ERAY CANBERK Ölümünün 10. yılında yazmaya niyetlendiğim bu anma yazısına, ölümünden sonra yazdığım yazının girişinden alıntı yaparak başlamak istiyorum: “Bazı insanların yaşamları da ölümleri de fark edilmez. Oysa sıradan insanlar değillerdir ve yapıp ettikleri kesinlikle iz bırakmıştır. İster alçakgönüllülükten deyin, ister öne çıkmaktan rahatsız olduklarından kalabalığın içinde yitip gitmek onlar için bir yaşama biçemidir. 20 […]

Gürkal Aylan’ı anarken…

ERAY CANBERK

Ölümünün 10. yılında yazmaya niyetlendiğim bu anma yazısına, ölümünden sonra yazdığım yazının girişinden alıntı yaparak başlamak istiyorum:

“Bazı insanların yaşamları da ölümleri de fark edilmez. Oysa sıradan insanlar değillerdir ve yapıp ettikleri kesinlikle iz bırakmıştır. İster alçakgönüllülükten deyin, ister öne çıkmaktan rahatsız olduklarından kalabalığın içinde yitip gitmek onlar için bir yaşama biçemidir. 20 Ocak 2009’da yitirdiğimiz şair, tiyatrocu, çevirmen ve reklamcı Gürkal Aylan işte bunlardan biriydi.

Sevgili ve ortak dostumuz, çizer Semih Poroy haber vermeseydi ben neredeyse elli yıllık dostum Gürkal Aylan’ın ölümünden haberli olmayacak, yine sessizce yaşayıp gitmekte olduğunu sanacaktım. Ne zamana kadar? Taze bir fıkra anlatmak, hatır sormak ya da bir şey danışmak için açtığı telefonların arasının uzadığını fark edip meraklanana kadar. Günlük kaygılar, sıradan ama yaşlılığı hissettiren hastalıklar, anlamsız koşuşturmalar arasında eski bir dostu birden özleyip sesini duymak istemenin dayanılmaz arzusunu duyana kadar…”

Gürkal Aylan (d. 1937) önce şair olarak adını duyurdu. İlk yayımlanan şiirleri 1950’lerin son yıllarında dergilerde yer aldı. İlk şiir kitabı Şarkısızlar 1960 yılında yayımlandı. O dönemde gündemde olan İkinci Yeni’nin Aylan’ın şiir anlayışını etkilediği pek söylenemez. Daha sonra yayımlanan Bir Sesi Duymamak (1965) adlı şiir kitabını da hesaba katarsak şiirce (poetika) açısından Aylan’ı 60 Kuşağı şairlerinden saymak yanlış olmaz.

Lise yıllarında, o dönemdeki pek çok genç şair gibi tiyatroya da ilgi duyduğu görülür. Oyuncu olarak sahneye çıktığı gibi yönetmen ve yazar olarak tiyatroya da emek vermiştir. Nitekim Sahne Bilgisi (1964) kitabı bu emeğinin ürünüdür. Bu dönemde kaleme aldığı tiyatroyla ilgili inceleme ve eleştiri yazıları ses getirmiş, dahası kalem çatışmalarına bile yol açmıştı. Ne yazık ki bu yazılar dergi sayfalarında kaldı.

İngilizce’den yaptığı şiir çevirileri 1960’lı yılların edebiyat dergilerinde gözükmeye başlamıştı. Bunların arasında Kasım 1966 tarihli Yeni Dergi’nin “Afrika Şiiri Özel Sayısı”nda ve yine Yeni Dergi’nin Mayıs 1967 tarihli “Çağdaş Çin Şiiri Özel Sayısı”nda yer alan şiir çevirilerini özellikle belirtmek gerekir.

1970’li yıllar verimlerinin pek görülmediği yıllar olsa da bunun Aylan’ın şiiri, çeviriyi ya da öteki edebiyat uğraşlarını boşladığı anlamına gelmediği 1980’lerin başlarında yayımlanacak olan çalışmalarından anlaşılacaktır. Nitekim Ömür Biter Yol Bitmez/Taşıt Edebiyatı (1981) ve Dallaslı Ceyar Destanı (1982) adlı çalışmaları yayımlanır.

