Haftanın önerisi ve dikkat çekenleri: Hem dizi hem film
Fotoğraf: Netflix

Hazırlayan: Murat TIRPAN

Haftanın Önerisi: Black Mirror (Netflix)

Geçtiğimiz hafta, daima tartışmalara yol açan ve düşünme alanlarımızı sürekli genişleten modern distopyamız, "Black Mirror" altıncı sezonu ile ekranlara geri döndü. Her sezonu ile yankı uyandıran bu efsanevi seri, yine izleyicisini teknolojinin soğuk ve bilinmez labirentlerine davet ediyor.

Sezonun bölümlerine göz attığımızda, beş bölümün üçü geçmişte, biri şimdiki zamanda geçiyor ve sadece ilk bölüm -belki de en iyisi olan- Joan Is Awful, yeni teknolojinin potansiyel tehlikelerini keşfeden geleneksel bir Black Mirror bölümü gibi hissettiriyor. Bu bölümde, kendini hayatında bir yan karakter gibi hisseden Joan (Annie Murphy), en özel anlarına bile erişimi olan yeni bir şovda Salma Hayek Pinault tarafından oynandığını görüyor. Bu, insanların hikayelerinden ve görüntülerinden kar elde eden bir eğlence endüstrisine ve kişiselleştirilmiş hikayeler oluşturmak için yapay zeka (AI) kullanımına dair bir uyarı olarak anlaşılabilir. Ancak aynı zamanda oldukça eğlenceli, Joan'ın hikayesinin abartıldığı ve hayatının kontrolünü geri almak için giriştiği gülünç çabalardan dolayı bölümün yönü değişiyor.

Black Mirror'ın altıncı sezonu, her şeye rağmen birçok bakımdan yine ilginç bir izleme deneyimi sunuyor. Teknolojiye ve topluma dair eleştirel bakışını sürdürürken, aynı zamanda bizleri geçmişten bugüne ve hatta geleceğe taşıyan bir zaman yolculuğuna çıkaran yeni sezon önerilir.

***

Haftanın dikkat çekenleri: Filmler

Güzel Bir Gün , (One Fine Morning) Hansen-Løve (MUBI)

Bu hafta MUBI'de gösterime giren Hansen-Løve'un yeni filmi "One Fine Morning"ın duygusal olarak fazlasıyla etkileyici bir film. Derin konuları yürekten bir içtenlikle ele alarak, film sizi, ana akım sinemada nadiren bulunan zihinsel olarak etkileyici bir yolculuğa çıkaracak. 

Hikâye, kızı Linn'i (Camille Leban Martins) büyütmeye çalışan ve aynı zamanda hızla sağlığı bozulan babası Georg'a (Pascal Greggory) bakmak zorunda olan dul bir kadın olan Sandra'yı, Léa Seydoux'un inandırıcı performansıyla izliyor ve bu karmaşanın ortasında, eski arkadaşı Clément (Melvil Poupaud) ile bir ilişkiyi yeniden canlandırıyor.

Film, tipik melodramatik zirveler barındırmasa da, sessiz yoğunluğu, hepimizin karşılaştığı günlük acıları ve belirsizlikleri ustaca yakalamasında. "One Fine Morning", evrensel bir mücadeleyi sunuyor ki aile, kişisel romantizm ve profesyonel yükümlülükler arasındaki dengeleme meselesi geniş bir izleyicinin film sevmesini sağlayacaktır. Hansen-Løve’un son çalışması sadece bir film değil; kendi hayatlarımızı yansıtan bir ayna belki de, jeneriklerden sonra sizinle kalacak, kalp ve zihnin odalarında yankılanacak bir film Güzel Bir Gün. 
Kaçırmayın.