasa ile korunurken bugün darbe girişimcileri yargılanıyor. Yine sendikal örgütlenmenin önünü tıkayan 12 Eylül Anayasası ortada iken sendika yasasına makyaj çekilmeye çalışılıyor. Meclis’teki muhalefet ile birlikte kimse 12 Eylül Anayasası üzerine gidemiyor.
Anadolu’da bir laf vardır; “içi çürük taşlardan köprü yapılmaz” diye. Dolayısıyla mevcut durumda Meclis’ten anayasal değişiklik beklemekte abesle iştigaldir.
Başka bir dünya mümkün diyenler değiştirme gücünü de içlerinde barındırmaktadırlar. Ve gerçek olan şu ki: Filistinli ihtiyarın “Güneş herkes için parlamıyor mu?” sorusuna yanıtı içlerinde barındıranlar, gün gelecek kazanacaklardır.