Ömür Biter Yol Bitmez/Taşıt Edebiyatı 1970’li yıllarda taşıtların ve özellikle de kamyonların kaportalarına (ya da kasalarına) yazılan deyişlerin derlendiği bir kitaptır. Toplumun o dönemdeki hayat anlayışını yansıtması yönünden değerli ve ilginç bir çalışmadır. Bildiğim kadarıyla inceleme ve araştırmalara da kaynak ve konu olmuştur.

Semih Poroy’un resimlediği Dallaslı Ceyar Destanı ise yine 1970’li yıllarda toplumumuzun yeni tanıştığı televizyona gösterdiği ilginin ve bir Amerikan dizisi olan “Dallas” dizisini izleme tutkusunun, bu diziden etkilenmesinin mizahi bir dille eleştirisidir. Bir bakıma dizi ve izleyici ikilisini çözümlemesi söz konusudur. Aylan’ın yalnızca sohbetlerine yansıyan mizahçı yanının bu kitabında yazıya da yansıdığını ayrıca belirtmek gerekir.

Çevirmek için seçtiği şairler de ilginçtir: Sylvia Plath (üç kitap), Pablo Neruda, Lawrence Ferlinghetti, Leonard Cohen, Yannis Ritsos, Margaret Atwood… Kitaplaşmış bu çevirilerin dışında Elitis, Kavafis ve Vrettakos’tan yaptığı çeviriler de vardır. 1985’te yayımlanan Yunanlı Dört Kadın Ozandan Sevgi Dizeleri’nde ise Victoria Theodorou, Angeliki Pavlopoulou, Katerine Angelaki-Rooke ve Eleni Fourtouni yer alır. Henry Miller’dan Cinsellik Dünyası (!982), Vance Packard’an Çaktırmadan İkna (2006) öteki (düzyazı) çeviri kitaplarıdır.

Son yıllarda kitaplarını basan Artshop Yayıncılık, ölümünden sonra bir vefa örneği olarak Ben Ne Aşklardan Geldim adlı kitabını basmış ve bir anma günü düzenlemişti. Tasarladığı ama yayımlanışı göremediği ve reklamcılık alanıyla ilgili Sözcüklerle Dans Edenler (2010) ise Oğuzhan Akay ile Sina Akyol tarafından hazırlanıp yayımlanmış. Quadro Della Fotoğrafla Bir Şiir Senfonisi adlı kitabına da kaynaklarda rastlıyoruz.

Gürkal Aylan, yazının başında da belirttiğim gibi şairdi, çevirmendi, sahne tozu da yutmuş bir tiyatrocuydu ve tiyatro yazarıydı, reklamcılık alanına emeği geçmiş bir edebiyatçıydı ama hepsinden de öte benim can arkadaşımdı. Alçakgönüllüydü, temiz yürekliydi ve içinin aydınlığı yüzünde yansırdı. Çehresi, Rönesans ressamlarının resmettiği ermişlere benzerdi. Edebiyatımızın “sessiz bir emektarıydı”. Mehmet Akif “Resmim İçin” başlıklı dörtlüğünün son dizesinde “… sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir” der ya, aynen öyle biriydi.

Yine de, büsbütün unutulacağını, büsbütün bilinmeyeceğini sanmıyorum. “Ne olursa olsun edebiyatımızın belleğinde kalacaktır” diye düşünüyorum. Edebiyatımızın vefabilir kalemleri vardır; gün gelir onlar elbet Gürkan Aylan’ı hatırlar ve hatırlatırlar.

Sonsuzluğa göçmüş bir şairi, bir yazarı anmanın en iyi yolu onun kitaplarına yeniden göz atmaktan geçer bence. Öyle yaptım. “Kentsel dönüşüm” nedeniyle ev taşıma yüzünden darmadağınık olmuş kitaplarımın arasından, düzeni bozulmuş kitaplığımın raflarında kitaplarından bulabildiklerimle yetinip aziz arkadaşımı anıyorum şu günlerde…